Dolar

35,3521

Euro

36,8732

Altın

3.001,85

Bist

10.037,64

Think Tank Kültürü ve Türkiye

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-03-10 14:42:00

Think Tank Kültürü ve Türkiye

 

İletişim çağının baş döndürücü hızı bir yandan bilgiye erişimi kolaylaştırırken,  diğer yandan da bilgi yönetimi ve stratejisi gibi yeni alanlar yaratmış ve bilginin önemini daha da artırmıştır. Bilgi artık salt tanımlardan oluşan bir veri yığını olmaktan çıkmış ve planlanabilir, üzerinde doku çalışmaları yapılabilir, geleceğe hükmeden bir formata dönüşmüştür.

 

Bilgi ve iletişim çağıyla birlikte hızla gelişen modern devlet anlayışı, sivilleşme sürecine girerek ulusal ve uluslararası ölçekte disiplinli ve spesifik çalışmalar yürüten  analitik bilgi merkezlerinin de doğmasına zemin hazırlamıştır.

 

Think Tank'lar şeklinde adlandırdığımız bu düşünce platformlarının kökleri batılı uzmanlar tarafından 1900'lü yıllarda aransa da  aslında bu süreç çok daha eskilere, sömürgecilik akımlarına kadar uzanmaktadır.  Bu durumda Think Tank'ların  kökenine inildiğinde ?ekonomik ve ticari? çıkarlarla karşılaşır ve bu oluşumun baş aktörleri olarak da şirketleri görürüz.

 

Bu gelişim sürecine verilecek en net örnek ise Güney Asya'nın sömürgeleştirilmesinde ?East Indian Company? şirketinin oynadığı rol ve izlediği yöntemlerdir. O dönemde ?Subcontinent? adıyla anılan Hindistan Yarımadasına pamuk, ipek, afyon ve baharat ticareti için 1600 yılında yerleşen East Indian Company, Moğol hükümdarlarının sağladıkları imtiyazlarla önce Hindistan limanlarına ardından da tüm yarım adaya yerleşmiştir.

 

Artan ekonomik güçle yeni ve daha güçlü imtiyazlar edinen şirket, gelişen istikrarsızlık ortamından da yararlanarak politik hedefler edinmiş ve ilerleyen zaman içinde kendi özel güvenlik güçlerini dahi oluşturarak Hindistan yarım adasını tamamen kontrolü altına almıştır.  Ve  nihayet 1858 yılında tam bir sömürge haline getirdiği yarımadanın anahtarını fiili bir işgal için İngiltere Hükümeti'ne sunmuştur.

 

1. Dünya savaşına kadar devam eden bu ekonomi motifli ve şirket tabanlı stratejik araştırma çalışmaları, 2. dünya savaşının ardından soğuk savaş dönemiyle birlikte ?ideolojik? bir kimliğe bürünmüş, soğuk savaş döneminin ardından ise özellikle gelişmiş ülkelerde devlet ve hükümet politikalarına yön veren strateji ve politika geliştirme merkezleri haline gelmiştir. Amerikan Hükümeti'nin Doğu Avrupa ve Türkiye politikalarını dizayn eden Washington Institute bu anlamda verilecek önemli örneklerden biridir.

 

Batılı ülkelerde yukarıda özetlendiği şekilde bir gelişim ve olgunlaşma süreci geçiren stratejik araştırma merkezlerinin temelleri, ülkemizde daha çok askeri motiflerle atılmıştır. Strateji tanımı çoğunlukla askeri terimlerle özdeşleştirilmiş, savunma ve savaş planlaması şeklinde algılanmıştır. Ülkemizin zor ve sıcak bir coğrafyada yaşam sürüyor olması da strateji anlayışımızın bu şekilde şekillenmesinde önemli bir etkendir.  2.dünya savaşı sonrası hızla sivilleşen ve demokratik olgunluğa erişen batılı ülkeler geliştirdikleri düşünce ve ifade özgürlüğü rüzgarını da arkalarına alarak enerjiden, insan hakları ve bölgesel çalışmalara, askeri alanlardan, çevre, eğitim ve lobicilik çalışmalarına kadar hemen hemen her alanda uzmanlaşan ve bilgiyi yöneten kurumlar geliştirmişlerdir. Stratejik araştırma merkezileri ile demokratikleşme ve sivilleşme arasında önemli bir bağ olduğunu, düşünce özgürlüğü olan ülkelerde söz konusu çalışmaların çok daha güçlü ve etkin bir şekilde yürütülebildiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

 

 

Bu noktada ülkemizde yaşanan yavaş ve sancılı demokratikleşme süreci ile düşünce özgürlüğü konularında uzun yıllar yaşanan sorunlar ve halen devam etmekte olan rahatsızlıklar ülkemizdeki stratejik araştırma merkezlerinin de yaşam çizgilerini tayin eden faktörlerdir.

 

Ülkemizde Tink Tank kültürünün yerleşmesini geciktiren ve güdük bırakan nedenlerden biri de üniversitelerimizdeki ideolojik yönetim anlayışı ve bilimselliğin ikinci planda bırakılmış olmasıdır.  Üniversiteler, stratejik araştırma merkezlerinin pozitif anlamda arka bahçeleridir. Batıda birçok stratejik araştırma merkezi üniversite platformu üzerinde şekillenmiş ve büyümüştür. Bu anlamda ülkemizde ideolojilerden arındırılmış ve bilimin hakim olduğu üniversiteler stratejik araştırma merkezi sayılarının artmasında önemli rol oynayacaktır.

 

Stratejik araştırma merkezlerimizin sahip olduğu diğer bir handikap da branşlaşma sorunudur. Ülkemizde ciddi anlamda bir bilgi ve uzman kirliliği vardır. Her önüne gelen hemen her konuda yorum ve analizler yapabilmekte uzatılan mikrofonları boş çevirmemektedir.  Bu handikapı besleyen nedenlerden biri de maalesef medyamızın her önüne gelene mikrofon uzatıyor olmasıdır. İnanlar hiç gitmedikleri, görmedikleri ve hatta okumadıkları coğrafyalar ve konular üzerinde bilimsel açıklamalar yapabilmekte ve bunlar bilimsel bir değer olarak kamuoyuna yansıtılmaktadır.

 

Ülkemiz zor ve çetin bir coğrafyada yaşam sürmekte olan  önemli bir güçtür. Tarih boyunca üstlendiğimiz misyon, etkili olduğumuz, hüküm sürdüğümüz coğrafyanın genişliği ve bu coğrafyadaki toplumlarla kurduğumuz bağlar ülkemizin güç potansiyelini daha da artırmaktadır. Var olan bu potansiyel ülkemizi yeni yüzyılın en önemli güç odaklarından biri haline getirecek fırsatlar sunmaktadır. Tek şartla. Bu potansiyelin, araştırma ve gözleme dayalı bilimsel ve objektif hizmetler veren uzman bilgi mühendislerinin düşünce ve politika geliştirdikleri stratejik araştırma merkezlerinin var olması şartıyla.

 

Ali ŞAHİN

Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) Başkanı

 

 

SON VİDEO HABER

Suriyeli tamirci: Artık dönmek istiyorum ama evim yıkıldı, akrabam kalmadı

Haber Ara