Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Şantajcı

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-12-26 13:46:16

Şantajcı
17 Aralıkta Ak Parti’ye yönelik The Cemaat’in gerçekleştirmiş olduğu operasyon herkesi şaşırttı. Özellikle Başbakan bu büyüklükte bir operasyon beklemiyordu. The Cemaat’in gücünün ve dış bağlantılarının ya farkında değildi ya da küçümsüyordu.

Oysa daha önceki yazımızda da belirttiğimiz gibi Emniyet İstihbaratının içinde The Cemaat’e çalışan azımsanmayacak çoklukta bir ekip vardı. Kemalettin Özdemir bu konuda Başbakanı uyardığından dolayı The Cemaat imamı tarafından aforoz edilmişti.

The Cemaat imamı kendisiyle birlikte haşr olmayı istediği üç kişiden biri olan Özdemir, neden İmamın öfkesini ve gazabını çekmişti. Bunun ayrıntılı bir şekilde araştırılması gerekir. Yoksa bazı The Cemaat gazetecilerin dün ve bugün yazdıkları arasındaki uçurumda da işlerin yolunda gitmediğinin ip uçlarını gösteriyor bize. Yine de size bu zat üzerinde yapacağınız okumaların The Cemaat’in kimlerle iş tuttuğuna sizi götürebileceğini söylemekle yetinelim.

Bugün televizyon ve internet sitelerinde gördüğümüz öfkeli bedduanın kim bilir nasıl bir yüzüyle karşılaşmıştı Sayın Özdemir? İşin boyutunun yeniçeri tokadına kadar gittiğini ileri sürenler dahi vardır?

Peki, Emniyet İstihbaratı içinde çalışan bu ekip ne iş yapar? Demokratik bir hukuk devleti olarak kendini lanse eden devlet içinde hukuksuz işler mümkün mü?

Bir çoğunuzun böyle bir soru sormanın dahi abesle iştigal olarak değerlendirdiğini biliyorum. Yine de olmaması gerektiği halde bütün köşe başlarını tutan ve “legal görünümlü illegal işler yürüten bu çete ve oluşumlara” neden müdahale edilmediğidir.
Bu ülke halkı, jitem, özel harp ve bilumum meşru olmayan istihbarat ve infaz ekibi gördüğü için anormal olanları da normal görmeye başlamasına neden oldu. Bundan dolayı devlet içinde devlet olan ya da devlet gibi görünen bu oluşumların üzerine gitmenin öyle kolay olmadığını söylemek gerekir.

Sadece üzerine gitmenin zorluğu değil, ayrıca bu çeteleri yok etme iradesine sahip olmak da gerekmektedir. Bazen çete iktidarların olunca işlerine geldiği için üzerine de gitmediği oluyor.

Önce istihbarat içinde işlerin nasıl yürüdüğüne kısaca bir değinelim.

Devlet içinde kurumsal olmanın temel pratiğini ortaya koyması gereken oluşumlar kendi içinde çeteleşmeye gittiği iddiası sürekli dilendirilirdi. Bu çeteler bir tarafta devletin işlerini yürütürken diğer tarafta birbirinin ayağını kaydırmak için birbirlerinin açıklarını aramaya başladı. Gerektiğinde kullanılabilecek dokümanlar topladı. Emniyet içindeki bu ayağa, yargı içinde bir başka ayak oluşturarak istedikleri yerlere girdiler, görüntüler ve ses kaydı aldılar.

Sonra bu kayıtlar üzerinden güç devşirmeye, menfaat sağlamaya çalıştılar. İstihbar içinde bu durumların çok doğal olduğunu söyleyen bir istihbarat görevlisi, bu durumun sürekli olduğunu söylemişti. Bu çeteler sanki bir poker masasına oturmuş gibi birbirlerinin açığını masaya sürer ve en etkili kayıt alan, bu masadan kazanarak çıkmış oluyordu.

Bu sürecin tüm hızıyla devam ettiğini şimdi de görüyoruz. İnsanların mahremine nasıl girildiği medyanın ana gündem maddesi haline gelmiş durumdadır. Devletin istihbarat ve yargısı içinde bu işten hem ekonomik hem de statü kazandığı söylenen kişilerin olduğu iddiası bile söz konusu olmuştu.

Emniyet istihbarat içinde son yıllarda The Cemaat’in elamanlarının etkin olduğunu biliyoruz. Benim emekli istihbarat elamanına sorduğum Emniyet istihbarat’ın içinde The Cemaat’in etkinliğinin ne kadardır? sorusuna “yüzde yüz” demesi öyle suya atılacak bir iddia değildir. Kendi ifadesiyle, “etkin konumdaki kişilerin hepsi son dönemde mutlaka Cemaat’le bağlantılı kişilerdir, diğerleri ise emir çerçevesinde hareket ederler.”

Tüm bunlar gösteriyor ki, The Cemaat ekibi insanların mahremlerine girerek görüntüler aldı. İmam’ın telefonla uyardığı şahsında –kumpası kuranın ve bu kumpasa düşecek olanın hala kim olduğunu öğrenebilmiş değiliz- düşeceği birçok kumpasın olduğunu bilmemiz gerekiyor. Dershane tartışmalarının sürdüğü bir dönemde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkanının yayınladığı bildiride kaset meselesine dikkat çekmesi boşuna değildi.

Şimdi soruyorum,

The Cemaat, Emniyet İstihbaratın içinde kendine yakın ekiple işadamların mahremine girdi mi?

Çekilen bu mahrem görüntülerle bu işadamlarına Şantaj yapıldı mı?

Kimlere şantaj yapıldı ve ne kadar para alındı?

Alınan paralar hangi yurda, dershaneye, üniversiteye ya da kendilerine yakın adamalara hangi ad altında verildi?

Bu paralar bağış olarak ne kadar yekûnu tutuyor?

Ak Parti ile tutuştukları kavga da hangi bakanın görüntüleri koz olarak ellerinde?

Hangi bakanın Londra’da çekilmiş görüntüleri var ellerinde, bu bakan üzerinden Başbakan nasıl yıpratılmaya çalışılıyor?

Hepsini geçelim hangi din insanların mahremine girilmesine cevaz verir?

Bu soruları çoğaltmak mümkündür. Şimdilik bu kadar yeterli sanıyorum.




Haber Ara