Etimoloji hep ilgimi çekmiştir; kullandığımız kelimeler hangi kökten gelir veya hangi dilden alınmış, nasıl bir değişme seyri yaşamıştır, merak ederim.
Rahmetli Şinasi Tekin'in bir zamanlar Tarih ve Toplum dergisinde yayımlanan lezzetli "iştikak" yazılarının tiryakilerindendim.* Son zamanlarda Sevan Nişanyan dışında "sözlerin soyağacı"na dair genel okuyucuya yönelik yazılar yazan dilci göremiyorum. Türk Edebiyatı'nın bir sayısını etimoloji özel sayısı yapmak istemiş, bunun için dilci bir dostumdan yardım rica etmiştim; dostumun bütün çabalarına rağmen akademik çevrelerden -bırakın bir özel sayıyı- bir dosyacık teşkil edecek kadar bile yazı toplayamamıştık.
Bunları niçin mi yazıyorum? Aklıma birden "evet" kelimesi takıldı da, onun için. Divanü Lügati't-Türk'te emet/ewet/yemet şeklinde üç fonetik versiyonuyla yer alan bu güzel kelime büyük ihtimalle Türkçedir ve Türkmencede "hava", Kırgız Türkçesinde "ôba", Özbek ve Uygur Türkçesinde "he", Tatar Türkçesinde de "eyi/eyyi" şeklinde karşımıza çıkar. Andreas Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı'nda emet/emed kelimesine işaret etmiş. İyi ama, emet'in kökü nedir? İşte burada iş, işinin ehli dilcilere düşüyor!
Evet, Türkçe bir kelimenin etimolojisi merak edildiği zaman bakılacak ilk sözlüklerden biri, Tietze'nin lügatidir. Türk dili ve kültürüyle ilgilenip de Andreas Tietze adını bilmeyen birini düşünemiyorum. Doksanına kadar yaşayan bu Türkoloji âliminin bir ömür verdiği abidevî lügatinin birinci cildi (A-F), Österreichische Akademie der Wissenchten ile anlaşan Simurg Kitapçılık tarafından 2002 yılında yayımlanmış, ne var ki bazı problemler yüzünden arkası gelmemişti. F-J harfleri arasını kapsayan ikinci cilt bu yıl adı geçen akademi tarafından yayımlandı. Tietze'nin lügati S harfine kadar hazırladığı, ancak devamının öğrencileri tarafından rahatlıkla işlenebilecek fişlerde olduğu söyleniyordu. Beş ciltte tamamlanacağı belirtilen ve Tietze'nin altmış küsur yıllık birikimini yansıtan lügat, bana sorarsanız, sadece Türkçe söz varlığının etimolojik analizi değil, aynı zamanda Türk kültürünün kökleri ve tarih boyunca ilişki kurduğu kültürlerle akrabalık derecesi hakkında da açık fikir veriyor.
Viyana'da, 22 Aralık 2003'te beyin kanaması geçirerek ölen Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı'nın bütünüyle basıldığını ne yazık ki göremedi. Kolayca dil öğrenebilen şanslı insanlardandı. Henüz lise öğrencisiyken modern Yunanca, hemen ardından Rusça öğrenmişti. Rusça öğrenme biçimi de şaşırtıcıdır: Bir yaz mevsimi çekildiği dağda onlarca Rus romanı okumuş ve aşağı Rusça bilen biri olarak inmiş. Yine lisedeyken modern Arapçaya, sonra Farsçaya yönelmiş. "Bu nasıl lise öğrencisi?" diyeceğinizi biliyorum. Liseler eskiden bizde de "müthiş" okullardı.
Viyana Üniversitesi'nde birinci sınıf hocalardan iktisat tarihi, Doğu Avrupa ve Balkan tarihi okuyan Tietze, Balkan dillerinin de neredeyse tamamına vâkıftı. Balkanistik alanında Türkçe öğrenmeden ciddi bir iş yapılamayacağını anlayınca, masa başı çalışan Avrupalı Türkologların aksine Türkiye'nin yolunu tuttu. On beş ay boyunca İstanbul ve Bursa'da kalarak Türkçesini geliştiren ve İtalya'da, İtalyan merkantilizminin tarım politikası üzerine hazırladığı tezle doktorasını aldıktan sonra Türkoloji çalışmalarına dönen Tietze, 1938'de yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde İngilizce ve Almanca okutmanı olarak göreve başladı. 1952'ye yılına kadar sürdürdüğü bu görevi sırasında vakıf kütüphanelerinde yazmalar üzerinde çalıştı, Helmuth Ritter'le birlikte bir Türkçe-Almanca Sözlük ve Redhouse'ın yeni baskısını hazırladı.
İnanılmaz bir çalışma azmine sahip olan Tietze'nin 1958 yılında kaleme aldığı, Türkçede kullanılan İtalyanca ve Rumca menşeli gemicilik terimlerine dair eseri ise Türk dili çalışmalarına önemli bir katkı olarak kabul edilmektedir. Peki, Tietze'nin damadımız olduğunu, dört çocuğuna da Türkçe adlar verdiğini, Türkçeyi aksansız konuştuğunu, rahmetli Behçet Necatigil'in Türkçeye çevirdiği Malte Laurids Brigge'nin Notları'nı (Ranier Maria Rilke) ciddi bir şekilde gözden geçirdiğini, bu sebeple eserin ilk baskısında onun imzasının da bulunduğunu biliyor muydunuz?
Tietze'nin bütün çalışmalarını bu kısa yazıda özetlemek elbette mümkün değil. Merak edenler, Prof. Dr. Hasan Eren'in TDK tarafından yayımlanan Türklük Bilimi Sözlüğü'nün "Yabancı Türkologlar" konulu birinci cildine bakabilirler. Yeri gelmişken Hasan Eren'in de Türk Dilinin Etimolojik Sözlüğü (Bulak Yayınevi, 1999) adlı bir sözlük çalışmasının bulunduğunu hatırlatmak isterim. Clauson'un An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-Century Turkish (Oxford), Tuncer Gülensoy'un iki ciltlik Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi Sözlüğü (TDK), İsmet Zeki Eyüboğlu'nun Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (Sosyal Yayınları) ve Sevan Nişanyan'ın "Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü" alt başlığını taşıyan Sözlerin Soyağacı (Everest Yayınları) adlı sözlüklerini unuttuğumu zannetmeyin.
"Evet" kelimesi hakkında bir şeyler yazmak istedim, söz etimoloji sözlüklerine kaydı. Bu kelimeden bahsetmek ihtiyacını niçin hissettiğime gelince: Cevabını ferasetinize bırakıyorum.
*Şinasi Tekin'in bu yazıları daha sonra İştikakçının Köşesi/Türk Dilinde Kelimelerin ve Eklerin Hayatı Üzerine Denemeler (Simurg Kitapçılık, İstanbul 2001) adıyla kitaplaştırıldı.