Meseleye önce İslam'dan bakalım: Halkının kahir ekseriyeti Sünni Müslüman olan bir ülkede, Sünnilerin batıl saydığı bir dini gruba bağlı azınlık, silah zoruyla iktidara geliyor. Ülkeyi İslam dışı kurallara göre yönetiyorlar. Kendilerinin de söz, amel ve davranış olarak İslam'la alakaları görülmüyor. Ülkede yolsuzluk ayyuka çıkmış. Yönetimin üst kademesinde bulunanlar bütün ekonomik imkanları tekellerine almış, bir kısmını da yakınlarına peşkeş çekmişler. Güvenlik zalimlerin elinde; zulmün, katlin, işkencenin bini bir para. Halkın, alimleri ve temsilcileri aracılığı ile yönetime karşı hakkı söyleme ve ıslahat isteme imkanları yok; ağzını açan kendini işkence evinde veya hapishanede buluyor.
Durum böyle olunca hangi İslami kaynağı/kitabı açarsanız açın okuyacağınız hüküm şudur: Bu yöneticilerin işten el çekmeleri ve ehil olanların işbaşına gelmeleri için halkın ellerinden geleni yapmaları farzdır.
Meseleye demokrasi ve insan hakları kavramlarından/kurallarından bakalım:
Ülkede demokrasi yok, siyasi partiler yasaklanmış, kırk yıldır sıkı yönetim uygulanıyor, insan hak ve hürriyetleri çiğneniyor, durumu düzeltmek için halkın isyanından başka yol ve yöntem kalmamış.
Bu durumda da halkın sokağa dökülmesi, şiddete başvurmadan demokrasi, hak ve hürriyet istemesi hakkı ve ödevidir.
Suriye halkı bunu yapıyor. Yönetim ise onlara karşı neredeyse katliam uyguluyor, sonra da dönüp –utanmadan- "öldüren biz değiliz, dışarıdan gelen ülke düşmanlarının maşaları bunu yapıyor" şeklinde, kargaları güldürecek açıklamalar yapıyor.
Ülkeyi ve halkı sevenler, halktan ve haktan yana olanlar (gerçek dostlar) yöneticileri uyarıyorlar, "bahaneleri bırakın, halka kulak verin, haklı isteklerini vakit geçirmeden karşılayın, makam ve menfaatlerinizi korumak için ülkeyi ateşe atmayın, binlerce masumun kanına girmeyin..." diyorlar. Yöneticiler dinler gibi yapıyorlar, yapacak gibi görünüyorlar, sonra dönüp yine bildiklerini okuyorlar.
Sonuç fecaat ve felaket.
Ülke mezbahaya, hapishane ve işkencehaneye dönüşmüş. Mazlumların ahu enîni göklere yükseliyor. Son fırsat da kaçtı kaçacak.
Bu ölçüde bir akıl ve vicdan tutulması da olur mu?
Demek oluyormuş.
Eğer yönetim yanlışta ısrar eder çareyi yine yabancılar, ülke üzerinde hesapları ve planları olanlar bulacak. Bu çare de Suriye'ye değil, aç gözlü, zalim kurtlara yarayacak.
Halbuki İslam ülkeleri arasında çeşitli anlaşmalar ve birliktelikler oluşturulsaydı, bunlardan biri de "ihtilafların, gerekirse ortak güç kullanarak adaletle çözümünü amaçlayan birlik" olsaydı denize düşenler çare diye yılana sarılmaz, dostların yardımları sayesinde dertlerine çare bulurlardı.
Nasihat kâr etmiyor da bunca musibetin de kâr etmemesi bir başka akıl ve vicdan tutulması olsa gerek!