Dolar

38,1942

Euro

44,1159

Altın

4.183,90

Bist

9.341,31

Dolar

38,1942

Euro

44,1159

Altın

4.183,90

Bist

9.341,31

Dolar

38,1942

Euro

44,1159

Altın

4.183,90

Bist

9.341,31

'Kültür Âlemi ve Matbuat'

17 Yıl Önce Güncellendi

2009-03-26 02:10:00

'Kültür Âlemi ve Matbuat'
Ali Çolak, geçen haftaki yazısında, 'Siz gazetelerde en son ne zaman bir edebiyat dergisinin tanıtımını okudunuz? Yahut bir dergide yayımlanmış iyi bir şiirin, öykünün alıntılandığını, hakikaten 'meselesi' olan bir edebî tartışmanın gazete sayfalarına taşındığını...' diye sordu.

Aziz dostum, gazetelerin edebiyatla bağlarını büsbütün kopardığı kanaatinde. Köşe yazarlığı da yapan edebiyatçıların parmakla gösterilecek kadar azaldığından, sıradanlaşmış kalıpların hâkim olduğu haber dilinin köşe yazılarına kadar sirayet ettiğinden, velhasıl gazetelerin 'isteyenin istediği gibi kalem oynattığı bir kifayetsizlikler ormanı' haline geldiğinden yakınıyor. Çok haklı! Yazarların özel hayatlarıyla ilgili dedikoduların 'edebiyat tartışması' diye sunulmasından da çok rahatsız olmuş; son günlerde iki hanım romancının isimleri etrafında yazılıp çizilenleri hatırlatarak 'Nasıl polemik ama!' diye alay ediyor, ama samimi bir üzüntüyle... 'Kendi adıma, bütün o konuşulanları, yazılanları okurken derin bir utanç ve hüzün duydum. Türkiye'de edebiyat polemiğinin bu seviyede algılanması insanın tahammül sınırını hayli zorluyor doğrusu.' diyor. Asıl vahim olan ise, Ali Çolak'a göre, yazarların da bu magazinci oyununa âlet olmaları, 'Filanca romancımız, falan yazar hakkında şöyle dedi; siz ne diyorsunuz?' diye soran muhabirlere cevap yetiştirmeleridir.

Ali Çolak'ın yazısını okurken, bu yazıyı daha önce de okuduğum duygusuna kapıldım. Ama nerede okumuştum? Zihnimi fazla zorlamadım ve bir süredir üzerinde çalıştığım konuya döndüm. Peyami adlı kitabımı yazarken hazırladığım ve kısmen kullandığım bir dosyada, üstadın 1929 yılında Hareket gazetesinde yayımlanan -kitaplarına girmemiş- yazılarının fotokopileri vardı; yazmakta olduğum bir makalede kullanmak üzere hepsini yeniden gözden geçiriyordum. Dosyayı açınca, Ali'nin yazısını daha önce okuduğum duygusuna yol açan yazıyla karşılaştım. Başlık: 'Kültür Âlemi ve Matbuat', tarih 29 Mayıs 1929... Yani tam yetmiş yıl önce yazılmış bir yazı.

O tarihte Güzel Sanatlar Birliği Edebiyat Şubesi'nin genel sekreterliğini yapan ve Birliğin genel merkez olarak kullandığı Alay Köşkü'nde ciddi sanat ve edebiyat faaliyetleri gerçekleştiren Peyami Safa, 'Sanat âlemimizde hareket olmadığını söyleyen ve gecelerini poker masası etrafında geçirerek gündüzleri ağır bir uyku içinde pişen ve lâpalaşan edebiyat burjuvalarının garezkâr homurtularına ve solumalarına rağmen' kervanın yürüdüğünü belirttikten sonra matbuatın, yani basının ilgisizliğinden şikâyete başlıyor:

'... birçok dedikodulara ve iftiralara âlet olan gazeteler, bu yeni âleme bigânedirler, bir zabıta vak'asının resmini aldırır gibi iki fotoğrafçı yahut on altı yaşında bir yavru muhbir gönderirler, ertesi gün yalan yanlış, eksik üç beş satır yazarlar. Ne genç Türk mütefekkirinin Shakespeare hakkında mülâhazaları doğru dürüst yazılır, ne genç Türk kompozitörünün yirmi beş kişilik orkestra ile çalınan eserinden bahsedilir, ne genç Türk şairinin şiiri haber verilir, ne de dünyanın en büyük virtüözleri arasında bulunmağa lâyık genç Türk piyanistine dair bir tek fikre tesadüf edilir.'

Ali Çolak, ilk cümlesinde bir parantez açmış: 'Zaman hariç'. Peyami Safa da, 'Vakit'in, civanmert Hakkı Tarık'ın alâkası istisna edilirse' dedikten sonra şöyle devam ediyor:

'Fikir ve sanat âlemindeki hareketlerden halkı haberdar etmeyen, tenkidî fikirlerini söylemeyen bir matbuata ancak Türkiye'de tesadüf edilir. (...) Adliye koridorlarında kulaklarına çalınan iğrenç bir mahalle kavgasına sütunlar tahsis ederler yahut sanat ve edebiyat âlemini nifak, dedikodu içinde gösterirler, edipler birbirine giriyor derler, bir tahrir müdürü şahsî garezini bütün bir sanat âlemine teşmil eder, bir aktöre kızar bütün bir müessese aleyhine ateş püskürür, bir romancıya kırgındır, bütün bir edebiyat âlemiyle istihza eder. Gazetelerimizde kültür hadiselerini dikkatle takip eden mütehassıs ve bitaraf kimseler yoktur: ne Türk gecesi, ne Emre ihtifali, ne Konservatuar konserleri, ne Cemal Reşit konserleri, ne Türk Ocağı ve birlik müsamereleri, ne Felsefe Cemiyeti konferansları gazetelerimize doğru ve tam bir şekilde aksetmiş değildir.'

Peyami Safa'nın yazısı şu cümlelerle sona eriyor: 'Gazetelerimiz ne zannediyorlar? Acaba Türk karii, sinema yıldızı bacakları, güzel yosmalar müsabakası, edebiyat dedikodusu, yavan hikâyeler, kanlı ve iğrenç spor maçları, Adliye'de kocakarı kavgaları gibi yazılardan bıkmadı mı? Artık nefretinden gazeteyi buruşturup atmıyor mu? Darülfünun Konferans Salonu'nu dolduran dört bin kişi iştirak ettiği bir ihtifalin doğru ve tam bir tasvirini istemez mi? Bu 4000 kişi zeki bir gazetenin ihmal edebileceği bir kitle midir? Biraz irfan, biraz nezahet, kültür âlemine karşı biraz alâka. Yeni Türkiye, matbuatından bunu bekliyor. Artık Jozefin Baker'in bacaklarıyla Şarlo'nun patlak kunduralarından bıktı, usandı. Arada bir kültürümüze büyük hizmetler ifa eden gazetelerimizden tam bir fikrî alâka istiyoruz.'

Ne dersin aziz Ali Çolak? Değişen bir şey yok, değil mi?

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara