Proje konusu mu? Proje mi?
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-12-25 11:22:42
Sayın Bulaç, Abdurrahman Dilipak’ın bunları söylediği ortamda olduğunu ve şahitlik edebileceğini belirtiyor. İşin ilginç olduğu kadar gizilgelen tarafı ise “1998’lerden başlamak üzere Amerikalılar, sıklıkla bizlerle görüşmeye başladılar. Biri gidiyor, üçü geliyordu”dasaklıdır. Demek İslamcıların bir güç haline gelebileceğini bilen Amerikalılar “eğer sınırları tarafımızdan çizilmiş politikalar çerçevesinde hareket ederseniz sizi iktidar yaparız”ı etkin gördükleri kişilerle görüşüyorlarmış.
İslamcıların etkin düşünür ve politikacıları da bunu normal bir durum gibi karşılamaları affedilir bir şey değildir. En azında ‘Amerika bizi uşaklaştırmak istiyor ve biz bunlarla ne görüşmeyi kabul etmiyoruz, ey Ümmeti Muhammed haberiniz olsun, yarın birileri bir proje olarak çıkabilir’ diye uyarmaları gerekmiyor muydu?
Bu görüşmelerde etkin olduğu görülen Bulaç, “ancak” diyor, “ne aktivisttim ne siyasi bir hevesim vardı.” Onun yoktu da başkalarında mı yoktu. İşte burada durmak gerekiyor. “Dilipak ise çok hareketli, aktif bir arkadaşımız. Tanıyanlar bilir, her konuda projesi var. Yeni dönemde Türkiye için mümkün bir siyasi proje hazırladı, bundan hayli saygın kişilere bahsetti. Ve onun ifadesine göre Ankara’da birilerine çalıştığı dosyayı verince, Amerikalıların görüşme trafiği değişti, bir süre sonra Dilipak, projesinin “bazı değişiklikler”le AK Parti olarak ortaya çıktığını gördü. Bundan sonrası hepimizin malumu!”
Vay ki Müslümanların haline vay! Kendileri bir proje konusu olabilirler, birileri onlar üzerinden yeni programlar hayata koyabilir ve oyun oynayabilirler. Ama “onların bir oyunu varsa, Allah’ında bir oyunu olduğuna” inanan Müslümanların proje olmak gibi bir ilişki içine girmesini nasıl açıklayacağız. Bir dönem İslamcıların abi olarak gördükleri ve yazılarıyla Müslümanlara yön verenlerin kendileri de bir proje midiler acaba? Sormadan edemiyor insan.
Müslümanlar önce proje konusu sonrasında ise bir proje olmak gibi bir durumla karşı karşıya getirilmiş oldukları gerçeği ile karşı karşıya gelmiş bulunuyoruz. Ali Bulaç’ın katkısı ise kendi söylediklerine göre şunlar olmuştur;Amerikalıların “sordukları şuydu: “Türkiye’de dindar zemini kuvvetli bir iktidar mümkün mü?” Sayın Bulaç ise şunları söylediğini ifade ediyor: “Türkiye’de İslami-muhafazakâr aktörlerin belirleyici rol oynadığı bir döneme giriyoruz. Kronikleşmiş sorunlarımızı eski zihniyetle çözemeyiz; bölge gibi Türkiye de yeniden şekillenmek durumunda, Batı İslam’a, Müslümanların hayat tarzına ve kaynaklarına saygı göstermelidir. Batı ile savaşmak zorunda değiliz ama Batı’nın süren tahakküm ve hegemonyası altında Ortadoğu böyle devam edemez. İsrail sınırlanmalı, rejimler demokratikleşmeli, kaynaklar adil dağıtılmalı, İslam’ın cevaz verebileceği siyasetlere engel olunmamalı”dır.
Bu proje çalışmasının yeni olmadığını ve Erbakan Hoca’ya da bu proje ile gidildiğini ama Hoca tarafından bunun kabul edilmediğini de Sayın Bulaç sayesinde öğrenmiş olduk.
Bu proje olmanın Ali Bulaç’ın belirttiği gibi 1998 tarihlerinden çok önce başladığını söyleyebilirim. Hatırlayanız vardır; Mazlumder, İstanbul’da Arakan’la ilgili 14 Ekim 2012 Pazar günü Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde bir konferans düzenlemişti.
Konferans bitiminden sonra Sur Cafe’de akşam yemeği verilmişti. Yemek masasında İslam Camiasının abileri sayılacak kişiler (bunların içinde Ak Parti eski Milletvekili ve Belediye Başkanı) vardı. Seksen darbesi öncesi etkin abilerden biri; “1992 yılında Pakistan Cemaati İslami’den birkaç kişi Türkiye’ye gelmişti. Onları misafir etmiştik. Özellikle iki kişi ile görüşmek istediklerini belirtmişlerdi. Bunlardan biri o dönem Refah Partisi il Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan ve o dönem bu kadar gözde olmayan Fetullah Gülen’di. ‘Neden bunlarla görüşmek istediklerini sorduğumda’ ise ‘Amerika ve Avrupa mahfillerinde bu iki isim üzerinde çok duruyorlar’ dediler.” Bunun üzerine “Abi bu sözlerinden bu ikisinin de birer proje olduğu ortaya çıkıyor ve ortalıkta dolanan sözlerin gerçek olduğu ortaya çıkıyor,” dedim. Şimdi Ak Parti’ye yakın duran abi sustu.
Demek proje yeşil kuşak olarak sosyal bilimler literatüründe yer aldığı gibiymiş. Bu proje ise yarım asrı geçkin bir süredir zaten Ortadoğu’da uygulanmaya çalışılıyordu. Peki, bu proje ile iktidara taşıyacaklarından ne istiyorlardı. Abdurrahim Karslı, o mülakatta Abdurrahman Dilipak’ın, malum ülkelerin “üç şeyi talep ettiği, söylediğini” iddia etmişti:
“1. Biz sizi iktidara taşıyalım. 2. Size iktidarda sorun çıkaracakları opere edelim. 3. Size gerekli finansal destekleri getirelim.” AK Parti’den istenenler de şunlardı: “a. İsrail’in güvenliğini artıracaksınız, önündeki engelleri kaldıracaksınız. b. Büyük Ortadoğu Projesi yani sınırların değişmesi. c. İslam’ın yeniden yorumlanmasında bize yardımcı olacaksınız.”
Bunların ne kadarı doğru, ne kadarı yalan tarih bize gösterecektir. Proje konusu olabilmek anlaşılabilecek bir şeydir.Ama bir proje olmak ise İslamcılığın asla kabul etmeyeceği bir durumdur. Bu aşağılık ilişkiler ağı içine girenlerin Müslümanların affedeceği bir hal olmasa gerektir.
Bunu hasıraltı etmeden üzerinde konuşulması ve tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Böylece Amerikalıların proje için kaç İslamcı aydın ve siyasetçiyle konuştuğu ve kimlerin proje olduğu da ortaya çıkmış olacaktır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara