Yargıç, yargı ve hegemonya
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-10-09 11:12:13
Kimi zaman geçmişteki ve şimdiki Karakoçan’ı ve Karakoçanlıları konuşurken, kimi zaman da gündemdeki olayları kendi aralarında konuşur. Bazen de dışarıda konunun uzmanı birini çağırıp onunla hasbihal ederler.
7 Ekim 2012 Pazar günü Merter’de bir Cafe’de sabah kahvaltısında buluştuk. Birçok kişinin yazılarıyla tanıdığı ve Demokrat Yargı’nın Genel Sekreterliğini yürüten Yargıç Kemal Şahin kahvaltının konuğuydu.
Yargı güç ilişkileri üzerinden konuşuldu. Konferans niteliğinden çok, soru-cevap şeklinde konunun açılımı sağlandı. Av. Aydın Polat, A.A. Bölge Müdürü Mustafa Ekici, Av. Abdulkadir Sarı, Marmara Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Cemil Aslan ve birçok Karakoçanlının sorularıyla katkı sağladığı bu Pazar sabahı çok verimli geçti diyebilirim.
Ben birçok dergide yargı ve yargıçlar üzerinde yazılar yazdım. Türkiye’de yargının olmadığını ve kara düzen birilerin güdümünde yürüyen bir yargının olmasından ancak konuşulabileceğini bu yazılarda dilendirdim. Yine bu sütunda yargı çetesinden çete yargısına dair yazılar yazdım. Bu nedenden dolayı da Kemal Bey’in Yargı-Güç ilişkisi üzerinde yapacağı hasbihali merakla bekleyenlerdendim.
Kemal Şahin’i dinleyince bir hukukçu olmadığım halde, yargıya dair yazdıklarımda ne kadar isabetli düşünceleri sarf ettiğimi gördüm. Ancak işin içinde olan birilerinden aynı şeyleri duymak ister istemez insanı üzdü.
Her insan yargının adil bir şekilde yürütüldüğü bir ülkede yaşamak ister. “İdamına, bilahare kararın yazılmasına” sözünü bu ülkede mahkeme duvarlarına çok çarptı.
Kemal bey konuşmasında Türkiye’nin kuruluşundan beri hiçbir zaman sağlıklı bir yargıdan bahsedemeyeceğimizi ve İstiklal Mahkemelerinin, Devlet Güvenlik mahkemelerinin ve Özel Yetkili Mahkemelerin olduğu bir yerde bunun mümkün olmayacağını söyledi.
Benim Hakimler ve Savcılar Yüksel Kurulu’nda yapılan değişimlerin sağlıklı olmadığını sanki yapılan şeyin, yargıyı bir çeteden başka bir çeteye geçirmek gibi algıladığım durumu kendisine soru olarak aktardığımdan ise, aldığım cevap beni bu konuda da yanıltmadı.
Özet olarak Demokrat Yargı Genel Sekreteri Kemal Şahin’in söylediklerini şöyle aktarabilirim.
Türkiye’de siyasi yargılamaların adil bir şekilde yapıldığı söylenemez. Çok değil 28 Şubat yargılamaları ne kadar adil yargılamalar idiyse bugünkü yargılamalar o kadar adildir. Ne yazık ki bu konularda yargı güç ilişkisi iç içe geçmiştir.
Dün HSYK’ı oluşturanlar nasıl tek bir zihniyeti temsil ediyorduysa, bu kurumda hiçbir değişikliğe gidilmeden sayısal bir çoğunluk ve başka bir zihniyetin tekeline verilmiş durumdadır. Bu zihniyet özel yetkili mahkemelere kendi zihin dünyalarının sahiplerini atamaktadır.
Geçmişti cemaat dışı Müslümanları nasıl bu yerlere görev almadılarsa bugün de bu kişilere görev verilmemektedir.
İktidarın en büyük handikabı kurumdaki kişileri değiştirince her şeyi gülü gülistanlık görmesidir. Birçok kokulu deterjanın kullanılması o yeri temiz kılmaz. Dün eleştirdikleri her şeyi kendi adamların denetimine girince sorunda çözülmüş oldu.
Geçmişte yargıç ve savcılar milli güvenlikte kurumundan brifinglere birkaç saatliğine tabi tutulurken, şimdi de aynı şekilde ve uzun süreli ve katılım sertifikalı brifinglere tabi tutularak tekdüze bir anlayışın askerleri haline getirilmektedir.
Toplumdan soyutlanmış bir yargıdan adalet beklemek, doğru değildir. Yirmi beş yaşlarında bu görevlere getirilen insanlara verilen ilk ders halka güvenmemeleri gerektiğidir. Toplumdan soyutlanan ve toplumun yaşadıklarını gazete ve ekran üzerinden okuyan bu insanlardan adil bir yargılama beklenemez.
Çünkü kaldıkları lojmanlar toplumdan izole edilmiş durumdadır. Halktan uzak bir yargı mensubu, hangi adalet mekanizmasını devreye sokacaktır. Yönlendirilen yargı ancak zulüm inşa etmektedir.
Ayrıca toplumdan uzak yaşayan yargı mensupları topluma tepeden bakar ve mahkeme salonunda onu aşağılamak ve psikolojik bir işkenceye tabi tutmaktan bir sorunda görmeyecektir. Bugün bu sorun tüm mahkeme salonlarında görülmekte vatandaşın yanında avukatlar da ezdirilmektedir.
Bugün yargının geldiği nokta, ordu despotizmin üstündedir. Onun için halka dayalı bağımsız ve toplumun tüm kesimlerini kucaklayacak bir durumda değildir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara