Akif’in Meali
13 Yıl Önce Güncellendi
2012-09-16 14:56:08
Bazı kimseler var; yalnız kendilerinin dini bilip onunla amel ettiklerini sanıyor ve başkalarına dönük olarak ‘din bekçiliği’ yapıyorlar. Onlara kardeşçe tavsiyem her an din aynasına bakıp kendilerini görmeye çalışmalarıdır.
Önce ‘bu meal gerçekten Akif’e mi aittir?’ sorusuna bakalım.
Ona ait olduğuna iki sebeple (delil ile) inanıyoruz:
1. Rivayet yolu (haber kaynağı): Yüksek İslam Enstitüsü’nde okurken bizim de hocamız olan merhum Mustafa Runyun alim, dürüst, İslam için gayret eden, sorumluluğunu müdrik bir zat idi; işte bu zat, eldeki meal kısmının (latin harfleriyle daktilo edilmiş metnin) Akif’e ait olduğunu oğluna söylüyor. Mustafa Hoca Mısır’da okumuş, orada yaşayan Akif dostlarıyla ve mealden haberdar olan şahıslarla uzun süre ve sıkça beraber omuş idi.
2. Dirayet (ilmî inceleme) yolu: Bu yoldan da yaptığımız inceleme ve -merhuma ait olup şurada burada yayınlanmış bazı ayet mealleriyle- karşılaştırmalar sonunda vardığımız kanaat ve karar.
Vasiyet meselesine takılıp ‘Madem ki Akif bu mealin yakılmasını vasiyet etmiş bunun yapılması gerekirdi, vasiyete aykırı hareket edildi, bu ise caiz değildir’ diyenlerin iyi niyetli olanlarına söyleyeceğim şudur:
Vasiyet iki çeşittir: a) Bir kişinin hak, hukuk (alacak, borç, vaad vb.) ve hayırlarıyla ilgili olup vefatından sonra yapılmasını istedikleri; bunları yerine getirmek gereklidir. Meşru bir mazeret olmadan yerine getirmeyenler sorumlu olurlar. Meşru mazerete örnek, kişinin zaten varis olan bir yakınına bir malı veya menfaati vasiyet etmesidir. Peygamberimiz ‘varise vasiyet olmaz’ buyurduğu için bu vasiyet yerine getirilmez. Malının üçte birden fazlasını vasiyet eden kimsenin bu vasiyeti de ancak varisleri razı olursa uygulanır.
b) Kızımı evlendir, oğlumu filan yerde okut, kitaplarımı filan yere ver… şeklindeki talepler ve bunlara ilişkin verilen sözler de vasiyet terimi içinde görülmüştür. Ancak bunların yerine getirilmesi talebin hem meşru olmasına hem de vasiyet edenin vefatından sonra şartların değişmemiş olmasına bağlıdır. Şununla evlendir dediği kişi ölmüş veya sonradan ahlakı değişmiş ise bu vasiyet yerine getirilmez. Okul kapanmış veya daha iyisi açılmış ise istenen aynen yerine getirilmez, maksada göre uygun olan yapılır.
Akif’in meali bir mal değildir; müminlerden gizlenmesi, insanların istifade etmelerinin engellenmesi caiz olmayan bir ilimdir. Akif bu ilmin, kendi zamanının şartlarında kötüye kullanılacağından korktuğu için gizlenmesini, hatta yakılmasını istemiş, ama ne kendisi yakmış, ne de emanet ettiği zat yakabilmiştir. Muhtemelen şartların değişme ihtimalini düşünmüş ve beklemişlerdir. Keşke ellerindeki tam nüshayı yakanlar da böyle düşünseler ve bekleselerdi. Şimdi şartlar değişti. Ortada birçok meal var, bize göre caiz olmasa da namazda Türkçe okumak isteyenler zaten bunlardan okuyorlar. Ayrıca namazda Kur’an’ın Türkçe okunmasını dayatacak bir iktidar, bir devlet de yok ve artık olamaz. Olursa da birden fazla meal bulur ve bunu gerçekleştirirler.
Şu halde Akif’in mealini hala saklamak veya yakmak caiz olmadığı gibi bunu yayınlamak da dinin hükümlerine aykırı değildir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara