Temelde ekonomik, fiziksel beşeri ve bilgi kaynaklı krizlerin ortaya çıkardığı küresel bunalımlar ve bireysel stresler her geçen gün hayatın daha fazla içine girmekte.
Doğal afetler, savaşlar, kitlesel salgın hastalıklar, küresel çevre sorunları, elektronik saldırılar, ekonomik çöküş vb. leri küresel anlamda kriz doğururken ve ülkeleri ilgilendirmekte ve ülke yöneticileri top yekün olarak germekte ve müteyakkız hale getirmektedir. Bütün bunlara yinelenemeyen enerji kaynaklarının azalması sonucu gittikçe artan nükleer enerji yönelimleri daha fazla potansiyel tehditler oluşturmakta.
Buna karşın, bireysel anlamda küçülen daralan çalışma mekanları ve daralan ve belirginleşen çalışma periyotları krizin öncelikli faktörleri haline gelmektedir.
Bireyler gerek ulaşım gerek iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle belki bir ölçüde çok daha geniş alanlarda çalışabilme imkanına kavuşmakta ama bu geniş alanlarda çalışanlar toplam çalışanlar içinde çok az bir azınlığı oluşturmaktadır. Yani kitlesel anlamda çalışılan mekanlar her geçen gün daha da daralmakta ve bu daralan mekanlar insanları gittikçe daha fazla krize sokmaktadır.
İlave olarak, hizmet sektörü geliştikçe çalışma periyotları ve zaman bazında yaşanılan gün dilimleri daha da daralmakta ve neredeyse hayatın her saati belli iş ve meşgalelere bölümlenmekte. Her gelen yıl, her geçen gün bu zaman periyotlarını daha da daraltmakta, bu daralan süreçte insanlar sözde veya özde daha fazla meşgul olmakta ve YOĞUNLUK SENDROMUNUN içine çekilmektedir. Öyle ki, bir işletmedeki odacı bile ajanda tutup gün planı yapmaya başlamakta. Bu durumda on yıllar önceki yaşam tarzına göre bireylerin üzerindeki zaman baskısı, artan bir hızla şiddetlenmekte, bu da bireysel anlamda krizleri ve gerilmeleri doğurmakta, bu psikolojik yapı da işyeri ve aile yaşamına yansımakta ve sürekli ve düzenli olarak genişleyen ve yaygınlaşan eksi dışsallıklar üretmektedir.
Hizmet sektöründeki genişleme ve teknolojik homojenleşme iş akış sistemlerini de sıradanlaştırdığından çalışanlar da programlanmış robotlara dönüşmektedir. Genel anlamda maddi manevi dört koldan daralan ve gerilen bireyler üzerindeki baskı gittikçe kronikleşmekte. Bu da psikolojik danışmanlık, aile danışmanlığı, alternatif rehabilitasyon, meditasyon vb. yeni mesleki alanlar veya sektörler doğurmaktadır.
Krizin kaynaklarına inilmediği, stresin kökenlerine inilmediği sürece bireysel bunalımlar çok kolay hatta teknolojinin de yardımıyla bir gün içinde bütün eksi dışsallıklarıyla birlikte, dünyanın bunalımı haline gelebilmektedir. Bu nedenle bu alanda yeni yeni kökleşmekte olan mesleki alanlar ve sektörlerin uğraşlarını yabana atmak, ikincil görmek son derece yanlış olduğu gibi potansiyel bir tehlikeyi de beraberinde getirmektedir.
Bu veriler ışığında aile reislerinin daha fazla diyalog, şirket yöneticilerinin daha çok katılım, dünya liderlerinin daha fazla demokratik yaklaşımla böylesi olası stres ve krizleri kaynağından önleyebilmeleri mümkündür.Esenlik dileklerimle.