İsrail’in uluslararası sularda insani yardım
gemilerine askeri müdahalesi ve ortaya çıkan sonuç uluslararası kamuoyu ve
çoğumuz için sürpriz olabilir. Ancak benim için öyle değildi. 2008 yılı Mayıs
Ayı’nda Kadın ve Aileden sorumlu Devlet Bakanımız Nimet Çubukçu Hanımefendi ile
birlikte İsrail’de 5 gün süren temaslarda bulunmuştuk. Bu temaslar sırasında
resmi toplantıların ötesinde benim asıl ilgilendiğim nokta İsrail’in sahip
olduğu devlet psikolojisiydi. 5 günlük ziyaretler sonucunda Sayın Bakan ve
heyetine karşı takınılan akıl almaz saygısızlık ve tavırlar İsrail devletinin
ve halkının psikolojisini şu şekilde özetliyordu: “Psikopat devlet, paranoyak toplum”
Bu açıdan bakıldığında İsrail’in Gazze’ye insani
yardım taşıyan sivil gemilere uluslararası sularda saldırması ve insanları
katletmesi benim açımdan beklenmedik bir sürpriz değil. Ancak sivil yardım
gemilerine yapılan müdahalenin hemen ardından İskenderun’daki Türk Deniz
Kuvvetleri’ne bağlı donanmaya düzenlenen
ve 6 askerimizin şehit olduğu saldırı çok daha vahim bir mesaj ve anlam
içeriyor.
Donanma
Saldırısı Vahim Bir Mesaj
İnsani yardım gemilerine düzenlenen saldırının
üzerinden birkaç saat geçmeden İskenderun limanında bulunan donanmaya karşı
girişilen füze saldırısının içerdiği mesaj çok açık. Türkiye’de ilk kez Türk
donanmasını hedef alan bir terör saldırısı düzenleniyor. Bu tabiî ki bir
tesadüf değil. Gazze’ye yardım taşıyan ve aralarında yabancı gemilerin de
bulunduğu gemiler arasından Türk gemisinin vurulmasının bir tesadüf olmadığı
gibi. Bu bana İsrail ile Arap devletleri arasında 1967’de vuku bulan 6 gün
savaşlarını anımsattı. O savaşta İsrail hava kuvvetleri Mısır savaş uçaklarını
henüz havalanmaya fırsat bulamadan askeri havaalanında imha etmişti. 6
askerimizin şehit olduğu Donanmamıza düzenlen saldırı ile İsrail; “Donanmalarınızı, karargahlarınızı daha
yerinizden kıpırdamadan vurup imha edecek yeteneğe ve güce sahibiz”
tehdidini hem Türk Devletine hem de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne güçlü bir mesaj
olarak iletiyor. Donanmaya düzenlenen saldırıda “İstersek sizi kendi ülkeniz sınırları içinde bile vurabiliriz”
mesajı çok net okunuyor. Bu açıdan bakıldığında Türk donanmasına karşı
girişilen saldırı sivil gemilere düzenlenen saldırıdan çok daha vahim. Her ne
kadar taşeron eller kullanılmış olsa da bir ülkenin silahlı kuvvetlerine karşı
girişilen böyle bir saldırının adı “İlan’ı Harp” tir.
Filistin
Değil “İsrail Sorunu”
Uluslararası kamuoyunun şuuraltına 1948 yılından bu
yana uygulanan ciddi bir operasyon var. Emperyalist devletlerin kendi
topraklarında yaşayan Yahudilerden kurtulmak amacıyla geliştirdikleri bir proje
olan İsrail’in, Filistin topraklarını kan dökerek işgal etmesine ve bugüne
kadar kadın, çocuk, yaşlı demeden yüz binlerce sivili katletmesine rağmen
Ortadoğu ki sorun bilinçli olarak bir “Filistin Sorunu!” şeklinde işlendi. Bu
kavram uluslararası kamuoyunun şuuraltına yönelik psikolojik bir operasyon
olarak bugüne kadar geldi. Ancak bugün yaşanan saldırı uluslararası kamuoyunu
Siyonist hipnozundan uyandıracak türden bir aydınlanma yaratacaktır. Bugünden
sonra Ortadoğu’da bir Filistin sorunu değil “İsrail sorunu” olduğu gerçeği net
bir şekilde kavranacaktır.
