"yeni bir adım atmak, yeni bir kelime telaffuz etmek, halkın en çok korktuğu şeydir."Dostoyevski
Daralmış zamanların adına adaklar adayarak, çıkmazlarımızı, soyut toplum kıyılarında, güneşin batışını seyrederek, dalgınlığımıza getirerek dalgın dünyanın bireylerinin anlayışını, köklü değişimler gerçekleştirebilmeye olan inancımızı diri tutmaya yetecek midir? Bilmiyorum.Özelliklede hayatta yapılacak köklü bir değişim, ruhlarda derin bir kaygı ve rahatsızlığı uzun süreli taşıyacaktır. Değişim, güven sağlamalıdır. Öz güven duygusundan yoksun insanların yaşamlarında olabilecek değişimler onları sarsacak, iç titremelere yakalanmalarına neden olacaktır.
Bu nedenle değişim ve yenilikle ortaya çıkan herkese karşı bir tepki oluşturulmaktadır. Bunun nedeni yaşamlarında oluşabilecek bir kıpırdamanın nelere mal olacağını bilmemeleridir. Biçimlendirmek ya da biçimlenmek korkulacak bir durum gibi görünmektedir.
Toplumun ya da çevrenin bireyi biçimlendirme arzusu ve buna karşı gösterilen tepkilerin oluşturmuş olduğu paradoks, yaşanan çevrede ortaya çıkan farklı eylem ve hareket tarzlarını karakterize etmekte, bununla birlikte de değişimin adını sürekli ağza alınmış olan sakızın çiğneyiş şeklinden öteye taşınmamaktadır. Çünkü içinde yaşanan toplum ve kültür olaylarının, reel durumlarına ilişkin ortaya konan varsayımların nirengi noktalarının ihmal etme hususunda hayret edilecek bir keşmekeşin içinde bulunulmaktadır. Davranışların bu durumda olması nirengi noktasını soyut ifadelerde, objektiflikten ve değer yargıları içinde boğulmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
Eğer değişiklik yoksa, çatışma, sürtüşmeden de eser mevcut değilse Tarih de yoktur. Aynilik, bu türün tümünün zihinsel duruşunu ortaya koymaktadır. Zaman durağandır. Hareketlilik birilerin belirlediği kadardır. Eleştiri toplumun en büyük düşmanıdır. Cennet eğer bir aynilikse ve buna göre yaşam serüveni oluşturulacaksa, makineleşmenin/devletlûlaşmanın zirvesine nirvana adı vermek gerekmektedir.
Farklılık, fıtratın yani Sunnetullah’ın bir gereğidir. Ayniliğin temel felsefesini batı zihniyetinin kölelik mantığından gelmektedir. Aynileşmiş kölelerin haksızlığa ve adaletsizliğe başkaldırmaları mümkün değildir. Zamanı durağan kılmak, tanrılaşma arzusunda olup, "iki günü ziyandadır" anlayışını yıkma düşünü duyanlardır. Bu nedenle iki farklı medeniyetin değişime bakışları birbiriyle örtüşmemektedir. Batı anlayışında cennet, aynileşmek ve zamanı durağanlaştırmak ve köleleştirmek iken, bu anlayışın tam karşıtını İslam savunmaktadır.
Bir toplumun mutlak anlamda kendini değiştirmesi, bir adım öteye gitme, zihinsel performans yükselterek, aşkınlık noktasını yakalamasıdır. Bunu anlamak ve ayrıştırmak ciddi bir düşün gerektirdiği için "tezkiyeden" habersizlerin bunu anlaması zordur. Onun için yönlendirmeler çerçevesinde yürütülmeye ve yaşatılmaya çalışılan hayatlarla karşılaşmak bizi şaşırtmamaktadır. Çünkü uğraş alanlarının çok dışında, kendiside bir uğraş alanı olduğunun dahi farkında değildir.
Bireyler daha çok artan bir hızla bürokrasinin biçimlendirdiği davranışlar içerisine itilmektedir. Bu itilme yapılırken buna muhatap olan birey, gidişatın farkında değildir. Her şeyin kendisinin istediği gibi gittiğini zannetmektedir. Fakat o, İtaatkâr bir görevli gibi rol üstlenmeğe ve ortalıkta görülmediği zannedilen otorite yapılarının taleplerine göre davranmaya zorlanmaktadır.
