İç politikada Kürt açılımı, dış politikada ise eksen kayması tartışmalarının ayyuka çıktığı bu günlerde sosyal içerikli bir toplantı nedeniyle kendimi bir anda Atlantik’te, İrlanda kıyılarında buldum. İrlanda bir çok açıdan Türkiye ile benzerlikler taşıyan bir ülke. İrlandalılar, İngiliz ya da diğer Avrupalılara oranla daha sıcak kanlı ve tepkisel karakter sahibi olmaları, tarihlerinin acılarla dolu olması, Karadeniz eşrafına benzeyen yapıları ile bizden özellikler taşıyorlar. İrlanda, Türkler için belki de Avrupa’nın en misafirperver ülkesi. Dikkat çeken diğer bir yönleri ise Katolik olmalarından da kaynaklanıyor olması hasebiyle oldukça muhafazakar olmaları.
İrlanda’nın öyle bir kenti var ki, bu kent çoğumuzun bilmediği bize ait bazı özel değerleri ruhunda taşıyor ve hala yaşatıyor. Drogheda, başkent Dublin’e
“Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.”
1845 kışında Atlantiği aşıp İrlanda kıyılarına dayanan ve zehirli bir mantar hastalığı olan “Phytophtera Infestans” ülkenin tek geçim ve yaşam kaynağı olan patates tarlalarının üçte birini telef eder. İngilizler tarafından ağır bir sömürüye maruz bırakılmış olan İrlandalılar, sıkıntılı geçen senenin ardından daha bereketli bir sene beklerken 1846 yılı üzerlerine bir kabus gibi çöker. Mantar hastalığı tarlalardaki patateslerin yüzde seksenini yok eder ve ülke tarihinin en büyük kıtlık ve sefaleti başlar. Kıtlıkla başlayan açlık sonucu bir milyon İrlandalı dramatik bir şekilde yaşamını yitirir. Milyonlarcası göç eder. Durumu haber alan Sultan Abdülmecid Han, Osmanlının zor yıllarına rağmen İrlanda’ya on bin Sterlin yardım kararı alır. Ne var ki, sömürgesi olduğu halde birkaç deniz mili ötesindeki İrlanda’ya el uzatmayan İngiliz Kraliçesi, 2000 sterlin yardım yapan İngiltere’nin üzerine çıkamayacağını söyleyerek Osmanlı ‘nın sadece 1000 sterlinlik yardımına izin verir. İrlanda’daki durumun vahametini gören Sultan Abdülmecid 1000 sterlin yardımı kabul eder. Ancak bunun yanı sıra ağzına kadar buğday yüklü 5 gemiyi İrlanda’ya gizlice gönderir. İngilizler Dublin limanına yanaşan gemilerin demir atmasına izin vermez. Bunun üzerine gemiler Dublin’e
Ağzına kadar buğday yüklü Osmanlı gemilerinin limana demir attığını duyan Drogheda halkı limana akın eder. O günü unutmayan Droghedalılar kentlerinin ambleminin üst kısmına Türklere duydukları şükranın bir ifadesi olarak hilal ve yıldızı eklerler. Bununla da kalmayan Droghedalılar 1919 yılında kurulan ve halen İrlanda 1. Liginde mücadele eden Drogheda United takımının amblemini de hilal ve yıldızdan oluştururlar.
Drogheda’ya dair yazılıp çizilecek çok şey var daha. Ancak burada vurgu yapmak istediğim önemli nokta, Drogheda’nın Türkiye’nin nüfuz coğrafyalarını tanımlaması bakımından önemli bir somut gösterge olmasıydı. Türkiye kimilerinin tanımladığı gibi bölgesel bir güç olma yolunda ilerleyen bir ülke değil, potansiyelleri itibariyle küresel bir güçtür.
Doğu’da Banda Aceh’den, Batı’da Drogheda’ya kadar uzanan tüm coğrafya Türkiye’nin nüfuz alanı içindedir. Türkiye kendini bir deli gömleği gibi bağladığı iç meselelerinden, siyasi istikrasızlıklarından sıyrılıp insanlarını özgürleştirdiği, iç meselelerinden başını kaldırıp dışarı doğru baktığı andan itibaren uzak ummanları görebilecektir.
Yine diyorum… Türkiye küresel bir güçtür ve nüfuz coğrafyasını sadece kendi hayalleri sınırlayabilir…