Bir kurban vererek devrime nasıl gidileceğini Tunuslular bize gösterdi. Çok iyi bir eğitim görmesine rağmen iş bulamayan Muhammed Bouazizi kendine bir seyyar araba edinmiş ve onun üzerinde sebze ve meyve satarak geçimini sağlarken, zabıtaların el koymasıyla onurunun yerle bir olduğunu düşünerek kendini ateşe verdi, aslında sadece kendini değil 23 yıllık Zeynel Abidin Bin Ali’nin iktidarını da ateşe verdi. Tarih 17 Aralık 2010’u gösteriyordu. Sanki Tunus halkı bu kıvılcımın çakılmasını bekliyordu sokaklara dökülmek için. Ve öyle de oldu. Halk sokaklara döküldü ve Bin Ali fazla direnemedi. Soyabildiği kadar soyduğu Tunus’u giderayak kalanları da alarak 14 Ocak’ta terk etmek zorunda kaldı.
Bu bir devrimiydi. Evet Tunus için bir devrimdi. Bağımsızlığına kavuştuğu günden bu güne iki diktatör tarafından yönetilmişti. Habib Burgiba ile başlayan bu diktatörlük, Bin ali ile devam etmişti. Muhalifler gözaltına alınmış ya yok edilmişlerdi, ya da hapislerde çürümeye bırakılmışlardı. Bir kısmı ise ülkelerinden uzakta sürgün hayatı yaşıyordu.
Bu ayaklama çok kısa bir süre içinde diğer devletlere de yansıdı. Ürdün Kralı Abdullah hemen hükümeti değiştirmekle işe başladı. Yemen bazı değişimlere gitti. Libya, Cezayir’de de çok geniş halk kesimleri olmasa da ayaklamalar gerçekleşti.
En önemlisi ise Mısır’daki ayaklamaydı. Çünkü Mısır Arap ülkelerinin kalbi sayılıyordu. Mısır’da gerçekleşebilecek bir değişimden diğer Arap ülkelerin kaçınması mümkün görünmemektedir. Onun için diğer tüm Arap ülkeleri lideri diktatör Hüsnü Mübarek’e altan alta çok ciddi destek veriyordu. Onun direnmesi, kendi geleceklerinin korunması anlamına geliyordu.
25 Ocak’ta binlerce kişi Mısır’da birçok şehri kapsayan geniş çaplı eylemlere başladı. Üç gün sonra Mübarek sokağa çıkma yasağı ilan etse de halk bu yasağı dinlemedi. Bunun üzerine bir gün sonra kabineyi feshettiğini açıkladı. Ömer Süleyman’ı yardımcısı olarak atadı. Fakat bunlar halkı tatmin etmedi gösteriler artarak devam etti. Ordu da göstericilere karşı güç kullanmayınca, Mübarek 11 Şubat’ta istifa etmek zorunda kaldı.
İstifa haberi Tahrir Meydanı’nı sevince boğdu. Mısır’daki özgürlük ateşi burada yakıldı. Mübarek taraflarınca atılan onlarca taşa yine bu meydanda direndiler. Şimdi ipler ordunun elinde. Halk eskiyi çağrıştırabilecek hiçbir şey görmek istemiyor. Tetikte bekleyeceklerini ifade ediyorlar. Bu Arap halkları için ciddiye alınması gereken bir başarıdır. Tabiî ki bu başarı küçük görülmemelidir. Özellikle de Mısır’da atılacak adımlar Ortadoğu’nun kaderini tümden değiştirebilir. Ve bu despot yöneticilerin tümünden kurtulmalarını sağlayabilir. Bütün bunlar bundan sonra Mısır’da atılacak adımlarda göreceğiz.
Şimdi gelelim yazımızın başlığına. Neden pembe devrim olarak nitelendirdiğimize, ne Tunus’taki ayaklama ne de Mısır’daki ayaklamanın bir kimliği görünmüyor. Ayaklama bir kimlik edinilerek gerçekleşmedi. Despotizm ve yoksulluk insanları meydana sürükledi. Ama bir kimlik ortaya koyamadığı gibi, bir lider de çıkaramadı. Tunus halen Bin Ali’nin bakiyesinin elinde. Herhangi bir ilerleme kaydetmiş değil. Yeni biraz yumuşatılmış diktatörlere gebe gibi görünüyor. Çünkü ayaklananlar kendi aralarında bir konsensüs oluşturmuş değiller. Dışarıdan bakıldığında “mevcut diktatör gitsin de, ondan sonra ne yapacağımızı düşünürüz” durumu göze çarpıyor.
Mısır’da bundan farklı değil. İktidar, Mübarek’in bakiyesi ordunun elinde. Ordu Amerika’nın elinde. Mısır iktidarı da İsrail’e endekslenmiş durumda. Burada son dönemde ihvan ön planda görünüyor olsa da, iktidarı dönüştürebilecek güçte değil. Ayaklamaya bir kimlikte kazandırılmış değil. İktidarlar pembe renkli görünüyor. Halkın bu ayaklamalarda çok karlı bir şekilde çıkacağından emin değilim. Batı ve ABD şimdiden, ayaklamaların meyvelerine talip olduğunu göstermektedirler. Devrimlerin renginin pembe olması da onların işine gelir.
Bu pembe devrimin diğer ülkelere sıçrama olasılığı yüksek. Halkın ne kadar yararına olacağı ise tartışmalı olacaktır. Mısır ordu dediğimiz şey, ABD demektir. Tunus’ta hakeza Fransa bakiyesi iktidarı sürdürüyor. Seçimler olsa dahi, halk ne kadar iktidar olacak, bence üzerinde durulması gereken bu. Devrimler şimdilik pembe seçimlere gidildikten sonra renkleri ne olacak o zaman göreceğiz. Halk kendi rengini bulacak mı? yoksa baskın renklerde boğulacak mı?
Bu bize devrimin başarıya ulaşıp ulaşmadığını da gösterecektir.