Dolar

35,3519

Euro

36,8936

Altın

3.004,88

Bist

10.039,25

Trajedinin adı ‘Muson’

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-09-17 01:12:00

Trajedinin adı ‘Muson’

Renk cümbüşünü andıran çiçek desenleriyle bezeli otobüs, tükenmiş asfaltıyla patikaya dönüşmüş yolları Karaçi’den Lahor’a doğru büyük bir tahammülle katetmeye çalışıyordu. Hoplaya zıplaya güçlükle ilerleyen otobüsün camına yasladığım başımı bir türlü sabitleyemiyor, uyuyamıyordum. Uykudan ümidi kesip coğrafi gözlemler yapmak için başımı pencereden Pencap’ın geniş ovalarına doğru çevirdim. Bir iplik gibi uzayıp giden yolun her iki yakasında sazlığı andıran pirinç tarlaları içinde Pakistanlı genç kız ve kadınların, kavurucu sıcağa aldırmadan çabaladıklarını görüyordum. Esmer,  yoksullukları otobüs penceresinden okunan Pakistanlı sıska pirinç ırgatları, çıplak ayaklarıyla rükua varmışçasına iki büklüm adeta didiniyorlardı. Pakistan’da hala süre giden ağalık sisteminin birer köleleri olan toprak işçilerinin otobüs penceresine mahzun bir tablo gibi yansıyan manzaraları, beni bir anda yıllar öncesine götürdü.

Pakistanlı çilekeş genç kız ve kadınların kurtuluş savaşı yıllarımızda ellerindeki ziynet eşyalarını Hilafetin bekası için tereddüt etmeden gönderdiklerini çoğumuz bir yerlerden okumuş ya da duymuşuzdur. Ancak yine çoğumuzca bilinmeyen ve bu müstesna yardım gerçeğini daha anlamlı ve bir o kadar da dramatik kılan önemli bir nüans noktası var. O günden bu güne Pakistan’da hala değişmeyen kemikleşmiş feodal sistem içerisinde, karın tokluğuna pirinç ve pamuk tarlalarında ömür çürüten Pakistanlı genç kızlar, gelecekleri için güç bela biriktirdikleri ve kendi dillerinde de “çehiz” dedikleri çeyizlerini göndermişlerdi Türkiye’ye. Durun! daha bitmedi. Pakistan evlilik geleneklerine göre evin nerdeyse tüm eşyası kız evi tarafından temin edilmek zorundadır. Drohoma denilen bu gelenek,  Pakistanlı genç kızların ve kız babalarının adeta kâbusudur. Yeteri kadar çeyiz biriktiremeyen genç kızların geleceklerini kurma şansı oldukça düşüktür. Bu nedenledir ki öğrencilik yıllarımda Pakistan Televizyonlarında yayınlanan diziler, çeyiz biriktirip evlenemeyen ve bunalıma girip intihara sürüklenen genç kızların dramlarını konu edinirdi. Sanırım bu nokta, o zor günlerde olağanüstü şartlar altında gönderilen bu yardımı, bedeli asla ödenemeyecek kadar anlamlı ve kutsal kılmaktadır.

Otobüs pirinç tarları arasında hüzün tabloları çize çize gidedursun, aradan geçen koca bir asra rağmen Pakistanlı genç kızların değişmeyen makus talihleri, içimde bir mahşer kurmuştu adeta…

İçimde iz bırakan Pencap’ın pirinç tarlalarında çalışan kadın manzaralarının üzerinden 17 yıl daha geçti…O yıllarda pirinç tarlalarında sergilenen dram şimdi tam bir trajediye dönüşmüş durumda. 1919’lu yıllarda bizlere çeyizlerini gönderen çilekeş Pakistanlı kızların torunlarını, muson yağmurlarının denize dönüştürdüğü ülkede 3-5 metrekarelik adacıklarda aç, bitap ve çaresiz görmek içimize acı damıtıyor. Selin üzerinden geçen haftalara rağmen hala ulaşılamayan minicik adacıklar ve üzerinde yaşam mücadelesi veren insanlar olduğunu düşünmek içimizi burkuyor.