İsrail
Uluslararası Arena’da Yalnızlaşacak
İsrail’in Gazze’ye düzenlediği ve binlerce sivilin
yaşamını yitirdiği saldırıyı o dönemde kaleme aldığımız bir analizde
Ortadoğu’da ki dengeleri İsrail aleyhine değiştirecek domino taşlarından
devrilen ilk taş olarak değerlendirmiştik. Gemilere yönelik saldırı bu yönde
devrilen ikinci önemli taştır. Gazze savaşından sonra İsrail sadece İslam
coğrafyasında değil batı aleminde de ciddi olarak sorgulanmaya
başlanmıştır. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin
(AKPM) Ocak ayı oturumunda Gazze konusu ele alınırken İsrail Dışişleri Bakanı
Yardımcısı Danny Ayalon’un yaptığı konuşma sonrası birkaç üye dışında söz alan tüm AKPM
üyelerinin İsrail’i şiddetle eleştirdiklerine şahit olmuştum. Avrupa
toplumundaki İsrail algısının hızla “bir problem” olarak değiştiğini ve
İsrail’in uluslararası kamuoyu nezdinde yalnızlaşmaya başladığını hissetmiştim.
Sivil yardım gemilerine yönelik bu saldırı İsrail’in
yalnızlaşma sürecini daha da hızlandıracaktır. Bu saldırıyla İsrail’in
Ortadoğu’daki varlığı sorgulanmaya başlanacaktır.
Kuşatılma
Psikolojisi İsrail’i Azdırıyor
Türkiye’nin Sınırsız Ortadoğu Projesi’ni devreye
sokarak İsrail’i çevreleyen Arap ülkeleriyle sınırları kaldırması ve yüksek
düzeyli stratejik işbirliği içine girmesi İsrail tarafından ciddi bir tehdit
olarak algılanıyor. Türkiye Ortadoğu
ülkeleri ile sınırları tek tek kaldırarak İsrail’i bölgede yalnızlaştırıyor.
Türkiye’nin İsrail’i yalnızlaştırmaya yönelik çabalarının bundan sonra daha da
hızlanacağını ve İsrail için yalnızlık coğrafyasının daha da genişleyeceğini
söyleyebiliriz. Bu saldırı ile birlikte İsrail’in kendi sınırları içerisinde
dada da mahkum hale geleceğini görüyoruz.
Burada önemli diğer bir konu ise İsrail’in tehdit
algılarında ciddi değişikliklerin yaşanacağıdır. İsrail bugünden sonra
varlığına yönelik tehdit algısını Hamas olmaktan çıkartıp yerine Türkiye’yi
oturtacaktır. İskenderun limanındaki donanmaya yönelik saldırı bunun en somut
göstergesi. Türkiye önümüzdeki günlerde iç dinamiklerine yönelik
provokasyonlara da hazır olmalıdır. Türkiye,
bundan böyle İsrail açısından varlığına yönelik en büyük tehdittir.
Ortadoğu’da
Rejim Değişiklileri Görülecek
İsrail’in insani değerlere yönelik maskesini düşüren
gemi saldırısının İslam Alemi’nde de taşları yerinden oynatacağını ve İslam
Alemi’nin bütünleşmesine yönelik önemli gelişmeleri tetikleyeceğini
söyleyebiliriz. Bunlardan en önemlisi
ise Ortadoğu’da Mısır başta olmak üzere İsrail’le barışık kimi rejimlere karşı
halk hareketlerinin başlayacağı ve Ortadoğu’da rejim değişikliklerinin yaşanacağı
noktasıdır.
Gazze’den sonra sivil gemilere yönelik saldırı ile
domino’nun 2. önemli taşı da devrilmiş durumda. Kum saati hızla akmaya başladı ve
İsrail için artık çok geç…Ortadoğu’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
Ali ŞAHİN
Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) Başkanı
31 Mayıs 2010