Selânik Kitap Fuarı'na katılan İstanbul Ticaret Odası'nın davetlisi olarak gittiğimiz Selânik'te gördüklerimi geçen hafta anlatmış, Gümülcine izlenimlerini de bu haftaya bırakmıştım.
Priştine'de görev yaptığı dönemde tanıştığım Başkonsolos Mustafa Sarnıç beyefendiyle Yunanca adı Komotini olan Gümülcine'de karşılaşmak benim için hoş bir sürprizdi. Başkonsolosluk binasındaki makamında kısa bir sohbetin ardından bizi götürdüğü mütevazı lokantanın, yemek konusunda olağanüstü titizliğiyle tanınan ve öyle kolay kolay yemek beğenmeyen Doğan Hızlan'dan bile tam not aldığını söylemeliyim. Tertemiz, pırıl pırıl bir Türk lokantasıydı. İkinci güzel sürpriz ise aziz dostum İbrahim Şerif'in de kısa bir süre sonra bize katılması oldu. Gümülcine'nin seçilmiş müftüsü olan İbrahim Şerif'i en az yirmi yıldır tanıyorum.
Yemekte ne mi konuşuldu? Elbette Batı Trakya Türklerinin bitmeyen, hiç bitmeyecek gibi görünen meseleleri...
Doğrusu, Yunanistan'da Türk azınlığının haklarını ve beş yüz yıllık Osmanlı kültür mirasının korunması gerektiğini 'İnsan Hakları' çerçevesinde savunan Yunanlı aydınların bulunup bulunmadığını çok merak ediyordum. Aldığım cevap kısa ve net oldu: "Ne gezer?" Hâlbuki Türkiye'de azınlıkların haklarını ve Bizans kültür mirasını canla başla savunan, bazen de cidden aşırıya kaçan aydınların bulunduğu, hatta zaman zaman onlar tarafından yazılıp çizilenlerin Yunan basını tarafından Batı Trakya Türkleri aleyhinde kullanıldığı bir gerçektir. Yemekten sonra hep birlikte yürüyerek gittiğimiz Gümülcine Türk Gençler Birliği'nde görüştüğümüz Türk gazeteciler, özellikle yüksek tirajlı gazetelerimizden birinde köşesi bulunan tanınmış bir dış politika yazarına Batı Trakya hakkında yazdıkları yüzünden çok kırgın ve öfkeliydiler. Kendi gazetelerinde cevap verdikleri bu ünlü gazeteciyi Batı Trakya gerçeği, dolayısıyla burada yaşayan Türklerin meseleleri hakkında hiç fikri olmamakla suçluyorlardı.
Batı Trakya'da Türkçe yayımlanan günlük gazete bulunmadığını, çıkan hemen bütün gazetelerin haftalık olduğunu, çoğunun zamanında çıkamadığını ve bu gazetelerin ayakta durabilmek için köy köy dolaşılarak bizzat dağıtılması gerektiğini belirtmekte fayda görüyorum. Üstelik bu gazeteler Yunan yargısının ağır baskısı altında yaşama savaşı veriyorlar. Yunanlı bir öğretmenin gündeme taşınsa Danimarka'nın yarattığı karikatür krizi kadar ciddi bir krize yol açacak sözlerini haber yaptıkları için Birlik, Gündem ve Millet gazetelerinden birer milyon euro (yanlış okumadınız, Türk parasıyla aşağı yukarı ikişer milyar lira) tazminat isteniyor.
Böylesine büyük bir tazminat davasını açan Yunanlı bayanın bir öğretmen olduğu düşünülecek olursa, Batı Trakya Türk azınlığının eğitimde de hangi problemlerle karşı karşıya bulunduğu tahmin edilebilir. Millet gazetesinin 15 Nisan 2010 tarihli sayısında yayımlanan bir haber, bu konuda nelerin yapılması gerektiği konusunda önemli ipuçları veriyor: Batı Trakya Türk azınlığının çoğunluk olarak yaşadığı bölgelerde iki dilde eğitim verecek anaokullarıyla ortaokul ve liselerin kurulması, liselerde günün şartlarına uygun eğitim verilebilmesi için bilgi teknolojilerinin kullanılması, anadilde eğitim verecek bilgisayar öğretmenlerinin istihdam edilmesi, otistik çocuklar için özel okul açılması, isminde Türkçe bulunan okul tabelalarının iade edilmesi vb. Tabii Yunan üniversitelerinde Batı Trakya azınlığına uygulanan binde 5 kota ayrı bir problemdir. İnsan haklarına da, fırsat eşitliğine de aykırı olan bu kota, üniversiteye kabul edilen her bin öğrenciden sadece beşinin azınlık mensuplarından olabileceği anlamına geliyor.
Bu meseleleri konuştuğumuz Gümülcine Türk Gençler Birliği, üniversiteye giremeyen, girip mezun olsa bile iş bulması neredeyse imkânsız olan Türk gençlerinin problemleriyle ilgilenmek üzere kurulmuş bir dernek. İsmindeki 'Türk' yüzünden yıllarca kapalı kalmış. Yakın zamanlara kadar İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararıyla tekrar kazandığı bu ismi kullandığı için Yunanlıların baskısına ve zaman zaman saldırılarına maruz kaldığı basına yansımıştı. Gazeteci dostlar, geçen Mart ayı sonlarında kaldırım taşları atılarak derneğin camlarının kırıldığını ve kapısının zorlandığını anlattılar.
Problemler elbette sadece bunlardan ibaret değil. Vakıf mallarının sürekli yağmalanması, Batı Trakya Türklerini en çok rahatsız eden meselelerden biri. Millet gazetesinin yukarıda tarihini verdiğim nüshasının manşeti şöyle: "Vakıf mallarının talanı devam ediyor!" Bir başka yağma -ve Türk mahallerinde Türkleri azınlığa düşürme yolu da- Yunanlı müteahhitler tarafından başarıyla uygulanıyor; Türklerin evleri birer daire karşılığında ellerinden alınarak yerlerine beşer onar katlı apartmanlar dikilmek suretiyle bu mahallelerin beşerî dokusu değiştiriliyor. Kısacası soydaşlarımızın dertleri bitecek gibi değil, ama bizim yerimiz bitti.
Gümülcine'den ayrılırken bir dostumuz dedi ki: "İstihbarat tarafından iki arabayla buraya kadar takip edildiniz."
Bu iki araba Gümülcine sınırlarından çıkıncaya kadar peşimizden ayrılmadı.
İki kültür gazetecisi sanki Yunanistan'ı yıkacaktık! Tövbe tövbe...
Zaman