Suriye Zindanları
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-23 09:31:45
Annemin olumsuz bir durum oluştuğunda sürekli söylediği bir sözü vardı; “insanın bahtı bir kez yüzüne gülmez olsun, bu böyle devam eder gider” derdi. Bu sözü son 13 yıl içinde Suriye’de öldürülen 11 bin insanın 55 bin karelik resimlerin varlığı ve resimlerin gazete, internet sayfalarını ve televizyon ekranlarını kapladığında tekrar hatırladım.
Gerçekten Suriyelilerin bahtı onlara gülmedi. Hafız Esed darbesi sonrası sistematik olarak oturtulmaya çalışılan rejim, muhaliflerinin kanı üzerinden yükseldi. Kendi yurtları/evleri, kendileri için korunak olmaktan çıkıp onların diri diri gömüldükleri mezar oldu. Evleri bile kendileri için güvensiz hale getirilmişken biz hangi iktidarın merhametine sığınıp anlaşmalar gerçekleştireceğiz.
Hafız Esed öldüğünde, 17 bin kayıp ve hapishanelerde 20 bin insan vardı. Oğul Beşşar Esed yönetimi teslimi böyle teslim aldı ve herhangi bir iyileştirme gerçekleştirmedi. Hatta daha ileri giderek baba geleneğini zirveye taşıdı.
Hama ve Humus katliamı daha acılarını sarmamışken yeni feryatların duyulmaması insanlık vicdanının kararma derecesini gösteriyor bize. Sanki daha önce bunlar duyulmamış ve bilinmiyormuş gibi bu resimler üzerinden bir heyecan dalgası yaratılıyor.
Oysa Suriye’de sistematik şekilde işkence ve işkence sonucu öldürülen insanlar vardı. Sürekliliğine koruyordu. Onun için Suriye’nin bu sistematik işkence ve öldürülme korkusu nedeniyle diasporada yaşayan azımsanmayacak bir Suriyeli nüfus vardır.
Ama güç dengeleri, kararmış uluslararası ilişkiler ağı ve kokuşmuş adalet sistemi bunu görmezlikten geliyordu başka. Şuanda da 150 bini geçkin insanın ölümü görülmediği gibi. Açlıkta kıvrılan 7 milyon insan görmezlikten gelindiği gibi, bunlarda unutulup gidilecek.
Mana yayınları Salyangoz: Suriye Zindanları adında yaşanmışlığı bir günlük şeklinde yazmış Mustafa Halife’nin bir kitabını yayınlamıştı. Suriye intifadasından yaklaşık bir yıl önce. Bir Hıristiyan gencin Fransa’da gördüğü eğitiminden sonra ülkesine döndüğünde tutuklanıp içeri atılmasını ve orada geçirdiği 13 yılını, işkence ve infazları konu ediniyor.
Ben bu kitabı okuduğumda bu fotoğrafların hepsini sayfalar arasında görmüştüm. İşkencenin ve sistematik öldürmenin ne olduğunu anlamış ve tüylerim diken diken olmuştu. 17 bin kayıp insanın başına nelerin geldiğini ve 20 bin insanın neden hala içeride tutulduğunu bu gerçekten yaşanmış ve hikayeleştirilmiş kitap bana gösterdi. Yazarı Mustafa Halife ama gerçek isim değil, korkular devam ettiği için gerçek ismini kullanamıyor.
Bizde gardiyanın karşılığı olan Askeri polisin de ne olduğunu yine bu kitabın Arapçasına bakınca öğrenmiş oldum. Çünkü cezaevlerini bu adamlar Esed’in politikası çerçevesinde cehenneme çeviriyorlar.
Hatta şebbihaların bu askeri polisler tarafından eğitildiği söylenmektedir.
Bugün hemen hemen herkesin bu resimler üzerinden Suriye meselesine bu kadar istekli bir şekilde ilgilenmeye başlaması ve Lahey Adalet Divanı’na gönderilerde bulunulması kara vicdanları, söylem üzerinden bir nebze rahatlama olarak okunabilir. Yoksa üç yıldır Suriye’yi bir mezbahaneye çeviren Beşşar Esed ve ekibine şimdiye kadar dur diyememiş ve fotoğraflar yayınladığın gün Halep varil bombalarıyla vuruluyorsa hangi merhamet, bunca yaşanmışlıktan sonra açılacak Esed’in koluna güvenir.
Menfaat üzerine kurulmuş uluslararası ağ ve bu ağın gözetiminde olan hukuksuzluktan başka ne beklenebilir. Cenevre-2 Konferansı’na Esed, Batının yüzsüzlüğünü, yüzüne takarak bir heyet gönderdi. Suriye’de insanlığa karşı suç var mı? var, savaş suçları var mı? var. Peki neyin pazarlığı yapılacak Esed’in heyetiyle.
Baksanıza Cenevre 2 konferansı için İsviçre'nin Montrö kasabasında toplanan Suriye heyetinin başında bulunan Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim arsızca ve ahlaksızca insanların gözlerin içine bakıp konuşabiliyorsa varın siz düşünün insanlıklarından ne kadar kırıntı kaldığını.
İnsanların kanı üzerinde pazarlık yapılacaksa hangi adalet sisteminden, hangi bağımsız ve vicdan sahibi yargıdan bahsedilebilir. Merak ediyorum.
Birde bu resimler üzerinde İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Merziye Afham’ın yaptığı yorumda ülke menfaatlerinin insanların vicdanını nasıl kararttığını görüyoruz. İşkence fotoğraflarına getirdiği yorum ise ne Müslümanlığına ne de İslamın gereği olan hicabına yakışıyor. Batıl bir dava hak davanın savunucularını kuşatmış ve emrine amade etmişse, diğer tarafta Müslümanlar birbirini katlediyorsa, bize düşen “Rabbim Müslümanlara izan ver” demekten başka sözümüz olamaz zaten.
SON VİDEO HABER
Haber Ara