Bir can dost, beni tanıdıktan sonra namazı sevdiğini, namaz gerekliliğini yapmadığı halde namaza karşı içinin ısındığını söyledi geçenlerde. İnanılmaz mutlu oldum. Zira, çocuklarım harici kimseye namaz eda etmelerine yönelik telkin veya imada bulunmadım.
Neticede namaz bir ibadet çeşididir. İslam dinine göre zorunludur. Temel farzlardan biridir. Ben bu zorunluluklardan bahsetmiyorum. Zaten dinin bana zorunluluk olarak koyduğu dogmalara karşı hep çekimser yaklaşmışımıdır.
Ben zorunluluk olarak görülmeyen namazdan bahsediyorum. Gönül kapımdan. En sevgilimle kurduğum enerji tufanından bahstetmek istiyorum.
Bir çok ibadet vardır ancak hiç biri namaz gibi olamaz. Çoğu namazın aşamalarını, yerine getirilişini yadsır. Burun büker, eğreti bakar, izlerken komik bulur, zavallıların savunma mekanizması olarak görür. Varsın böyle değerlendirsinler. Hiç kimse ama hiç kimse benim secdede tattığım mutluluğu bana tattıramaz. Ayağımı koyduğum zemine başımı koyma gururunu bana anlatamaz. Ne tuhaf değil mi. Ayak basılan yere başımı koyuyorum ve buna gurur diyorum. Aynen öyle. Zira neticede ben ölümlüyüm. Yani insanım. Yani evreni yaratan değilim. Güçlüyüm belki, dağları deviririm ama yüce yaratıcı karşısında, hiçleşebileceğim en ideal harekettir secde.
Namazı yerine getiren (kılan/işleyen/eda eden) bir insanın gururla hareket etmesini, doyumsuz olmasını, kendini güçsüz hissetmesini düşünemiyorum. Tabi namaz yerine cimnastik hareketi yapılmıyorsa.
Bir de güçlü hissetme duygusundan bahsetmek istiyorum. Ayak basılan yere alnını koyan insan kendini nasıl büyük ve güçlü hissetsin. Tam tersine küçük ve zavallı hissetmesi gerekmez mi. Tabi ki gerekmez. Çünkü namaz eyleminde başın secdeye değdiği an “insan” ile “Allah” (yüce yaratıcı) arasında en yakın mesafeye ulaşılır. Hissedersin yüce yaratıcıyı. Bir nevi hipnotizmadaki trans halidir, bir nevi tarikattaki cezbe anıdır, bir nevi enerji transferinin en üst (maksimum) noktasıdır. Bu durumda insan şeklen ve dünyevi olarak en aşağıdadır ama, Rabb ile en yakın noktada olduğu için ona en yakın olan, en güçlü olandır mantığıyla dağları devirecek, dünyayı yeniden kuracak güçte hisseder kendini. Tıpkı benim gibi.
Tekbir alırken kalkan ellerin üstüyle düynayı arkana bırakıveriyorsunuz şakağa en yakın yere ellerinizin baş parmağını dokundurarak veya yaklaştırarak. Ve enerji/sevgi/güç transferine başlıyorsunuz. Bildiğiniz en güzel duaları ve/veya ayetleri seçerek en güzel dille terennüm ediyorsunuz. Ellerinizi bağlamanız veya yanlara salık durmanız farketmez. Burada temel olan, kişinin vücudunun dik duruşunun en rahat en doğal haliyle oluşunuzdur. Kıyam bir duruştur. Dim dik. Yaratıcının karşısında yüzlü olabileceğiniz kadar dik durursunuz, yüzünüz yoksa dik durmak için onun engin af ve bağışına sığınırsınız. Zaten inananlar için gidecek başkaca kapı da yoktur zaten, bunu bilirsiniz.
Sonra eğilirsiniz, o mutad ruku ve kalkış ve tekrar yere iniş ve final. Yani secde. Secdeye inerken rukuya varırken zaten başlar çakralarınız açılmaya. Yogadaki veya hipnotizmadaki bilinçaltının ve bilinçüstünün açılacağı kapılarınızı açarsınız eğildikçe ve secdeye vardığınızda gönül enerji kapınız ardına kadar açılmıştır artık. Hissederek namaz eylemini yerine getiren kişi secdeden kalkmak istemez uzun zaman.
Sonra adına “tahiyyat” denilen oturuşa başlarsınız. Yaratıcının en sevdiği kişiyi Muhammet Peygamber’i, onun akrabalarını, sevdiklerini, sizin sevdiğiniz din kardeşlerinizi anarsınız. Sonra da sağa sola kafanızı çevirerek bu yoğun ve tılsımlı enerji transferinden çıkarsınız. Artık bu zamanın sonunda bir parça da olsa talepte bulunmaya cesaretiniz olur, dua dua ellerinizi açarsınız. Avuçlarınızın içi yukarı gelecek şekilde. Nasıl ki çanak antenler sinyal ve enerji dalgalarını çanağında topluyorsa, sizin çanak haline gelmiş elleriniz de yaratıcının rahmet, bereket ve destek sinyallerine açılmıştır. O pozitif enerjilerinizi de aldıktan veya depoladıktan sonra en son bıraktığınız yerden dünyaya dönersiniz.
Mutlu pazarlar efendim. Ayrılık yerde, mekanda değil gönülde başlar ve biter. Sevdiklerinizle nice mutlu günler temennisiyle, esen kalın efendim.