Zulüm Mahkemeleri önünde bir mücahid
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-06 10:12:25
Mısır'da askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılan, ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, "Aralık 2012’de Cumhurbaşkanlığı Sarayı önündeki göstericileri öldürmeye teşvik" suçlamasıyla hakkında açılan davada ilk kez hâkim karşısına çıktı. Dimdik ayakta duran ve gerçek bir lider duruşu sergileyen Mursi cuntanın atadığı mahkemeyi tanımadığını ve ülkenin tek meşru Cumhurbaşkanı kendisinin olduğunu askeri cuntanın mahkemesine bir kez daha hatırlattı.
Siyonist İsrail’in bastırması, ABD’nin ve Avrupa Birliği’nin desteği ile hain ve işbirlikçi Sisi tarafından yönetime el konularak, Cumhurbaşkanlıktan zorla indirilen ve o günden beri halktan ve dünyadan gizli bir yerde alıkonulan Mursi, bu süreçte olduğu gibi 4 Kasım, yani Hicri 1435. yılının ilk günü yapılan utanç verici yargılama esnasında bir adım bile geri atmadı. Zulme ve haksızlığa boyun eğmeden direndi. Müslüman bir lidere yakışır bir tavırla hakkını savundu, tüm dünya insanlarına ve liderlerine büyük bir ders verdi. Eşi Necla Hanım, oğlu Usame ve İhvan teşkilatına karşı vakur duruşu sebebi ile onları utandırmadı aksine onurlandırdı.
Mursi’yı yargılamak için 7 bin sayfalık dava dosyası hazırlamışlar. 3 Haziran’da yönetimi ele geçiren askeri cunta 4 ay boyunca herhalde durmadan yalan şahitler ve yalan haberler üreterek böylesi bir dava dosyası hazırladılar.
Mısır’ın adalet sistemini daha önce yazmıştım. Yine hatırlatma babından da olsa kısaca Mısır’daki adalet sistemi hatırlayacak olursak, adalet mekanizması tamamen aile bireyleri ile kuşatılmış ve çıkar çevrelerinin emri altında sipariş usulü çalışan bir sistemdir.
Eski diktatör Hüsnü Mübarek zamanında öyle bir sistem getirildi ki “evlere şenlik” Bir hâkim veya savcı olan kimse kendi ailesinden aynı makama veya devletin üst makamlarına 10 kişi atayabiliyor. Böylece herkes kendi akrabasını yargıya veya devletin kritik noktalarına ehil olmayan kişileri atarsa ne olur? Ortaya aile şirketi veya aile kanun devleti çıkar.
Mursi bunları düzeltmeye çalıştı. Referanduma sunulan ve halk tarafından kabul edilen yeni bir anayasa yapıldı. Şimdiki cunta yönetimi oturmuş halk tarafından kabul edilen anayasayı değiştirmek için bir heyet oluşturulmuş. Başına da Amr Musa’yı getirdiler. Şimdiye kadar 50 maddeyi görüşüp değiştirdiler. “ Yasalar İslam dinine aykırı olamaz ve dini merci El- Ezher ulemasıdır” hükmünü kaldırdılar. “Tarıma ve sanayiye öncelik verilecek” hükümleri yerine “ Turizme öncelik verilecek” gibi ülkenin ilerlemesini durduran, daha doğrusu sipariş üzerine yapılan güdük bir anayasa yapıyorlar. Başkanlığı Amr Musa’nın yaptığı bir komisyondan ne beklenir ki zaten?
Mursi göreve geldikten hemen sonra “çapulcular” sokağa çıktı. İş ve aş istiyoruz” diye bağırmaya başladılar. Yıllarca sesini çıkaramayan bu kişiler birden “demokrat”(!) veya hak arayan sosyal sınıf oluverdiler. Yılların sorunlarını çözmesi için Mursi’yi iş yapamaz hale getirdiler. Bazı asker, polis ve derin devletin adamları “göstericileri şiddet kullanarak dağıtalım” diye telkinde bulundular. Daha ilk günden beri Mursi, “Ben halkıma kurşun sıkmam, görevimi bırakırım ama gösteri yapanlara karşı şiddet kullanmam” dedi.
Mursi dik durdu, eğilmedi
Mısır’ı ziyaret ettiğimizde çapulcular Tahriri Meydanını işgal etmiştiler. Şimdi darbeyi yapan sivil cuntacılar oradaki göstericilerin masraflarını karşıladığı gibi çadırlarda kalan kişilere de para veriliyordu. Sokaklardan topladıkları “Keş” ve “Baltacıları” meydanlara toplayanların arkasındaki isimleri bilmesine rağmen diyalog ve görüşme yolu ile olayları çözmeye çalışan bir lider şimdi “halkını öldürmekle” suçlanıyor. Eğer halkını öldürmüş olsaydı o çapulcular aldıkları 50 dolar için aylarca sokaklarda yatıp kalkmazdı. Şiddet görselerdi çoktan saf değiştirirlerdi. Mursi’de koltuğunu korumuş olurdu.
