Türkiye’de güvenlik, içinde ciddi zaaflar barındırdığı son bir yılda ortaya çıkan olaylarla anlaşıldı. Ülkenin ordu teşkilatı, milli istihbarat ve emniyet teşkilatı birbirine güvenmemektedir. Her bir kurum kendinin diğerinden daha vazgeçilmez olduğunu göstermeye çalışmaktadır. Bunun için de devletin kendilerine tanımış olduğu imkânlardan faydalanmaktadır. Bu imkânlarla kendi kontrol güçlerini daha çok artırmak için uğraşmaktadırlar. Bu durum çoğu zaman illegal örgütlemeye kadar götürmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ordudur. Bu zihniyetle mevzuat hazırlanmıştır. Tüm etki ve yetkiler, gerekli kurumlara bırakıldığı söylense de, aslında gizli olarak ordunun eline bırakılmıştır. Belki de on yılda bir darbe yapmaların arkasında bunu aramak gerekir. Turgut Özal’a kadar cumhurbaşkanları hep ordudan seçilmiştir. Çünkü ordunun başkomutanı olacak olan ve güven duyulabilecek kişi ancak ordunun tezgâhından geçmişse güvenilebilirdir. Ordu sivillerden gelebileceklere teslim edilemez zihniyeti halen tüm benliğiyle ortalığı kavurmaktadır. Turgut Özal, bunu bildiğinden olacak ilk kez ordu dışından bir güvenlik birimi olan polis teşkilatını güçlendirmeye çalışmıştır. Hem istihbarat hem de asayiş olarak desteklemiş ve kimi birimlerini polis teşkilatı için ağır sayılabilecek silahlarla da güçlendirmiştir. Özal’dan sonra diğer iktidarlarda bu yolu sürdürmüş ve polis teşkilatı topladığı istihbarat ve güven sağlayıcı önlemlerle ordu ağırlığını dengeleyecek şekilde adım adım ilerliyordu.
Özellikle de istihbarat noktasında emniyet istihbaratı güçlendirdi. Çünkü istihbarat birimleri, milli istihbaratı, jandarma istihbaratı ve emniyet istihbaratı karşı karşıya gelmiş ve hiçbir birim diğerine güvenmemiştir. Milli istihbarat hem ordu hem de sivillerden seçilmesine rağmen yöneticiler neredeyse her zaman askerlerden seçilmişlerdir. Geriye emniyet teşkilatı kalıyor. Onun içinde sivil iktidar daha çok bunlara güvenmiştir.
Gladio, özel harp, jitem tüm bu yapılanmaları oluşturanlar yine ordu mensuplarından oluşmuştur. Bu örgütlenmeler devletin derin ayağını oluşturmuş ve hiçbir hukuka bağlı olmaksızın kirli işler yürütmüşlerdir. Darbe planlamaların hepsinde bu derin oluşumların parmağı olmuştur. Darbeye gidecek yolları bu derin oluşumlar, karanfillerle! süslemişlerdi.
28 Şubat postmodern darbenin sonunda ordu, sivil güvenliğin güçlendirildiğinin farkındaydı. Bir taraftan hükümete dayatmalarda bulunurken, diğer taraftan en büyük darbeyi polis teşkilatına vuruyordu. Ellerindeki ağır diye addedilen tüm silahlar alındı. İmam hatip lisesi mezunlarının en yoğun olduğu teşkilat polis teşkilatıydı. Bunun içinde bu kurum ordunun gözünde güvenilmez kabul edinilmekteydi. Polis teşkilatı sindirildi. Köşelerine çekilmeler beklenirken, diğer taraftan özellikle emniyet istihbarat çalışmalarını hızlandırdı. Bir nevi rövanş almaya hazırlık yapıyordu.
2003 yılında Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle önleri açıldı. Sis bulutları dağıldı. Ordunun bu iktidarı kabullenmekte hazımsızlık çekincede ellerindeki bilgileri çeşitli medya organlarıyla paylaşmakta bir sakınca görmediler. Bir yerden başlanılmalıydı. Önce farklı bir noktadan olaya girdiler. Ordu içinde çok ciddi yolsuzluklar olduğu biliniyordu. Ama bunların konuşulması cesaret gerektiriyor ve kimse gündeme getiremiyordu. Önce bununla başladılar. Bir general yolsuzluktan mahkûm edildi ve kıyametin kopmadığı görüldü. Demek generallerin de üzerine gidilebilinirdi.
Böylece darbe planları bir bir ortaya dökülmeye başlandı. Gazete sayfalarını darbe planlamaları süsledi. Sonra ses kasetleri ortalığı duman etti. Ordu köşeye sıkıştı. 27 Nisan e- muhtıra da bunun önünü alamadı. Birçok düzey üst general ve kuvvet komutanları gözaltına alındı ve sorgulandı. Emniyet bin yıl sürecek olan 28 Şubat’ta kendilerine yapılan darbenin rövanşını çok güzel bir şekilde almış oldu. Ordunun itibarını yerle ir etti. Bırakın sivil iktidarla hesaplaşmayı, bir uzlaşı yolu için uğraşmaktadır. Görülen o ki, emniyet 28 Şubat’ta almış olduğu darbenin öfkesini hala üzerinden atamamıştır. Bugün orduyla ilgili birçok şey iktidara rağmen yapılmaktadır. Başbakanın konuşmalarında bu anlaşılmaktadır.
Artık güvenlik birimleri birbirleriyle olan ilişkilerinde daha temkinli davranmaktadır. Şimdilik borusu en gür öten emniyet teşkilatı. Ordu kendini köşeye sıkıştırılmış olarak kabul etmektedir. Bu durumdan en az hasarla kurtarmaya çalışmaktadır. Bütün bunlarda Türkiye’de güvenlik kurumların hesaplaşmasının daha uzun yıllar alacağını göstermektedir. Bu devlerin savaşından toplum ne kadar ezilecek ne kadar hırpalanacak bunu da gelecek günler gösterecektir.