Yol bir düşünüş tarzıdır. Sizin yolunuz inancınızı belirler. Yaşayış tarzınızı ortaya koyar. Nasıl düşünüyorsanız, öyle bir inanca sahipsiniz demektir. Bu inancınız sizin nasıl bir yaşam tarzı ortaya koymanız gerektiğini size söyler. “Eğer düşündüğünüz gibi yaşamıyorsanız, yaşadığınız gibi düşünmeye ve inanmaya başlarsınız” demektir. Böylece yola çıkış amacının dışına taşmışsınız demektir. Yola çıkış bir amaç üzere olduğunda varılacak durak netleşir. Aksi takdirde her şey fulü olur. Sis olur, yol ve durak görünmez. Yoldan çıkılır. Kirlenilir. Maksat ve gaye değişir. Yol başka maksat ve gaye içinde boğulur, kaybolur. Müsaade için gidilecek kimsecikler ortada olmaz. Ortada olanlar maksatlarını kaybedenlerdir. İzinsiz olanlardır. İzinsiz olmak, yolsuz olmaya benzer. Yolsuz olanların işaretçileri yoktur. Onun için çöldür onlar ya da çölde kaybolan.
Yola çıkışında bir usulü erkânı vardır. Bir adet üzere yola düşülür. Maksadı belirlenmiştir. Hangi adım ilk atılır. Hangi dua okunur? Yola çıkanlar bu örfi bilir. Adetleri haline gelmiştir yol davranışları. Yola çıkış bir eylem bir ayin şeklini alır. Her şey resme alınır ve kaydedilir. Bu adettir, örftür, gelenek görenek halini almıştır. Onun için kaidesi bilidir. Yolun erkânı onun için sorulur ve öğrenilir. Onun için yol çaredir. Kalbin derinliğinde huzuru bulmanın çaresi yoldur. Yoldur sorunlara çözüm. Koşuşturmaların ve hengâmenin çözümü gayesi belirlenmiş yoldur. Habeşistan’a göçün nedeni çözümdür. Bir anlık, bir zaman dilimini kapsayan işkencenin ve dışlanmışlığın çözümüdür; yolculuk.
Yolculukta, gençlik kendini gösterir, delikanlılık, mertlik, yiğitlik, cömertlik, fedakârlık, mürüvvet ve yardımseverlik karşılar sizi. Sizi yolculuğa çıkaran bütün bu erdemleri taşıdığınız için yoldasınız. Bunun içindir ki, korkunuz yok. Sığındığınız tek bir yer var, ondan en ufak bir şüpheniz yoktur. Onun için yolunuz açıktır. Yol gidilecek durağı ve geri dönüşü varsa güzeldir.
Yolların kesişme noktası; bir patika mı olur, yoksa dağı yanlamasına yaran bir keçiyolu mu bizi bekler? İz bizi nereye doğru sürüklerse, oraya doğru yuvarlanan bir yığına mı dönüştük? Onu bilmiyorum. Bir iz var. Onu görüyoruz. Bu iz, her insan için farklı bir anlam yüklenir. Bazen taşlarla kaplanır yolumuz, açmak için zorlanırız. Kimi zamanda suyolu gibi olur, akar gideriz. Biz bu yolun yolcusuyuz. Birilerin (Nurettin Topçu) dediği gibi; “güneşi bir an bile sönmeyen sonsuzluğun yolcularıyız” mı? Bunu yolculuk için hazırlanan kimse daha iyi bilir.
Yolcu doğumu beklenen bir çocuk gibidir. Beklenir. Misafir meçhuldür. Ama yinede beklenir. Çünkü o bir yerde fazla beklemez, gelip geçicidir her yer onun için. Onun için merakla beklenir. Gelecek. Ne kadar kalacak belli değil. Ama gidecek. Nereye gidecek? Bu sadece yolcuyu ilgilendirir. Uykuya yolculuk, denize yolculuk ya da ölüme yolculuk. Bunların her biri gerçekleşme ihtimali çok yüksek olanlardır. Biz onu nasıl yola koyacağız. Şimdi bizim için önemli olan bu. Onu nasıl uğurlayacağız. Uğurlu mu bize gelişi, ya gidişi ne uğur getirdi bize. Şimdi oturup bunları düşünmek gerek.
Yolculuk; yola gitme, ülke içinde bir yerden bir yere veya ülkeler arasında gidip gelme. Seyahat esnasında biz ne kadar kendimiz oluruz. Kendi düşünce dünyamızda alıp veremediklerimizle boğuşmalarımızda kazançlı çıkan taraf olma yolunda ne kadar mesafe kat ettik. Bu gidip gelme sırasında geçen süreyi kazanca dönüştürme hamlesinin neresindeyiz? Yola çıkışımızda her bir vasıtayı meşru kabul ediyor muyuz? Onun için vasıtanın meşruluğu sorgulanmalıdır. Yol önemlidir. Yolcu önemlidir. Amaç belirlenmelidir. Fakat her vasıta meşru değildir. Temiz bir gayeyi gayri meşru bir araçla kirletemezsin. Bunu yaptığın taktirde ne yolun kalır, ne yolculuğun kalır ne de amacın. Onun için vasıta seçerken iyi düşünmek gerek, işaretleri ve işaretçiyi iyi okumak ve takip etmek gerek. Ki, yanlışa düşmeyesin, yolculuğun kirlenmesin. Yolun ve yolculuğun meşru zemini kaybetmesin ve hayatın kaymasın.