İsrail'in bütün gücüyle Gazze'ye saldırdığı sırada, Filistinli büyük şair Mahmud Derviş'in şiirlerini okuyordum: Biz Kaybettik Aşk da Kazanmadı (Kitabevi Yayınları, Aralık 2008).
Derviş'in sekiz kitabından seçme şiirlerin yer aldığı bu kitaptaki şiirleri, halen İtalya'da yaşayan ve bir Türk televizyonunun İtalya muhabirliğini yapan Lütfullah Göktaş çevirmiş. 1988 yılında Ölümü Seviyorlar Benim adıyla yayımlanan kitaptaki Derviş şiirlerini tercüme eden Lütfullah Bender'in de aynı kişi olduğunu bu kitaptan öğrenmiş olduk.
Lütfullah Göktaş, kitabın başında yer alan yazısında, geçen Ağustos ayında vefat eden Mahmud Derviş'in hayatını, mücadelesini, şiir anlayışını ve Arapça orijinallerinden tercüme ettiği şiirlerle ilgili düşüncelerini anlatıyor. Yazısına, bir başka Filistinli şairin 'Çatışma ortamında çocuklar adam doğar' sözünü hatırlatarak başlayan Göktaş'ın da belirttiği gibi, Derviş, çok zor şartlarda, çocukluğunu yaşayamadan büyümüş bir Filistinlidir.
Hayata bir sürgün olarak başlayan ve yıllar sonra döndüğünde ülkesinde hukuken yok sayıldığını öğrenerek dehşete düşen genç şairi o günlerde sosyalizme sürükleyecek bütün şartlar hazırdır. Nitekim çok geçmeden Araplarla Yahudilerin birlikte faaliyet gösterdikleri İsrail Komünist Partisi'ne üye olur, bu partinin yayın organlarında çalışır, defalarca tutuklanır, hapis yatar. Sekiz yıl kadar sonra -İsrail'de yükseköğrenim hakkına sahip olmadığı için- ekonomi politik okumak amacıyla Moskova'ya giderse de orada kendisini derin bir hayal kırıklığı beklemektedir.
Moskova'nın bir cennet olmadığını çok çabuk fark eden Mahmud Derviş, oradan Kahire'ye geçerek bir süre El-Ehram gazetesinde çalışır. Bu arada Filistin Kurtuluş Örgütü'ne üye olduğu için işgal altındaki Filistin topraklarına girişi yasaklanmıştır. O da Beyrut'a yerleşir, Filistin Araştırmaları Merkezi'nde ve Filistinli Yazarlar ve Gazeteciler Birliği'nde başkanlık, bazı dergilerde yöneticilik yapar. Beyrut'taki ikameti, İsrail'in 1982 yılında Lübnan'a saldırması üzerine sona eren Derviş'in bundan sonraki hayatı ülkeden ülkeye sürüklenmekle geçecektir. 1985'te Paris'e yerleşir. Birkaç yıl sonra onu FKÖ Yürütme Kurulu üyesi ve Yaser Arafat'ın danışmanı olarak görürüz. Ancak FKÖ ile İsrail arasında 1993 yılında imzalanan Oslo Anlaşması'nı protesto etmek amacıyla bu görevlerinden istifa eder ve 1996 yılında Ramallah'a yerleşir. Ama sürgün bitmiş değildir; çünkü kendi vatanında da bütün Filistinliler gibi bir sürgün psikolojisiyle yaşamaktadır ve en kahredici sürgünlük budur.
Mahmud Derviş, özellikle 'Kimlik Kartı' adlı şiiriyle Filistin direnişinin güçlü sesi haline gelmiş bir şairdi. 'Kaydet! Arabım/ Kartımın numarası ellibin/ Çocuklarımın sayısı sekiz/ Dokuzuncusu da yolda/ Yaz sonunda burada!/ Kızıyor musun?' mısralarıyla başlayan ve 'Madem öyle/ Kaydet!/ Kaydet ilk sayfanın ta en başına/ Nefret etmem insanlardan/ Hiç kimseye saldırmam/ Ama aç kalınca/ Toprağımı gaspedeni çiğ çiğ yerim/ Kolla kendini! Kork benim açlığımdan/ Kork benim öfkemden!/ Kolla kendini!' mısralarıyla biten bu şiir Filistinlilerin yüreklerini ateşlemiş, Derviş'e de siyasî bir kimlik kazandırmıştı. 'Ses ve Kırbaç' şiirinde de şöyle haykırıyordu: 'Ama bir gün yükseldi sesim:/ Korkmuyorum!/ Gücünüz yetiyorsa onu kırbaçlayın/ Sesim ki hâlâ yükseliyor madem/ Korkmuyorum!/ Düşün peşine yankıların!'
Artık nereye gitse Derviş'ten bu şiirleri ve benzerlerini okumasını istiyorlardı. Aslında istediği böyle bir şair olmak değildi; o, büyük şiirin, metafiziğin peşindeydi. Nitekim Celile'de Ölüyor Kuşlar adlı şiir kitabıyla birlikte şiir anlayışında belirgin bir değişme görüldü. Lütfullah Göktaş, Derviş'in 'Şiir metafiziğe doğru bir yolculuktur. Arap şiirinde eksik olan şey de metafiziktir. Arap şiiri realiteyle haddinden fazla meşgul oldu. Onu gündelik şeylerden kurtarmak gerekiyor' şeklindeki sözlerini naklediyor.
Derviş'teki bu değişim, yol arkadaşlarının öfkeli itirazlarıyla karşılaşmasına yol açmış, hatta direnişten vazgeçmekle, topraklarını yeniden kazanma mücadelesine mesafe koymakla suçlanmıştı. Hâlbuki Derviş, en kapalı şiirleriyle bile aslında Filistin'in direnişini anlatıyor, mesela Celile'de Ölüyor Kuşlar şiirinde 'Cildime yurdumun şeklini nakşeden kelepçeler' diyordu. Bu yüzden birçok şiiri İsrail'de şiddetli tepkilere yol açmıştı. Göktaş, Derviş'in 1988 yılında yayımladığı 'Yürüyenler Eğreti Sözler Arasında' adlı şiirinin İsrail Parlamentosu'nda hararetli tartışmalara yol açtığını ve bu şiir etrafındaki tartışmaların aynı yıl müstakil bir kitapta toplandığını söylüyor. Bu yazıyı, bugün Gazze'den direnenlerin acılarını ve öfkelerini paylaşarak bu şiirin son mısralarıyla noktalamak istiyorum:
'Geldi artık çekip gitme zamanınız
Nerede isterseniz orada ölün ama ölmeyin aramızda
Yapılacak işlerimiz var toprağımızda
Burada bizimdir mazi
Bizimdir hayatın ilk sesi
Bizimdir bugün, bizimdir gelecek
Burada bizimdir dünya ve ahiret
Çıkıp gidin toprağımızdan
Denizimizden, karamızdan
Buğdayımızdan, tuzumuzdan, taşımızdan
Defolun her şeyimizden!
Defolun
Belleğimizdeki anılardan
Ey yürüyenler eğreti sözcükler arasında!'
ZAMAN