Ayasofya'nın müzeye dönüştürüldüğü 1935 Şubatından bu yana kapalı olan II. Selim, III. Murad, III. Mehmed ve Şehzadegân türbelerinin başarıyla restore edildiğini ve geçen hafta cuma günü ziyarete açıldığını, ayrıca II. Selim türbesinin bir Sinan eseri olduğunu hatırlatmak isterim.
Ayasofya'yı müzeye dönüştürme sürecinin tam olarak ne zaman ve nasıl başladığı -epeyce yayın yapılmış olmasına rağmen- pek iyi bilinmiyor. Bu sürecin Sultan Abdülmecid devrinde Gaspare Fossati'ye yaptırılan restorasyonla başladığını söyleyenler var. Bu, bana sorarsanız, hiç de yabana atılacak bir düşünce değildir. Geçen asrın başlarında, özellikle Mütareke yıllarında Ayasofya'yı yeniden bir Ortodoks mabedi haline getirme heveslerinin depreştiğini, bu heveslerin mabedi havaya uçurma tehditleriyle önlendiğini unutmamak gerekir. İbrahim Temo'nun İttihat ve Terakki Hatıraları'nda bu konuda bazı notlar vardır. Mithat Sertoğlu'nun da aynı konuda bir yazısını hatırlıyorum.
Ayasofya, bilindiği gibi, 1935 yılı başlarında kamuoyu bilgilendirilmeden verilen tartışmalı bir karar sonunda sessiz sadasız müzeye çevrilmiştir. Bu camiin Türk tarihi, kültürü ve merkez cami olarak İstanbul halkı için ifade ettiği değerin büyüklüğüne rağmen, karara hiç tepki gösterilmemiş olması çok şaşırtıcıdır. Bu da kararın bir emrivaki şeklinde uygulandığını gösterir. Basının itiraz seslerini duymazlıktan gelmesi ve haberin büyütülmeden verilmesi konusunda uyarıldığına dair ciddi işaretler vardır. Haber, Ulus gazetesinin 1 Şubat 1935 tarihli nüshasında, birinci sayfanın sağ alt köşesinde şöyle verilir:
"Ayasofya Müzesi cumartesi açılacaktır. Müzenin giriş yeri şimdilik Narteks kapısıdır. Sıva kısımları tamir edilince Alemdar Caddesi'ndeki büyük kapı giriş yeri yapılacaktır. Ayasofya'nın içindeki büyük levhalar indirilmiştir. Bunlar fevkalade değerli ve en meşhur Türk hattatlarının eserleri olduğundan büyük bir kısmı camilere verilmiş ve değerlileri Türk-İslâm Eserleri Müzesi'ne kaldırılmıştır."
Müzenin açılışı da 2 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet'te sıradan bir haberle duyurulur: Başlık: "Ayasofya açıldı". Minik bir fotoğraf ve birkaç satırlık bir fotoğraf altı yazısı:
"Ayasofya Müzesi dün halka açılmış, Alman bandıralı Resolute vapurile limanımıza gelen seyyahlar da şehre çıkarak Ayasofya'yı ve diğer camileri gezmişlerdir. Resmimiz seyyahlardan bir kısmını Ayasofya avlusunda göstermektedir."
İstanbul'un fethini temsil eden ve 29 Mayıs 1453 tarihinden beri merkez cami olarak Müslümanlara hizmet veren Ayasofya'nın birden ibadete kapatılıp müze haline getirilmesi kamuoyunda nasıl bir akis bulmuştu? Bu karara itiraz eden var mıydı? Hiç kimse çıkıp "Ne yapıyorsunuz, Fatih Sultan Mehmed Han'ın yadigârını ne hakla ibadete kapatıyorsunuz?" diye sormadı mı? Devrin basınında bu konuda tek satır bile yoktur. Daha sonraki haberlerin hemen hepsi, yabancı uzmanlar tarafından Ayasofya'da yapılan, Bizans kalıntılarının ortaya çıkarıldığı kazılarla ilgilidir. 20 Şubat tarihli Cumhuriyet'te çıkan küçük bir haberde de avludaki kazılara genişletilerek devam edileceğinden ve iç mekâna verilecek yeni şekilden söz edilmektedir. Buna göre, daha önce yerlerinden indirilen İsm-i Celâl, İsm-i Nebi ve Hulefâ-yı Râşidin levhaları Sultanahmet Camii'ne nakledilecek, mihrap üzerinden sökülen Sultan II. Mahmud imzalı levhalar ise yerlerine yeniden monte edilecektir. Kanuni devrinde Budin'den getirilen iki şamdanın da yerlerinde kalmasına karar verilmiştir.
Bilindiği gibi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin yazdığı büyük levhalar Ayasofya'nın kapılarından çıkarılamadığı için Sultanahmet'e nakledilememiş, parçalama cesareti gösterilemediği için yıllarca duvarlara dayalı olarak bekletilen bu levhalar, 1949 yılı başlarında, Ekrem Hakkı Ayverdi'nin himmetiyle eski yerlerine asılmıştı.
Hatırat kitaplarında bile, Ayasofya'nın ibadete kapatılıp müze olarak hizmete açıldığı günlerde halkın ne hissettiğinden hiç söz edilmemiş olması, mutlaka açıklanması gereken tuhaf bir durumdur. Üstelik İbrahim Hakkı Konyalı'ya inanmak gerekirse, başta Ayasofya olmak üzere, camiye çevrilmiş kiliselerdeki minarelerin de yıkılmasına karar verilmiş, hatta bu karar 1936 yılında Küçük Ayasofya'nın minaresi yıkılarak uygulanmaya başlanmıştı. Ayasofya minareleri, yine Konyalı'ya göre, binanın statiğinde problemler ortaya çıkacağı yolunda bir rapor sayesinde kurtuldu.
Ayasofya'nın ibadete kapatılmasına duyulan tepki ve öfke Tek Parti devrinde açığa vurulamadığı için 1950'den sonra adeta patlayacaktır. Milliyetçi-muhafazakâr çevrelerin Ayasofya hakkındaki düşünce ve tasavvurları ayrı bir yazının konusudur. b.ayvazoglu@zaman.com.tr
Zaman