İnsanlarla devletler hemen hemen çoğu yönleriyle birbirine benzerler. Biri tüzel kişilik birisi de gerçek kişiliktir. Biri hücrelerden ve vücut metabolizmasından oluşur biri de insanlardan ve toprak parçasından oluşur. İnsanlar arası ilişkilerde dostluk duyguları olurken devletler arası ilişkilerde menfaat birlikteliği söz konusudur. Diye yazdım ve burada kaldım.
Bize Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Faruk SÖNMEZOĞLU ve Rauf VERSAN hep bunu söylemişti. Ülkeler arasındaki ilişki, çıkar ve karşılıklı menfaat ilişkisi şeklinde yürütülür diye. Bu uluslararası hukuk psikolojisi, sosyolojisi ve uluslararası hukuk nosyonu açısından temel bir kuraldır. Ne var ki insanlar arasındaki ilişkileri bazen açıklamak zor olduğu gibi, devletler arasındaki ilişkilerde de çoğu zaman hukuk ve mantık kuralları yer yer geride kalmaktadır. Örneğin koskoca Amerika, ruh olarak İsrail'in mantık olarak ta İngiltere'nin emrindedir. Yunanistan bütün batı dünyasının şımarık çocuğudur. Bütün ülkeler Yunanistan yanında komplekslidir. Bu nedenledir ki, Yunanlılar nezdinde bütün batı ülkeleri Çanakkale'de Türkiye ile savaşmıştır.
ULUSLARARASI SATRANÇ ZEMİNİ:
Bu genel girişten sonra konuyu Doğu Türkistan'a getirmek istiyorum. Uluslararası arenada devletler her zaman politikalarını ve stratejilerini geliştirirken ellerinde açıktan ve gizliden kart bulundurmak isterler. Bu kartlar veya kozlar ile bazen blöf yapılır, bazen rest çekilir, bazen tehdit bazen de jest yapılır.
Çin ve Türkiye arasındaki ilişkilerde de buna benzer dengeler söz konusudur. Tıpkı Türkiye ile Rusya veya diğer komşu üleleriyle arasında olduğu gibi.
Çin, tarih boyunca, Türkiye'deki azınlıklar üzerine oynamıştır. İster Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde ister BM. Genel Kurulu'nda bunu açıkça ortaya koymaktan çekinmemiştir. Bu aslında reaksiyoner bir harekettir. Çünkü Çin yüzyıllardır Türkiye'den korkmuştur. Son birkaç yüz yıldır Osmanlı'nın ve Türkiye'nin Doğu Türkistan'da yürüttüğü Pantürkizm ve Panislamizm propagandalarına karşı, Çin de her zaman Türkiye'deki azınlıklar üzerine oynamış, yer yer azınlıkların avukatı gibi deklerasyonlar yapmıştır.
Aslında bu konuda Türkiye'nin tuzu kurudur. Zira Türkiye Çin'e göre daha eyvallahsızdır. Türkiye'nin Çin'in iç işlerine doğrudan karışma gücü olmasa bile, Doğu Türkistan'daki etkili ve büyük demografik güç ile Çin'in en hassas noktasıyla oynayabildiği bir gerçektir. İşte Çin de, bu zaafına karşılık, her zaman Türkiye'deki azınlıklar üzerine oynama kartını kullanmıştır. Doğu Türkistan'daki nüfus neticede Türk' tür ve aynı ırk temelli olduğundan Osmanlı'da Türkiye'de bu topraklarda doğal bir nüfuz alanına sahiptir.
Ama tarih sürecinde Doğu Türkistan halkı bu iki ülke arasında haksızlığa uğramış yer yer ezilmiştir. Ne var ki, Çin'in yaptığı blöf olarak kalırken, Türkiye de yer yer rest çekebilmektedir. Doğu Türkistan, restlerin, blöflerin, jestlerin ve tehditlerin yapıldığı birer satranç taşları olarak kullanılmıştır. Bu gün benzeri durum, Kuzey Irak için de söz konusudur. Filler tepişirken Kuzey Irak nüfusu ezileceği gibi, Asyanın ortalarında da Büyük ülkeler çıkar ödünleşmesi yaparken Doğu Türkistan'lılar bedel ödemiştir, ödemektedir.
Bu konuya en kısa zamanda yeniden değinmek üzere esen kalın.