Dik duruşu ile Mısır tarihine yeni bir sayfa açan Mursi zulüm mahkemeleri önünde eğilmedi ve faşist cuntacılara ölümüne meydan okudu. Hafız ve Profesör olan Muhammed Mursi’nin dik duracağını bilen cunta yönetimi duruşmayı radyo ve televizyonlardan canlı olarak vermekten korktu. Oysa eski devrik lider hırsız ve diktatör Mübarek’in duruşmaları canlı olarak veriliyordu. Çünkü Mursi şeffaf bir yönetim getirdi. Gizli kapaklı bir iş olmasın, her şey halkın gözü önünde olsun istedi. Ama onun yerini işgal edenler en başta halktan korkarak Mursi’nin davasını kamuoyundan gizledi. Zalimler her zaman korkaktır. Bir diğer konu da Mübarek “halkın malı çalmakla” suçlanıyordu. Mursi için bunca zaman içinde böyle bir yalan uyduramadıkları için “göstericileri öldürmekle” itham ediliyor.
Dünya’nın her tarafından Mursiye destek yağdı. Türkiye’de değişik platformlar kuruldu. Mısır zaten ayakta idi. Milyonlarca halk Mursi’nin yargılanmasını protesto etti. Diğer Arap ülkelerindeki diktatör ülkelerden Ürdün, Cezayir ve Körfez ülkelerinde bile halk Mursi’de destek gösterile yaptı. Başta Pakistan, Malezya, Sudan, Tunus ve Yemen olmak üzere, Avrupa ve ABD’deki halklar Mursi’ye destek gösteri ve konuşmaları yaptı.
Korsan Mahkeme Başkanı Ahmed Sabri denilen yandaş ve candaş yargıç, Mursi'ye, Mısır yasalarına göre suçluların giymek zorunda oldukları 'beyaz elbiseyi' giymesini istedi. Ancak Mursi, "Rabia işareti" yaparak, "Ben Mısır'ın meşru Cumhurbaşkanı'yım ve sizin meşruiyetinizi tanımıyorum. Benimle konuşurken ayağa kalk konuş. Meşru bir cumhurbaşkanını yargıladığın için seni, ceza mahkemesinde yargılatacağım" diyerek meydan okudu. Duruşma salonunda bulunanlara da seslenen Mursi, "Özgür Mısır halkına benden selam söyleyin. Onlara ‘Kardeşiniz Mursi, direnmeye devam edecek. Davasından vazgeçmeyecek' deyin" şeklinde mesaj gönderdi.
Zulüm mahkemesini tanımadı, İmamlık yaptı
Duruşmaya gülümseyerek giren ve dava arkadaşlarını 4 ay sonra ilk kez gören Mursi onlara moral vermeye çalıştı. Davalarının hak olduğunu ve her zaman Allah’ın yardımı kendileri ile olacağını belirten Mursi öğle namaz vakti geldiğinde bulunduğu demir kafes içinde namazı 14 kader arkadaşı ile birlikte kıldı. Kendisi İmam diğer kardeşleri de cemaat oldu. Zulüm mahkemesi namaz kılınmasına engel olmaya çalışsa da başarılı olamadı.
Duruşmada başta Mursi ve arkadaşları sık sık özgürlüğün ve haksızlığa başkaldırışın simgesi haline gelen Rabia işaretini yaparken duruşmayı izleyenlerde ayni işaretle karşılık verdi.
Duruşmayı yürüten isimler bizzat faşist cunta tarafından tayin edildi. Bunlar yargılama yapamaz ancak söyleneni yaparlar. Hatırlasınız Saddam Hüseyin’i yargılayan cahil ve yargıçlıktan haberi olmayan bir zalim vardı. Sadece intikam almak için yargılama yapıyordu. Saddam suçlu olabilir ama yargılama adil ve tarafsız yapılmalıdır.
Ayni tür maskaralıkları ülkemizde de gördük. Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca’yı 12 Eylül’de yargılayanlarda dalga geçmeye kalkmışlardı. Yazın ortasında birden gök gürültüsü ve sağanak yağışın yağması sonucu o yargıçlar birden kediye döndüğünü o zamanın medyası yazıyordu. Son zamanlarda sahte bilgi ve yalancı gazetelerin kupürleri ile Refah ve Fazilet partisini kapatanlarla Ak Parti’yi kapatmaya çalışanlar arasında pek fark yok. Hepsi hukuku katleden zulüm işleyen ve insanların hakkını gasp eden birer kişi olarak anılacaklar.
Mısır mahkemeleri yıllar boyunca Firavunun temsilciliğini yapmıştır. Yüzlerce Müslümanı sadece inancından dolayı katletmiştir. Şehid Seyyid Kutup’u uydurma ve yalan delillerle şehid etmiştir. Ayni gelenekten gelen Mursi’de zulüm mahkemesi önünde başını eğmedi ve onlardan hiçbir talepte dahi bulunmadı. Onlar inancı gereği galiptir, Firavunun temsilcileri ise devamlı hüsran ve yenilgi içindedir. Mursi'nin mahkemedeki duruşu darbe karşıtlarının kendine güvenini artırdığı gibi darbeci faşistleri de derin endişeye sevk etti.
Başkent Kahire’deki duruşmadan sonra Mursi İskenderiye kentindeki Burc el-Arap Hapishanesine nakledildi. Sahte ve korsan duruşma ise 8 Ocak 2014'e ertelendi. Şimdi o tarihe kadar sahte rejim yeni taktık geliştirecek. Mursi’nin kazandığı prestiji bertaraf etmek için şeytanca planlar yapacakları tahmin ediliyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara