Küreselleşen Kürt Burjuvazisi ve Aristokrasisi Kime Hizmet Ediyor?
Dün reel politikte Kürt açılımının ulusal bazda kazanan ve kaybeden taraflarını dile getirmiştik. Ne var ki, açılımı ortaya koyarken Kürt toplumunun iç dinamiklerine yeterince değinememiştik. Bu konuda iç dinamiklerden en başta gelen unsurun Kürt burjuvazisinin ve aristokrasisinin olduğunu belirtmek gerek.
Sorunsalın Tarihsel Açıdan Kaynağı:
Yarım yüzyıla yakın bir zamandır Türkiye’de “Kürt sorunu” konuşulmuş ve “Kürt sorunu vardır” argümanı Kürt olan olmayan insanlar arasında özellikle de göbeği şer güçlerle kesilmiş aydınlar tarafından dile getirilmekteydi.
Durum bunca zaman içinde o kadar kaşındı ki, özellikle Orta Anadolu’nun öyle pek ülkücü filan olmayıp ta milliyetçi, vatana millete duyarlı önemli bir nüfus kitlesi de, bu ülkede “Türk sorunu” diğer tabirle Beyaz Türkler sorunu olduğunu dile getirmeye başladılar.
Bir kere Türkiye’nin Kürt sorunu olduğu kadar, Türk sorunu, daha doğrusu Beyaz Türkler sorunu da vardır. PKK bu Beyaz Türkler sorununun önemli ölçüde bir sonucu sayılabilir. Çünkü PKK ne Diyarbakır’da ne de Erbil’de, bizzat Ankara’da kurulmuştur!
Beyaz Türkler diğer tabirle Sabetayist Yahudiler, Cumhuriyetin kuruluşunun ilk yıllarında var olan güçlerini kaybettiklerinden dolayı ülke yönetimini elinde tutma noktasında beka sorunu yaşamaya başladılar. Böylece, Türkiye’yi Avrupa Birliği üyesi yapıp durumunu garantiye almak istemekteler.
Ne var ki, Türkiye’nin bir bütün halinde Avrupa Birliği üyesi olması, yönetilmesi kadar zor ve sorunlu bir durumdur. Bu yüzden Türkiye’nin bölünerek yalnızca batısı, AB ye alınmak isteniyor. Tıpkı Sevr deki çizginin batı bölümü şeklinde.
Öte taraftan tarihe bir göz attığımızda ne Selçuklu devletinin ne de son bir buçuk yüzyıllık dönem hariç Osmanlı’nın belirgin bir Türkçülük, veya Türklük kaygısı olmamıştır. Çünkü hem Selçuklu hem Osmanlı padişahları, “cihangir” sıfatını yaşamaktaydılar. Çünkü Selçuklu ve Osmanlı padişahları cihangirdi; bölücülük ne kelime dünyayı yönetmek istiyorlardı.
Avrupa Başkentlerinde okuyan hemen hemen tamamıyla Sabetayist Yahudilerden oluşan Jöntürkler sözde ulus devleti çıkarma argümanıyla Osmanlı İmparatorluğunu iç etmişlerdir.
Kürt Burjuvazisi veya Aristokrasisi Çözümün Neresinde?
Bir taraftan ekonomik kazanç uman, bir taraftan da iktidarı elinde tutmak isteyen Kürt burjuvazisi, otuz yılı aşkın bir zaman içinde kaos (karmaşa) ortamında bile kendi gelir veya kazanç düzenini kurmuştu. Ne var ki, bu düzen legaliteyle (meşruiyetle çok ta fazla örtüşmeyen bir düzendi. Ve zaman içinde dönen ekonomik sirkülasyon, illegalite sınırını aşmaya başladı ve yeni meşru düzen arayışlarını zorunlu hale getirdi.
Bu zorunlu hale gelme süreci, dış şer güçlerin çıkarlarıyla da birleşince, ülkenin doğu kesiminin ekonomisini ve refahını düzeltmeye niyetlenen ve bundan uzun süreli siyasal taban oluşturmayı diğer koltuğuna koyan iktidar böylesi bir girişime başlamış oldu.
