Bizde ne yazık ki pek gelişmiş bir tür değildir biyografik ya da otobiyografik kitaplar. Bilhassa siyaset, ekonomi ya da tarih gibi alanlarda bireylerin hikâyeleri daha geri planda kalır daima.
Halbuki gerek geçmişte yer etmiş, gerekse bugünü şekillendiren kişileri tanımak, dönemleri ve olayların gelişimini takip etmek için insan hikâyelerini anlamaktan ve anlatmaktan daha sağlam bir yol var mı? Düşünsenize, bankacılıktan spora, siyasetten sanata, modadan medyaya kadar hemen her dalda isim yapmış, kulvarlar açmış insanların hayat öykülerini okumak, hem onlara dair hem de içlerinde yüzdükleri toplumsal dokuya dair ne çok şey söyler. Biyografiler zamanı anlaşılır ve 'hissedilir' kılar. Hem tarihe hem bugünün hadiselerine insani bir boyut, bir çehre ekler. Soyut olaylara, sadece birer isimden ibaret olan gelişmelere zemin kazandırır, empatiyi artırır. Bireysel kültürün daha gelişmiş olduğu toplumlarda, haliyle bireyin hikâyesi de daha çok anlatılır. Dolayısıyla bu tür film ve kitapların daha ziyade böyle toplumlardan çıkması doğaldır.
Elimde bir kitap. Barack Obama'nın 'Babamdan Hayaller' adlı otobiyografik eseri Pegasus Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmış. Kitap birinci tekil şahıs ağzından samimiyetle yazılmış olmasına rağmen kolay bir çeviri değil, bu anlamda yayınevi de çevirmenler de kanımca oldukça iyi bir iş çıkarmış (üstelik Türkçeden şapkaları kaldırıp atmayan nadir yayınevlerinden biri Pegasus. İnsan kitabı okurken 'hala' ile 'hâlâ' arasındaki ayırıma hâlâ önem veren birkaç yayınevinin kalmış olmasından mutluluk duyuyor doğrusu.) Son tahlilde dünyanın geleceğine yön veren en önemli isimlerden birini daha yakından tanımak ve Amerikan toplumunun iç dinamiklerini daha iyi anlamak isteyen herkesin okuması gereken bir kitap. Üstelik birçok yeri bir roman tadında. Merak ediyorum bizim Meclis'ten bugün kaç siyasetçi hayat hikâyesini bu üslupla anlatabilir, kitaplaştırabilir acaba? Keşke çıksa, yazsalar, yazılsa.
Obama daha başta kitabın 'fanilik'ine dair bir uyarıda bulunuyor. Bütün otobiyografik çalışmaların özünde var olan tehlikeler burada da var elbette diyerek: 'Olayları yazarın aleyhine renklendirmenin cazibesine kapılmak, birinin yaşadıklarının başkalarının ne kadar ilgisini çekebileceği konusunda abartıya kaçma eğilimi, hafızada tercihli boşluklar. Bu tehlikelerin hepsini ya da herhangi birini başarıyla bertaraf ettiğimi söyleyem.' Okur daha baştan bu sınırları bilerek yola çıkıyor. Öte yandan olmuş bitmiş bir hikâyeyi değil, halen yazılmakta olan bir hikâyeyi anlattığını vurguluyor Obama: 'Bir otobiyografide bir özet belirli bir son vardır ama bu hâlâ hayattaki yoluna devam etmekle meşgul olan benim yaşımdaki birine pek uymuyor.'
Keza yaşadıklarının bir grubu ya da kolektif kimliği temsil ettiğini de iddia etmiyor: 'Kendi yaşadıklarımı siyah Amerikalıların yaşadıklarının bir temsilcisi olarak kabul edemem.' Öyleyse daha baştan sınırlarını bilen, yanlılığını teslim ederek yola çıkan bir kitap var elimizde. Şaşılacak derecede mütevazı, zeki ve insani. Chicago'da geçen seneleri anlatan bölümler bir roman gibi akıyor. Yapıcı bir yaklaşım göreceksiniz burada: 'Ve bütün farklılıklarımıza rağmen ne kadar çok şey paylaştığımızı kendimize hatırlatmamız gerekecek. Ortak ümitler, ortak rüyalar, kopmayacak bir bağ.'
Obama'nın karizmasındaki pırıltının nereden geldiğini merak edenlerin bu kitabı okuması lâzım. Bir siyasetçiye oy veren (ya da vermeyen) insanların o kişiyi yakından tanımak istemeleri son derece doğal. Keza siyasetçilerin de kendilerini gündelik siyasetin hamasi dilinin dışında konumlanmış yapıcı bir dille anlatmaya ihtiyaçları var. Önümüzdeki senelerde Türkiye'de de siyasetçi biyografilerinin çoğalması umuduyla...
Zaman