“Anayasal vatandaşlık” ve “Türkiyeli” olmak gibi kavramlar ile Kürt vatandaşlarla ortak değerler üzerinden geliştirilmesi gereken aidiyet duygusuna dair tartışmalar yapılırken, Konya’nın bir ilçesi olan Kulu’da yaşananlar ilginç bir örnektir. Kulu’ya Kulufornia denildiğini ve üzerine yapılan esprileri hiç duydunuz mu?
Çeşitli kaynaklara göre Kulu nüfusunun yarısı ya da yarıdan fazlası Kürt’tür. Hatta kimilerine göre tüm Türkiye’nin Kürt yerleşim bölgelerinden sürekli göç alan bir yer burası… Fakat daha net, resmi bir çalışma yapılmamış. Tüm bu bilgileri yaptığım birkaç farklı söyleşiden ve internetdeki resmi olmayan bazı sitelerden edindim.
Belki basından takip edenleriniz olmuştur; İsveç Başbakanı Reinfeldt, ülkesinde yaşayan Kulu’ların memleketini Nisan ayında ziyaret etti. Kulu Belediyesinin websitesinde yer aldığı şekliyle; Reinfeldt, ''Tarih olarak iki ülke birbirine çok güçlü bağlarla bağlı. İsveç'te birbirine çok yakın Türk kökenli çalışan insan var. Bunların büyük bir çoğunluğu sizin kentinizden gelmiştir. Aldığım bilgilere göre, halen İsveç'te yaşayan ya da daha önce yaşamış veya bir akrabası bulunmayan Kulu’lu yoktur'' demiş.
Bir noktanın altını çizmek istiyorum; İsveç Başbakanı Reinfeldt’in “Türk kökenli” demesi eksik bir çeviri mi yoksa politik bir söylev olarak mı ifade edilmiş bilemiyorum. Aslında yine yukarıda bahsettiğim kaynaklara göre İsveç’te Türk’lerden çok daha fazla Kürk kökenli vatandaşlarımızın olduğu biliniyor.
Kulu Belediye Başkanı Ahmet Yıldız da "40 yıl önce başlayan yolculuk dostlukla bitti. İsveç hükümeti iş verdi, aş verdi, dostluk elini uzattı ve şimdi onlar İsveçli. AB dönem başkanı olduğunda AB'ye girmesi hususunda olumlu görüş beyan eder. Kulu’lular İsveçlileri seviyor. Bizler vefalı insanız, bağlılığımızı arz ediyoruz. Onu bizden görüyoruz, onu kucaklıyoruz" sözlerini sarfetmiş.
Bu sözlerde benim değinmek istediğim ve yazımın gayesi; ekonomik ve sosyal kalkınmanın içerisinde yer alan bütün kimlikler için kendiliğinden gelişen ortak değerler ve bağların; deva arayışında şifa olabileceklerin tespitine emare olabileceği ve meselenin pek de girift olmadığını ortaya koyabilmektir.
Tüm bu sözlere dikkat ederseniz, kanaatimce Kulu’nun İsveç ile geliştirdiği ilişki son derece önemli bir modeldir.
İsveç pasaportu taşımak Kulu’daki Kürt kökenli vatandaşlarımız için sorun değil, bir gurur kaynağı olmuş. Elbette aynı şekilde İsveç’e giden Türk vatandaşları için de öyle… İsveç’in ve Kulu’nun insanları ortak değerlerde birleşmek konusunda başarı sağlamışlar. Çok net anlaşılıyor ki; bir topluma refah, huzur ve çağın gerektirdiği bütün ihtiyaç ve kazançları sağladığınız zaman, ekonomik dinamiklerde yer aldıkları sürece memnuniyetle özdeşleşiyorlar.
Hayatın içinde tüm kazanımları ile varolabilen insan için dili,dini ve milletiyle bir bütün olan kimliğinin de gereken saygıyı gördüğü inancı doğuyor. Nitekim öyledir de…
Tıpkı Osmanlı İmparatorlu’ğunun parlak dönemlerinde olduğu gibi… Asırlar öncesinden bildiğimiz, yakın tarihte unutulmaya yüz tutmuş, şimdi ise yeniden hatırlamaya başladığımız gelişme kriterlerinin, insan hak ve özgürlüklerinin tekrar güçlendirilmesi gerek.
Bu iki milletin müşterek tarihlerinden gelen din ve hürriyet mücadelelerindeki kardeşliklerinin, refah düzeylerini eşitlemekle daha da güçlendirilebileceği her ne kadar delil gerektirmese de, Kulu ve İsveç arasında yaşayan bu insanların oluşturduğu aidiyet zeminini ortaya koyuyor.
Bugüne kadar Türkiye, doğu politikasını şekillendirirken, kalkınma öncelikli çalışmalar için kimilerine göre az kimilerine göre çok emek vermiş, fakat Ergenekon türü örgütlenmeler ve PKK terörü yüzünden de başarı sağlayamamıştır.
Artık yapılan güçlü temizlik ile desteklenecek ekonomik kalkınmanın istenilen başarıyı sağlamada en etkili çözüm olduğu bedihi bir hakikat olarak yansımaktadır. Seçimler öncesi özellikle doğudaki ihtiyaç sahiplerine elektronik eşyalar, yakacak ve benzeri yardımlar götürülmesi hakkında da çok tartışılmıştı. Fakat Kulu’dan anlaşılıyor ki, daha kapsamlı bir çalışma ile ekonomik refah muhakkak birlik ve beraberlik sağlayacaktır..
Daha net bir ifade ile bir toplumda; kişiler ve toplumsal kimlikler arasında yaşam koşullarının güzelleştirilmesi, toplumsal huzur demek, birlik ve beraberlik demek; toplumsal dayanışma ve adalet hissinin uyandırılması demek yani demokratik ve sosyal bir devlet olmanın başarısı demektir.
Kulufornia adının espirisin gelince ,bunu da Egemen Bağış’ın sözleriyle de dinlemekte fayda var ;
''İsveç'te yeni bir espri başlamış Kulu'ya 'Kulufornia' demeye başlamışlar. İsveç'te bugün yaşayan 40 bin Kululu var. Kendi nüfusu 20 bin iken nüfusunun 2 katının İsveç'te yaşaması orada oldukça onları popüler bir kasaba haline getirmiş. Hatta İsveçliler Kulu'yu Türkiye'nin başkenti zannediyormuş…” sözlerini İsveç’e yaptığı bir ziyaret sonrasında sarfetmişti.
Netice itibari ile ; dile getirilen bir çok çözüm önerisinin her biri dikkate alınmaya değerdir, lakin her halükarda bütün hedeflerin barışçıl ve toplumsal huzuru sağlayacak düzenlemelere hizmet etmek zorunda olduğu bilincinin uyanması gerek.
Bu da yolların ayrımında değil, kesişiminde buluşmak demek!
Yorum Yap