Dini, dili, ırkı ne olursa olsun ayırt etmeksizin, Drogheda’dan Banda Aceh’e tarih boyunca mazlumun yanında var olan kadirşinas Türk halkı, deneyimli ve çalışkan sivil toplum örgütleriyle, kamu kurumları, hükümeti ve devleti ile bir kez daha herkesten önce Pakistanlı kardeşlerinin yanında. Ancak felaketin boyutları o kadar büyük ki, yardımların kesintisiz devam etmesi gerekiyor.

Feodal Felaket

Pakistan’da yaşanan trajedinin adı her ne kadar “Muson” da olsa, asıl aktörün Pakistan’da halen en ağır biçimde hüküm süren feodal yapının yani ağalık sisteminin olduğunu görmek gerekiyor. İnsanoğlunun tabii afetlere karşı acziyetini “Nuh Tufanı”ndan bu yana bilmekte ve görmekteyiz. Ancak Pakistan’da art arda yaşanan terör, deprem, sel gibi felaketlerin boyutlarının bu derece yıkıcı ve  tahrip edici olmasının birinci nedeni, Pakistan’da bir sömürü sistemi haline gelmiş feodal sistemdir.  Pakistan’ın kanını sömüren, geliştirmeyip güdük bırakan ağalık sistemi, ülkeyi fasit bir daire içerisine hapsetmiş, Pakistan’a adeta deli gömleği giydirmiştir. 

Toprak ağaları Pakistan’da sadece geniş toprakların değil bu topraklar üzerinde yaşayan ve özellikle cahil bırakılmış binlerce toprak işçilerinin de sahipleridir. Bu nedenledir ki Pakistan’da ve Hindistan alt kıtasında alt sınıftan insanlar, üst sınıftan olan ağalara “Sahib” ve “Malik” şeklinde hitap ederler. Pakistan parlamentosunun tüm parlamenterleri, siyasi parti liderlerinin tamamı yerel dilde “Jagirdar” ya da “Zamindar” denilen toprak ağalarından oluşmaktadır.  Bürokrasi ve Pakistan Ordusu geniş toprak sahipleri ve nüfuz sahibi ailelerin kontrolündedir.

Feodal bir aileden gelen Benazir Butto, suikaste kurban gitmeden önce kendi eliyle kaleme aldığı hatıratında Butto ailesinin Pakistan’daki toprak varlığından bahsederken; 1843 yılında Sind bölgesine gelmiş İngiliz gezgin Charles Napier’in arabacasına “Bu topraklar kimin?” diye sorduğunda sürekli Butto ailesinin şeklinde cevap aldığını ve sıkılıp “Ben biraz kestireyim Buttoların toprakları bitince beni uyandır” dediğini, ancak saatler sonra kendiliğinden uyanıp hala Butto topraklarında olduğunu öğrendiğinde çok şaşırdığını gururlanarak anlatır.

Üniversite yıllarımı geçirdiğim Pakistan’da toprak ağalarının Pakistan üzerindeki olumsuz etkisini trajikomik şekilde anlatan Pakistanlı arkadaşlarım; “Burada (Pakistan’da) bir toprak ağası rakip bir toprak ağasını yıpratmak isterse gider onun bölgesine okul açar ancak kısa süre sonra okul diğer toprak sahibi tarafından yıkılır.” şeklinde feodal felaketin boyutlarını anlatırlardı.

Bugün Pakistan’daki okur yazarlık oranı maalesef sadece % 30 seviyelerinde. Cehaletin bu derece yoğun olduğu bir ülkede etnik, dini ve kültürel kaos ortamları yaratmak son derece basit. İnsan merkezli şartlar her türlü provokatif operasyona ve istismara açık durumda. Musonla azgın nehirlere ve denizlere dönüşen sel sularının ortasında kadını, kızı, çocuğu yaşlısı ile 30 milyon Pakistanlının sergilediği gerçek trajedinin senaristi, Pakistan’daki feodal sistem ve feodal ailelerdir.

