Dolar

38,1008

Euro

43,4851

Altın

4.076,20

Bist

9.317,24

Dolar

38,1008

Euro

43,4851

Altın

4.076,20

Bist

9.317,24

Dolar

38,1008

Euro

43,4851

Altın

4.076,20

Bist

9.317,24

Bir toplantıdan notlar

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-04-22 08:45:00

Bir toplantıdan notlar
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın davetine icabet eden yazarlardan biri de bendim. Bu daveti reddetmek için hiçbir gerekçem yoktu. Kopkoyu bir muhalif olsaydım bile böyle bir daveti kaçırmazdım; çünkü neler konuşulacağını merak ederdim.

Üstelik Sayın Başbakan'ın bir Prokrustes* olmadığını biliyorum. Nitekim kendisi de kimseyi tornadan geçirmek gibi bir niyet taşımadıklarını açık bir şekilde ifade etti. Doğrusunu söylemek gerekirse, kahvaltı başlamadan önce yaptığı konuşma son derece etkileyiciydi ve hemen tamamı benim de hiç tereddüt etmeden imzamı atabileceğim görüşler ihtiva ediyordu.

Toplantıda -katılım fazla olduğu için- uzun boylu konuşup tartışmaya imkân yoktu. Buna rağmen konferans verircesine uzun uzun konuşarak sabrımızı taşıranlar olmadı değil. Alev Alatlı ile Vivet Kanetti arasında cereyan eden ve basına da yansıyan hafif atışma sayılmazsa kayda değer tartışma ve gerilim yaşanmadı; son derece ölçülü ve sağduyulu konuşmalarla yaşanmakta olan sürecin nezaketine dikkat çekildi, o kadar. Ne var ki bazı konuşmacıların söyledikleri -hiç de konuşmak niyetinde olmadığım halde- beni bir müşahedemi anlatmaya zorladı.

Bu köşede daha önce de anlatmıştım: 2008 yılında, onur konuğu olduğumuz Frankfurt Kitap Fuarı'nda gezinirken alt katlardan birinde yabancı dillerin birbirine karışmasından hâsıl olan gürültüde kulağıma Türkçe cümleler çalınca merak edip o tarafa geçmiştim. Standlardan birinde esmer bir adam, aksanlı, fakat gayet düzgün bir Türkçeyle heyecanlı bir konuşma yapıyor, birisi de onun anlattıklarını Almancaya çeviriyordu. Dinleyiciler arasına karıştım; adam binlerce yıllık geçmişe sahip büyük Kürt kültüründen söz ediyor, bizim Türk bildiğimiz Fuzulîlerin, Nizamîlerin, Nabîlerin, Nef'îlerin vb. halis muhlis Kürt olduklarını, Fars kültürünün baskısı altında yaşayanların Farsça, Osmanlı baskısı altında yaşayanların da Türkçe yazmak zorunda kaldıklarını, esasen Osmanlıcanın Türkçe, Farsça ve Kürtçe karışımı bir dil olduğunu iddia ediyordu. Gülmüş ve içimden "Yazık, bizim 1930'larda yaşadıklarımızı yaşıyorlar!" diye söylenerek uzaklaşmıştım. Türkiye'nin bir parçasını Kürdistan'a ait gösteren haritanın bulunduğu stand da aynı kattaydı.

Irkçılık, ayrıştırıcı bir hastalıktır. Bir imparatorluğun parçalanmasına yol açan bu hastalığın şimdi Kürtleri baştan çıkarmaya ve onları uydurma bir tarih inşa etmeye zorladığını hissediyorum. Tarihin hızlandığı zamanlarda büyük savruluşlar yaşanabiliyor. Bazı fikirleriyle Kemalist ideolojinin oluşumuna da ciddi katkılarda bulunan Abdullah Cevdet, aslında Jön Türklük döneminde savunduğu 'İttihad-ı Anasır' fikrinde uzun süre direnmişti. Bu fikrin savunulabileceği objektif şartlar ortadan kalkınca Kürtçülüğe savruldu ve bu yüzden dışlandı.

Frankfurt Kitap Fuarı'nda şahit olduğum hadise ve benzerleri, Kürt aydınlarının bu mânada ciddi bir savruluş yaşadıklarını ve bugün yaşadığımız birçok problemin kaynağını teşkil eden 'ırkçılık' tuzağına düştüklerini ve kendilerine sahte bir tarih üretme gayreti içinde olduklarını gösteriyor. Bu yüzden tehlikelerle dolu bir süreçten geçtiğimiz kanaatindeyim. Demokratik açılımı elbette destekliyorum; ama bu açılımın çok dikkatli olunmadığı takdirde, Kürt ırkçılığının daha rahat hareket edebileceği bir zemin yaratmasından da endişe ettiğimi söylemek zorundayım. Bu bakımdan ırkçı olmayan Kürt aydınlarına büyük görevler düşüyor.

İmparatorluk bakiyesi bir coğrafyada yaşadığımızı unutmamak zorundayız. Bu topraklar, asırlar boyunca farklı dinlerin, kavimlerin ve kültürlerin bir arada var olduğu, birbirini besleyerek yepyeni bir terkip meydana getirdiği topraklardır ve tarihimiz aslında bu terkibin tarihidir. Bu bakımdan ırkçılık yapılamayacak tek coğrafya varsa, o da bizim yaşadığımız coğrafyadır. Bu coğrafyada her kavim ve her kültür iç içe geçmiştir, birbirinin akrabasıdır. Bunu ayrıştırmaya çalışmak -tecrübeyle sabittir- sadece felaket getirir.

Sayın Başbakan, eminim ki tehlikenin farkında. Nitekim toplantının sonunda hemen bütün soruları -yazarların isimlerini de zikrederek- tek tek cevaplandırırken bu hususa da temas etti. Aşağı yukarı beş saat süren toplantıda dikkatini bir an bile yitirmeden not tuttuğunu ve hiçbirini atlamadan cevap verdiğini belirtmek ihtiyacındayım. Doğrusu, ben, yorgun, gözlerinden bıkkınlık okunan ve söylenenleri uyuklayarak dinleyecek bir Başbakan'la karşılaşacağımı sanıyordum. Yanılmışım. Zorluklar sanki Tayyip Bey'in enerji depolamasına yarıyor. Biz evlerimize gidinceye kadar o Antalya'ya uçmuş ve bir açılışa katılmıştı bile.

*Prokrustes, mitolojiye göre, Atina yakınlarında yaşayan yol kesici bir zorbaymış ve bir demir yatağı varmış. Yoldan geçenleri bu yatağa yatırır, uzunları ayaklarını keserek, kısaları da gererek yatağın boyuna getirirmiş. Bu yüzden Prokrustes yatağı, tek biçimliliğin, dogmatizmin ve totalitarizmin sembolü olmuştur.

Zaman


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara