Dolar

35,1981

Euro

36,7471

Altın

2.968,65

Bist

9.724,50

Yeni Türkiye, yeni politikalar üretebilecek mi?

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-08-21 08:42:56

Yeni Türkiye, yeni politikalar üretebilecek mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Ak Parti, ilk turda Adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanmasıyla rahatlarken CHP içindeki sesleri bastırmak için kurultay hazırlıklarına başlamak zorunda kaldı.

CHP içinde Genel Başkanın değişmesi mümkün görünmüyor. Genel olarak delegeler zayıf adayların yanında durarak siyaset hayatlarıyla oynamak istemezler. Bu nedenden dolayı şimdilik adaylığını açıklayan Muharrem İnce’nin bir başarı sağlayacağı beklenmiyor. Statüko her zaman (bazı istisnalar dışında) yerini korumayı bilir. Bu sefer de koruyacaktır.

Ak Parti kanadında Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle boşalacak olan Ak Parti Genel Başkanlığı ve Başbakanlık koltuğunun sahibi de netleşmeye başladığı söylenebilir. Ahmet Davutoğlu, Parti’nin Genel Başkanı ve Başbakan koltuğuna en yakın isim olarak görünmektedir.

Ak Parti iktidarında Türkiye’nin dış politikasının belirleyicisi tartışmasız Ahmet Davutoğlu olmuştur. Sıfır sorun olarak belirlenen dış politika “Arap Baharı” olarak nitelenen ayaklamaların başlamasına kadar iyi gidiyordu.

ABD ve Batı’nın tüm baskılarına rağmen İran’la iyi ilişkiler kurulmuş ve İran’ın nükleer çalışmalarına karşın ABD’nin aldığı tavra rağmen arabulucu rolü üstlenerek sorunu gidermeye ve İran’ı zor durumdan kurtarmaya çalışmıştır.

Ak Parti iktidarıyla birlikte Suriye ile ilişkiler rayına oturmuş, ortak bakanlar kurulu toplantıları dahi gerçekleştiriliyordu. Yine Lübnan’da hükümet krizlerinde aktif rol alıyor ve sorun çözmede sözü dinlenen bir ülke konumundaydı. Hakeza Irak meselesinde Sünni, Şii ve Kürtler arasını bulmaya çabalıyor ve mezhep çatışmasının olmaması için azami çaba gösteriyordu.

Bütün bunları gerçekleştirmeye çalışırken ikiyüzlü politik dili bir kenara bırakarak, ortak geçmiş ve ortak çıkardan hareket ederek bölgenin tekrar kendisini bulabileceğini düşünüyordu.

İçerden de darbeci anlayışı bertaraf etmek için AB’nin istediği demokrasi paketlerini peş peşe meclisten çıkararak ülkeyi demokrasi yolunda ilerletiyordu. Bir tarafta Ortadoğu’nun yüzyıl önce kurgulanan sistemin artık revizyona uğraması gerektiğini düşünene emperyalist anlayışın ortaya attığı BOP’un eş başkanlığını “neler yapılmaya çalışılıyor”u anlamak için talip olup eş başkan seçilirken diğer tarafta ise özgürlükler, azınlık hakları ve Kürt meselesinde ciddi adımlar atıyordu.

Tüm bunlar İslam dünyasında, hatta batıda Ak Parti’ye, özelliklede Recep Tayyip Erdoğan’a ciddi bir prestij kazandırıyordu. Türkiye hem siyasi hem de ekonomik olarak şaha kalkmış, önünü kimsenin kesemeyeceği düşünülüyordu.

Tunus’ta başlayıp tüm Arap ülkelerini kapsayan ve adına “Arap Baharı” denen ayaklamaların başlamasıyla birlikte Türkiye bir tercihe zorlandığını gördü. Ya halkın yanında yer alacaktı ya da diktatörlerin. Ayın Erdoğan ve Davutoğlu olayları çok yakından takip etti. Türkiye’de de vurgu yaptıkları halkların yanında yer almayı tercih etmeleri dünya sistemi paradigmasıyla örtüşmüyordu.

Sayın Davutoğlu teorik olarak bunu çok iyi bilmesine rağmen, uluslararası ilişkilere yeni bir anlayış ve dili kazandırmanın zamanı geldiğine inanmış olmalı ki bedeli ağır olmasına rağmen halkı tercih etti.

Tarih ilerde 21. Yüzyılı “ayaklamalar/protestolar yılı” olarak isimlendirecektir. İnsanlar artık bir lider tarafından organize edilmeden ya da yönlendirilmeden, kendilerince haksızlık olarak değerlendirdikleri politikalara karşı, kendiliğinden gelişmiş protestolarla meydanları bir anda doldurabilir hale geldiler. Bu gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, gelişmekte olan ya da az gelişmiş ülkelerde de olabilmektedir.

Bu ayaklamalar bazı ülkelerde yönetimi değiştirirken, kimi ülkelerde kanlı iç çatışmaların meydana gelmesine neden olmaktadır. Türkiye’nin oluşturmuş olduğu sıfır sorun politikası “protestolar” ağına takılıp bir daha kendini kurtaramama durumuna geldi.
Halkın yanında olmak bir bedel gerektiriyordu. Yine Ortadoğu’da gelişip serpilecek yeni bir güç emperyalistler için istenmeyen bir durumdur. Bu nedenle hem iç politikadaki yanlış adımlar hem de dışarıdan yönlendirmelerle Türkiye istemediği bir sorunlar ağının içinde buldu kendini.

Arap Baharı olarak isimlendirilen Arap ülkelerindeki protestolar kiminde sonuca ulaşırken, kiminde de Türkiye’yi de içine alacak şekilde bir bataklığa sürüklenmektedir. Bunun başında da Suriye gelmektedir. Suriye çok aktörlü ve çok sorunlu bir savaşın dar bir coğrafyaya sıkıştırılmadır. Türkiye’nin burada hesaplayamadığı bu çok aktörlü gücün, gelişen Türkiye’yi, Suriye üzerinden sıkıştırmaktı ve bu konuda başarı sağlamış görünmektedir.

Şimdi Recep Tayyip Erdoğan başkalığında ve Ahmet Davutoğlu başbakanlığındaki iktidar Yeni Türkiye için ne tür yeni politikaları geliştireceği merak edilmektedir. Şimdiye kadar bölgedeki sorunların çok yönlü ve yönlendirilebilir özelliğini göz ardı ettikleri görülmektedir. Bu durum geliştirecekleri yeni stratejilerinin bir tarafını açıkta bırakacağını göstermektedir. Bunun için bölgenin hem iç dinamiklerini hem de dışarıdan müdahalelerin (Alman istihbaratın Türk Devleti’ni dinlemesi) iyi okunarak bir strateji geliştirilerek sıfır soruna dönerek bölgenin dizaynında aktif rol alabilir.

Bu da Sayın Davutoğlu’nun sıfır sorun politikasına dönüşü elzem kılmaktadır. Halkların desteği, karizmatik liderlik kadar sorun çözen liderliği de göz önünde bulundurduğu unutulmamalıdır. Tüm bunlar yeni Türkiye’nin yeni politikalar üretip üretmeyeceğini bize gösterecektir.

Haber Ara