Başbakan Erdoğan Sistem Önermeli

Başbakan Erdoğan’ı, yoğun referandum gündemi içerisinde Pakistan’la ilgili samimi çabalar içerisinde görmek son derece sevindirici ve takdire şayan. Sonuçları Ak Parti’nin 2011 seçimlerini direkt etkileyecek olan 12 Eylül referandum hengamesine rağmen, Pakistan’ı unutmayışı bir lider olarak insani yönünün ne denli güçlü olduğunu ortaya koyan önemli bir gösterge.

Tabi ki son derece acil olan insani yardımların biran evvel Pakistan’a ulaştırılması gerekiyor. Durum insani açıdan gerçekten vahim. Sahip olduğu imparatorluk genleri, yardım ve paylaşma karakterleriyle halkımız, hiçbir halkın olmadığı kadar Pakistan için seferber olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

Ancak, Pakistan’ın ve Pakistanlıların en az insani yardımlar kadar (belki de daha fazla) muhtaç olduğu diğer bir acil gereksinim ise iyi yönetilmek, sömürülmemek ve iradelerinin ülke yönetimine etkin bir biçimde yansıması hususudur. Kurulduğu 1947 yılından bu yana güçlü bir liderlik sorunu yaşayan Pakistan, maalesef son derece kötü yönetiliyor. Ülke sınırlarını aşan yolsuzluklar, feodal pranga, liderlik sorunu 170 milyona varan genç ve dinamik bir nüfusu adeta köleleştirerek kalitesiz ve vasıfsız devasa bir kitleye dönüştürmüş durumda.
Bu nedenledir ki, Sayın Erdoğan’ın referandum sonrası Pakistan’a düzenleyeceği ziyarette diplomatik bir üslup içerisinde Türkiye’nin Pakistan’la olan kardeşlik hakkından doğan gerekçelerle Pakistan’ın iyi yönetilmediğini ve ciddi reformlara ihtiyaç duyduğunu dile getirmelidir.

Sürdürülen insani yardımların ötesine geçilerek, Pakistan’daki sivil toplum oluşumu desteklenmeli ve güçlendirilmelidir. Özellikle vakıf geleneği Pakistan’a transfer edilmeli Türk ve Pakistanlı STK’lar ortak projeler geliştirip yürütmelidir.

Özellikle Milli Eğitim Bakanlığımızın Pakistan Milli Eğitim Bakanlığı ile koordinasyon içinde çalışması, uzman bürokrat değişimi programlarının hayata geçirilmesi, deneyim transferleri Pakistan’ın gerçek sorunlarına merhem olacaktır.

Pakistan’ın dışarıdan güçlü bir siyasi dokunuşa ihtiyacı vardır.

Dikkat çekmek istediğim diğer bir önemli konu da Pakistanlı kardeşlerimizin Angelina Jolie’lerin merhametine terk edilmemesi gerektiği noktasıdır. Hayrunnisa Hanım ya da Emine Hanım himayesinde Pakistan’da başlatılacak etkin bir eğitim kampanyası Pakistan’ın makus kaderini değiştirecek önemli bir dokunuş olacaktır.

Türk dış politikasının eksen genişlettiği bir süreçte nüfuz coğrafyamızın merkez üssü olan Pakistan’a her şeyimizle gitmeliyiz… Aksi halde bugünün Türkiyesi’ne ruhlarını vermiş Pakistanlı çilekeş kızların pirinç tarlalarında sahneledikleri trajedi, nesilden nesile yenilenerek sahnelenmeye devam edecek.

Ali ŞAHİN: Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) Başkanı



SON VİDEO HABER

Suriyeli tamirci: Artık dönmek istiyorum ama evim yıkıldı, akrabam kalmadı

Haber Ara