Bu dayatmalar isimlendirilerek ve konumlandırılarak yapıldığından, toplumun büyük bir kesimi bunun farkında değil ve bu duruma hayır dememekte/ diyememekte, uyum sağlamaya ve kaderine pasif bir biçimde rıza göstermeye çalışmaktadır.
Makineleşmeyle/devletlulaşmayla birlikte süresi giderek artan boş zamanlarında bu insanlar, zengin bir toplumun kendilerine sunduğu tüketim mallarını bol bol kullandıklar, ötekilerin görülmediği yada gösterilmediği, kitle iletişim araçları vasıtasıyla hazırlanıp sunulan fikirlerle dolu özel yaşam dünyalarına çekilmektedirler. Adeta evcileştirilmiş ve öğretilmiş davranışların kazandırıldığı bunun dışında başka bir davranışın beklenmediği hayvanlara dönüştürülmüş bir toplum yaratılmaya çalışılmaktadır.
Bunlar küçücük dünyalarının sınırlarını aşan karmaşık pek çok sosyopolitik problemi yaşamlarının dışında tutmaya çalışmakta, bunları yok/ var saymaktadırlar. Uyum sağlamak veya kendi özel dünyasındaki yaşamına çekilmek şeklinde tezahür eden yaşam stilleri tüm endüstri toplumlarının içerisine ya "özgürce" ya da "totaliter" yollardan nüfuz etmektedir.
Bunlar duruma bağlı olan değerlendirme biçimleridir. Bu değerlendirme Ortadoğu ülkelerinin insanlarının üzerine politik yollardan empoze edilirken, "özgür dünya" olarak adlandırılan ülkelerde yaşayan insanlar daha bir sosyal yollardan bu tür bir değerlendirmeye yönlendirilmektedirler. Mamafih yaratılan etkiler birbirine pek benzerler. Sadece önemli bir fark vardır.
Totaliter rejimlerle yönetilen insanlar hangi kuvvetlerin kendilerini bu şekilde biçimlenmeye zorladığını ve eğer bu zorlama dayanılmaz hale gelirse hangi kuvvetlere karşı mücadele verileceğini, hangi güçlere karşı savaşılacağını batı'nın özgür toplumlarında yaşayanlardan daha iyi bilirler. Özgür olduğunu düşündüğümüz kendi dünyamızda, bizler, özgürlüğümüzü sınırlandıran güçlerle nerede ve nasıl savaşacağımızı bilememekteyiz. Hatta hatta bu kuvvetlerin ne olduğunu anlamakta da güçlük çekmekteyiz, üstü kapalı bir biçimde "sistem" deyip geçmekteyiz.
Batı zihniyetinin tüm zamanları içine alacak şekilde yaratmaya çalıştığı insan tipi, sabah kalktığında, kahvaltı yaparken okuduğu gazete, yada akşam seyrettiği televizyon onun hayata bakışını değiştirmeden, bütün toplumun aynı bakmasıdır. Bunu gerçekleştirmek için bilinmedik yol ve yöntemler denemektedir. Bir Afrikalı reis'in Avrupa'yı gördükten sonra toplumuna dönüp onları anlatmaya çalışırken; "sabah kapılarına bir tomar kağıt bırakılır. Herkes sabah kahvaltısını yaparken bu tomar kağıtlara bakarlar. Sonra evden çıktıklarında bunların hepsi olan olayları ve dünyayı aynı şekilde görürler." Bu tespit çok doğru ve yerinde bir tespittir. Batının insan tipi ve medeniyeti budur.
Onun için zamana and olsun, farklılık ve farkındalık, yaratıcıyla olan ilişki biçimini netleştirmektedir. Bu değişimi ve gelişimi kapsamaktadır. Yeni bir adım, yeni bir yaşamın başlangıcıdır. Bu bizi korkutmamalıdır. Aksine öğretinin istediği ve öncü olmanın düşün zirvesine istenen içselliğin dalgalaması değil midir? Buyurun bu zirveye bir sancakta siz taşıyın…