Şimdiye kadar siyaseten çok güçlü potansiyeli olan, toplumda şu veya bu şekilde primi olan insanlar üzerine siyasal değerlendirmeler yapmışımdır. Bunlar arasında Sayın Sarıgül, Sayın, Abdüllatif Şener ön plandadır. Bunlara Sayın Gökçek, CHP li Sayın Kılıçdaroğlu'nu Sayın Erkan Mumcu'yu da ilave etmek gerek.
Kılıçdaroğlu'nu ise son yarım yıl boyunca yolsuzluklar üzerine inat ve ısrarla gidişiyle tanıdık ülke olarak. Ama sadece bu özellik yeterli bir prim midir zamanla göreceğiz.
Daha dün gibi hatırlıyoruz. Erkan Mumcu Ağar ile evlendirilmek istenmiş, son anda bir manipülasyon ve politik manevrayla bunlar kapıştırılmıştı. Takdir edersiniz ki Gökçek başta olmak üzere siyaset tilkileri siyasetteki bu kaymanın mimarıydı.
Sanki tarih tekerrür ediyor. Dün onlar olurken bu gün de benzerini yaşamaktayız. Ama farklı bir psikozda.
Kriz ve Stres yönetiminde tercih paradoksu vardır. Yaklaşma Yaklaşma, Kaçma Kaçma psikozu. Yani bir kişi veya kurumun tercih etmesi gereken bütün seçeneklerin beğendiği veya hoşlandığı seçenek olması durumunda beğenilenden birini tercih etmesi psikozu, bir de adına Kaçma Kaçma dediğimiz seçeneklerden hiç birini tercih etmeyip te tercih etmek zorunda kaldığı durumda ölümlerden ölüm beğenmek gibi birinden birini tercih etmesi zorunluluğu.
Dün Çekme Çekme mantığıyla hem Ağar, hem Mumcu her ikisi bir araya geldiklerinde müthiş bir sinerji oluşturacaklardı. Ama siyaset tilkileri bu evliliği daha yapılmadan yalan etti. PEK TABİ Kİ BU DURUM EN AZ YÜZDE ONLUK BİR PAYLA AK PARTİYE YANSIDI.
Bu gün ise Sarıgül'ün DSP ye dönmesi aynı sonucu doğuracaktır. Daha düne kadar sol oylarda tek başına lider olan bir CHP vardı. Bu gün Sarıgül sinerjisiyle destek alan DSP olgusu var. Eğer belediye başkanlığı değil de Merkezi yönetim seçimleri olmuş olsaydı, CHP 9 DSP 7 yüzdelikle parlamentoyu pas geçerlerdi. Neyse ki yerel seçimlerdeyiz.
Sayın Sarıgül çok güçlü bir potansiyeldir. CHP nin şaftını kaydıracak etkiye sahip biridir. Kim ne derse desin böyledir. Sayın Baykal üzerinde bunca negatif intiba olmasaydı, Sarıgül CHP yi sarsamayacaktı. Ancak Sarıgül'ün eskimiş, miadı dolmuş DSP misyonunu yeniden canlandırabilmesi mümkün görülmemektedir.
Bence Baykal bu sonucu hak etti. Daha geçen on yıllarda ANAP ile DYP didişirken aradan Refah Partisi çıkmıştı. Bu gün de Baykal ile Sarıgül didişirken AK Parti yeniden üçüncü darbesini bindirecektir.
Şimdi ben bunları yazıyorum. Siyaset Bilimi derslerine giren toplumu adım adım gözleyen bilim emekçisi olarak. Yani hangisi neyi başarırsa başarsın. İyi olan kazansın, iyi niyetli olup memlekete hayırlar getiren başarılı olsun. İçimden bunlar geçer.
İçimden olmazlar geçiyor yine de. Hani diyorum ki, Siyaseten kör olmuş Sayın Baykal Sarıgül'ü İstanbul Büyükşehire aday gösterseydi bu seçimi alırdı. Erdoğan'ın yaptığı gibi, bir sonraki seçim de de partiyi iktidara taşırdı. Sonra efendi efendi Baykal Uygun bir makamda çakılı olduğu parti başkanlığından jübilesini yapardı. Sosyal Demokratlar için ne güzel bir hayal değil mi.
Ama malesef siyasette ne olmaması gerekiyorsa o oluyor, hangi taş hangi cepte ağırsa ağır olduğu cebe değil hafif olduğu cebe koyuluyor. Bu durumda denge ortaya çıkıyor ama bu denge takdir edersiniz ki AK Parti'yi yüceltiyor.
Bir notum daha var. Sevgili Karayalçın Ankara Büyükşehir için aday olacakmış. Çok güldüm. Yazık. Ona bağlanan ümitlere yazık. Gökçek hayatta oldukça karayalçın oy alabilir mi hiç. Üç dönemdir Ankara'da mikro krediye bağlanmayan kaldı mı acaba. Seçmenler için yazıyorum. İmkansız bir kombinasyon. Karayalçın kişilik olarak son derece nazik ve centilmen bir beyefendi. Yakından tanımasam bile her haliyle ortada. Kendisinin bundan sonra partisinde kurmay danışman rolünü oynaması en makul olanıdır.
Şahsen Sayın Sarıgül'ü severim. Popülist ve pek güvenilmez bulunsa bile beğenirim. Ama umarım AK Parti yerel seçimlerden sonra Sayın Sarıgül'e üstün hizmet ödülü verir. Hak etmekte bence.