Son yarım yüzyıl içinde açık veya örtülü Kürt burjuvazisi oluşmuş, büyük kentlerin çok önemli noktalarını kontrol etmeye başlamışlardı. Mukaddesatçı kimliği belirgin olan Kürt burjuvazi, kendi sağlam zeminini oluşturmaya çalışırken, kozmoza inanan burjuvazi ise, [BİLEREK VEYA BİLMEYEREK] Beyaz Türkler’in ve Emperyalist güçlerin oyuncağı oturmuştur.
Kasr-ı Kanco’nun aristokrat beyi Ahmet TÜRK, Sedat BUCAK, Egemen BAĞIŞ, Abdülmelik FIRAT, Dengir Mir Mehmet FIRAT vb. kürt burjuvaları ve aristokratları, bu bağlamda çözümün içindeler. Tabi burada olaya biraz dinsel açıdan bakmak gerek. Zira din hem milliyetçiliği minimize eder, hem de vatan sevgisini imandan kabul eder.
Bu burjuvazinin veya Aristokratların dinle olan özde samimiyetlerini bilemeyiz. Fakat sözdeki icraatlarına göre, dinsel duygulara fazlaca atıf yapanların AK Parti’nin açılımının bir parçası olduğunu görürken, dinsel duygularla birebir ilintisi olmayan aristokratların ise, bu açılımı bir tuzağa dönüştürüp süreçten bir devlet doğurup o devletin iktidarını oluşturacak kabine üyesi olmanın hesaplarını yapmaktalar. AK Parti ise, bu mecrayı önceden bildiğinden dolayı oyunun senaryosunu [KİM NE DERSE DESİN] bütünlükten yana yazmak istemektedir.
Sürecin Gerginliği, (Enerji Boşaltımı Sonucu) Yeni ve İstenen Dengeyi Sağlayabilir mi?
Gelinen son noktada, ulusalcı Türkler ile ulusalcı Kürtler taviz alıp verme mücadelesi içine girerken muhafazakâr demokrat (ılımlı İslamcı) AK Parti iktidarı da arabuluculuk yapmakta. Doğu’nun bayındır hale getirilmesi, ekonomik olarak kalkındırılması niyetiyle çıkılan yolda radikal Türkçüler ile radikal Kürtçüler sınır çizme veya belirleme noktasına gelmişlerdir. Ki bu mitoz bölünme arifesinin herkes farkına varmalıdır.
Sürecin bir de alışkanlık yapma, yalama yapma boyutu bulunmaktadır. Kürt açılımı ile, PKK ve de önemli ölçüde uzantısı DTP bunlarla yetinmeyip hep daha fazlasını isteyeceklerdir. Çünkü biri silahsız diğeri silahlı olsa da ikisi de zihniyet itibariyle Marksist ve materyalisttir yani dinsiz ve inkârcıdır. Allah’a değil kozmosa inanan bu azınlığın Müslüman Kürtlerin temsilciliğini yürüttüğünü zannetmeleri ise apayrı bir handikaptır.
Sürecin bir diğer ilginç tarafı ise, sabetaist beyaz Türkler ile ulusalcı Kürtlerin ödünleşmelerinden doğan psikososyal ortamın iki ayrı uç noktadaki gerginliğinin artmasının özde bir menfaat birliği üzerine oturmasıdır. Yani tarafların her biri gerilimin artmasını istemektedir. İktidar da, İslamcı söylemi, Kürt vükelası (milletvekilleri), sözde veya özde milliyetçi maneviyatçı yaklaşımı ile gerilimi azaltarak sorunu çözmek istemektedir.
Ancak egemen küresel emperyalist güçler, “sorunu çözme“yi gerilimi artırmak ve mitoz bölünmeyi sağlamak için isterlerken, iktidar ise, siyasal rant amaçlı gibi de görülse sorunu çözmek için gerilimi azaltmaya çalışmakta.
Bir kısım çıkar sahipleri ve bu çıkar sahiplerinin uzantıları, kalabalıkları, güruhları, cemaatleri, tayfaları hangi kaynaktan ne şekilde beslenirse beslensin, kronikleşmiş sorunun çözülmesinin altında buzağı aramakta, hatta buzağıyı bizzat yerleştirmek istemektedirler.
Nihai olarak, her zaman ne şekilde olursa olsun, bir sorun varsa o sorunun çözümüne ilişkin ne tür girişim yapılırsa yapılısın her birey kendi ölçüsünde buna destek olmalıdır. Tabi eğer bu birey sağlıklı noktalardan enformasyon alan ve ülke için “erdemli” bir vatan evladı ise.