Dolar

38,2033

Euro

44,1301

Altın

4.150,45

Bist

9.317,24

Dolar

38,2033

Euro

44,1301

Altın

4.150,45

Bist

9.317,24

Dolar

38,2033

Euro

44,1301

Altın

4.150,45

Bist

9.317,24

Bey

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-05-27 07:44:00

Bey

 

Son bir hafta içinde Kılıçdaroğlu ismini o kadar duyduk ki kulak zarlarımız çekâçâkından patladı patlayacak!

Sanırsınız ki Zaloğlu Rüstem yahut Akhillus efsane dünyasından kopup Türkiye'nin ortasına düştü! Gandhi'likle kılıçdarlığın bir araya gelişindeki tuhaflık ayrı bir bahis! Ülkesini silaha hiç başvurmadan İngiliz emperyalizminin pençesinden kurtaran filozof Mahatma'yla Kılıçdaroğlu arasında çehre benzerliği dışında hiçbir benzerlik yok!

Gazetelerden birinde okudum: Kılıçdaroğlu ailesinin soyadı eskiden Karabulut'muş; beğenmedikleri için değiştirmişler. Türkçede "kılıçdar" diye bir kelimenin bulunmadığını yeri gelmişken hatırlatmak isterim. Farsça bir son ek olan -dar, "tutan, sahip olan" anlamına gelir. Sancaktar, bayraktar, silahtar, defterdar gibi... Buna göre, kılıçdar, kılıç tutan, kılıçlı gibi bir anlama geliyor. Bilindiği gibi, padişahları, sadrazamları vb. korumak ve silahlarının bakımını yapmakla yükümlü saray görevlilerine silahtar denirdi. Belli ki, Kılıçdaroğlu'nun asıl görevi, Halk Fırkası'nın kılıçdarlığı olacak. Fakat bu görevi selefinden daha iyi yapacağına dair bir emare görmedik. Ne diyelim? Kılıcı keskin olsun!

Aslında maksadım, siyasî bir yazı yazmak değil; Kurultay'da okuduğu, başkası tarafından yazılmış, hiçbir yeniliği ve derinliği olmayan sıradan metinle aklı başında herkesi şaşırtan, hatta endişeye sevk eden Kılıçdaroğlu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a "sayın başbakan" dememek için küçümseyici bir ifadeyle "Recep Bey" diyerek güzelim bey kelimesinin canına okumuş olmasına takıldım. Artık bu kelimeyi her duyduğumuzda, "Acaba sayın Kılıçdaroğlu'nun kullandığı anlamda mı kullanıyor?" şüphesini yaşayacağız.

Burada bir parantez açarak Kılıçdaroğlu'nun bey kelimesini kullanmak suretiyle 1934 yılında kabul edilen "Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırılmasına Dair" 2590 sayılı kanunu, yani bir "devrim yasası"nı ihlal ettiğini söyleyemez miyiz?

Söz konusu kanunun yasakladığı "unvan"lardan biri olan bey (beg, beğ), kadim zamanlardan beri Türkçenin söz varlığında yer alan bir kelimedir. Küçük çaplı devletlerin başındaki emirlere "prens" anlamında "bey" denirdi. Anadolu Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra beyler tarafından yönetilen çok sayıda devletçik kurulduğu için tarihimizde belli bir dönemin adı "Beylikler Devri"dir. Osmanlı Devleti'nin ilk padişahları Osman ve Orhan Gaziler "Bey" unvanıyla anılırlardı. Devlete ait olan şeylere "beylik" dendiğini de unutmamak lâzım: Beylik tabanca gibi. Ayrıca ileri gelen devlet adamlarına "bey" unvanı verilmiş, hatta bu kelime, Osmanlı Devleti'nde bir ara binbaşıdan albaya kadar askerî bir rütbe olarak kullanılmıştır. Beylerbeyi ise, eyaletlerin başında bulunan en büyük mülkî ve askerî amirlerin unvanıydı; Anadolu Beylerbeyi, Rumeli Beylerbeyi... "Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle!" (Yahya Kemal).

İstanbul'da Beylerbeyi adında bir semt bile var. 2590 sayılı kanun çıktıktan sonra bu semtin adını değiştirmeyi düşünmüşler miydi, bilmiyorum. Emirgân'ı Uluköy yapmışlardı da...

Eskiden ileri gelenlere, nüfuzlu şahsiyetlere de bey denirdi. Evli erkeklere de bey dendiğini, dolayısıyla bu kelimenin aynı zamanda "koca" anlamına geldiğini ve kibar insanların bir zamanlar herhangi birinden söz ederken isminin sonuna bu kelimeyi mutlaka eklediklerini hatırlatmaya gerek var mı? Fransızca monsieur ve İngilizce mister'ın karşılığı olan bey, efendi'yi yanına alıp beyefendi›beyfendi şeklinde büsbütün incelmişti. Fakat söz konusu kanun sadece bey'i, hanım'ı değil, beyefendi ve hanımefendi'yi de yasakladı. Peki, ne diyecektik? Bay ve bayan... Bu iki kelime tutmadığı, öncekiler de büyük ölçüde unutulduğu için birbirimize nasıl hitap edeceğimizi bilemez olduk.

Yazımızın başında Kemal Kılıçdaroğlu'nun soyadı üzerinde durmuştuk; biraz da öz adına bakalım isterseniz. Siz şimdi bu kemal kelimesinin Arapça olduğunu sanıyorsunuz, değil mi? 5 Şubat 1935 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yayımlanan şu haberi okursanız, yanıldığınızı anlayacaksınız:

"Anadolu Ajansı bildiriyor: Bugünkü tebliğde Önder Atatürkün özadının Kamâl olarak yazılmış olduğunu gördük. Bu hususta yaptığımız tahkikten böyle yazılışın sebep ve temeli anlaşıldı. İstihbaratımıza nazaran, Atatürkün taşıdığı Kamâl adı bir arabca kelime olmadığı gibi, arabca Kemal kelimesinin delâlet ettiği manada da değildir. Atatürkün muhafaza edilen özadı, Türkçe 'ordu ve kale' manasına olan 'Kamâl'dir. Son -â- üstündeki tahfif işareti -l-i yumuşattığı için telaffuz hemen hemen arabca 'Kemal' telaffuzuna yaklaşır. Benzeyiş bundan ibarettir."

Kılıçdaroğlu'na bu tüyoyu verdikten sonra, kasketine de kısaca değinmek istiyorum. Ne rahmetli Ecevit'inki, ne de kendisininki halkın yaygın olarak kullandığı kasket cinsine benziyor! Bir zamanlar Attila İlhan'ın da başından eksik etmediği bu kasket, bana sorarsanız, halka benzerliği değil, benzemezliği temsil etmektedir.

Not. Tam elli yıl önce bir cunta tarafından alaşağı edilen ve daha sonra daracağına çekilen Adnan Bey'i -yakınları ona böyle derlerdi; o gerçek bir bey, bir beyefendiydi- ve arkadaşları Hasan Polatkan'la Fatin Rüştü Zorlu'yu rahmetle, minnetle anıyorum.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara