Ahmet Hamdi Tanpınar, 25 Ocak 1951 tarihinde yayımlanan 'Kültür ve Sanat Yollarında Gösterdiğimiz Devamsızlık' başlıklı yazısına şu soruyu sorarak başlar: 'Bu yıl Encümen-i Dâniş'in açılışının yüzüncü yıldönümü! Bu müessese devam etseydi fikir hayatımız acaba nasıl olurdu?'
Avrupa'dakilere benzer bir İlimler Akademisi olarak düşünülen Encümen-i Dâniş, 1845 yılında teklif edilmiş, 1851 yılında kurulabilmişti. Teşkilât yapısını ve statüsünü Meclis-i Maarif-i Umumiye adına, bu meclisin üyelerinden Ahmet Cevdet Paşa'nın hazırladığı Encümen'in kuruluşu Sultan Abdülmecid'in 15 Nisan 1851 tarihli iradesiyle kesinleşti ve açılışı bugün Cağaloğlu Anadolu Lisesi olarak kullanılan Darülmaarif'te yapıldı. Asıl amacı, yakında açılacak olan Darülfünun için ders kitapları hazırlamaktı. Üyeleri arasında, devrin ilim ve fikir adamlarının yanı sıra devlet adamları da yer alıyordu. Osmanlı tarihi ve kültürü üzerine çalışmalarıyla tanınan Hammer, Bienchi ve Redhouse gibi yabancılar da 'haricî âzâ'lardı.
Tanpınar, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa'nın o tarihte arasının açık olduğu Fethi Ahmet Paşa'yı Encümen'e almadığını, bu yüzden aralarında artan düşmanlığın ikisinin de azline yol açacak dereceye geldiğini, Paşa'lar arasındaki benzer çekişmeler ve rekabet yüzünden Encümen'in önemli bir başarı kazanamadığını, sonunda Âlî Paşa tarafından 'tasarruf bahanesiyle' lağvedildiğini anlatır. Bununla beraber, Encümen yeni kurulduğu günlerde o zaman henüz 'Efendi' olan Ahmet Cevdet Paşa'ya İbn Haldun'u tercüme ettirmek ve Hammer'in Osmanlı Tarihi'ni tamamlayacak nitelikte bir tarih yazdırmak gibi önemli kararlar alabilmiştir. Tanpınar, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi yazmaları arasında Encümen adına yapılmış bazı tercümelerin de bulunduğunu söyler.
Tarih-i Cevdet gibi bir tarihin yazılmasına vesile olması bile, Encümen-i Dâniş'in hayırla yâd edilmesine yeter. Küçük Kaynarca Antlaşması'nın yapıldığı 1774 tarihinden başlayıp Yeniçeri Ocağı'nın kaldırıldığı 1826 tarihine kadar gelen bu on iki ciltlik dev eserin henüz yeni harflerle ciddi bir neşrinin yapılmadığını söylesem inanır mısınız? Ciddi bir neşir diyorum... Hâlen piyasada bulunabilen yeni harflere aktarılmış Tarih-i Cevdet'in güvenilmez olduğunu bu işlerden biraz anlayan herkes biliyor. Tarih-i Naîmâ'nın Zuhuri Danışman tarafından yeni harflerle yapılan sadeleştirilmiş neşri de maalesef kaynak olarak kullanılamaz.
Evet, Tarih-i Cevdet gibi, Tarih-i Naîmâ da yakın zamanlara kadar sadece uzmanların kullanabildiği bir kaynaktı. III. Murad'dan IV. Mehmed'e kadar, sekiz padişah döneminin anlatıldığı bu önemli eser, sonunda Prof. Dr. Mehmet İbşirli tarafından muhtelif baskıları ve yazma nüshaları karşılaştırılmak suretiyle hazırlandı ve Türk Tarih Kurumu'nca dört cilt hâlinde yayımlandı. Daha önce Selanikî Tarihi'ni büyük bir vukufla hazırlayan Mehmet İbşirli Hoca, bu sefer, metnin kolay okunabilmesi için özel işaretlerden, transkripsiyondan özellikle kaçınmış ve yeterli ölçüde noktalama işareti kullanmış.
Tarih-i Naîmâ, İslâm dünyasının ilk matbaası olan Müteferrika matbaasında basılan ilk on yedi eserden biridir; bundan sonra üç baskısının daha gerçekleştirilmiş olması çok okunduğunu gösterir. Kütüphane-i Umumi-i Osmanî'nin, bugünkü adıyla Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin 1884 yılında raflarına bir takım Tarih-i Naîmâ konularak açılmasını da çok anlamlı buluyorum.
Mehmet İbşirli tarafından yapılan neşrin mutlaka kaydedilmesi gereken bir özelliği de, dördüncü cildin sonundaki yaklaşık üç bin kelimelik sözlük ve iki yüz sayfalık ayrıntılı indekstir. Böyle eserlerde indeksin olmazsa olmaz bir unsur olduğunu ifade etmek isterim. Aradığınız küçücük bir bilgi için bütün bir eseri baştan sona taramak zorunda kaldığınızı düşününüz; bu büyük zaman kaybının önüne geçmek, kaynaklardan daha hızlı faydalanabilmek için yeni harflere kısa vadede aktarılması mümkün olmayan eski harfli eserler için de kullanışlı indeksler yapılmalıdır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Tarih-i Cevdet, Tarih-i Naîmâ gibi eserlerin uzmanları tarafından ayrıca sadeleştirilmiş birer neşrinin gerçekleştirilmesinde büyük faydalar vardır. Mehmet İbşirli Hoca, bu tür sadeleştirilmelerin yeni harflerle sağlam metin neşirleri yapıldıktan sonra mümkün olabileceğini söylüyor. Kendisi Tarih-i Naîmâ'dan 'günümüz insanı ve aydınları için anlamlı, ibretli ve ufuk açacak, Osmanlı Tarihine farklı bir bakış açısı sağlayacak' metinleri seçip sadeleştirmiş. Bir işadamının katkılarıyla yayımlanacak bu metni de heyecanla bekliyoruz.
Tanpınar'ın sorusunun cevabına gelince: Encümen-i Dâniş çalışmalarına başladığı hızla devam edebilseydi, ilim ve fikir hayatımız bugünkünden çok ilerilerde olurdu. Son günlerde varlığından söz edilen Encümen-i Dâniş'in üyeleri ciddiye alınacak ilmî ve fikrî çalışmalar yapmış olsalardı herhalde duyardık, değil mi?
ZAMAN