CEMAATA VURULAN EN BÜYÜK EKONOMİK DARBENİN ARDINDAN İHVAN'IN SERMAYESİ VE MISIR EKONOMİSİNE BİR BAKIŞ
Mısır'da Müslüman Kardeşler Hareketi'nin üst düzey yöneticilerinden kırk kişinin son askeri mahkemelerde yargılanmasının en önemli özelliği cemaatin ekonomik bir darbe olmasa bile bir kuşatmayla karşı karşıya olduğunu göstermesidir. Bu kuşatma cemaate ait olduğu kabul edilen ekonomik müesseselerin tasfiye edilmesi ve başta cemaatin genel mürşit ikinci yardımcısı Müh. Hayret eş-Şatır ve ortağı Müh. Hasan Malik (ikisi de iş alanında cemaatin aktif üyelerinden) olmak üzere cemaata mensup ve cemaat içerisinde etkili iş adamlarının tutuklanması bu kuşatma olayını açıkça gözler önüne seriyor.
EN BÜYÜK DARBE İŞADAMLARINA
Yargılanan kırk üyenin yaklaşık on beşi işadamıydı. İhvana bağlı firmalarda ya da onlara tabi bayilerde çalışanları da eklersek sayı çok daha büyük olur.
İşadamlarının çoğu mahkemece suçlu bulunup hapis cezalarına çarptırıldı. Mahkeme Yusuf Neda, Galib Himmet, İbrahim ez-Zeyyat (ülke dışında), Hayret eş-Şatır, Hasan Malik, Ahmed Abdulati, Midhat el-Heddad, Ziyauddin Ferhat, Ahmed Şeref ve Fethi Bağdadi'yi suçlu buldu. Mahkemede beraat edenler bile bu kuralın dışına çıkamazlar. Bunlar ya küçük ve fazla etkili olmayan işletmelerin sahipleri olarak cemaat içerisinde işleriyle ön plana çıkan kimseler değildi (Hasan Zalat ve Mahmud Abdullatif Abdulcevad gibi) ya da hapis yatmaları rejime faydadan daha çok külfet getiren kimselerdi ( Müh.Abdurrahman Suudi gibi). Toplumdaki konumu ve iş dünyasında tanınan hatta akrabalık derecesinde rejime yakın bir aileden geliyor olması nedeniyle Abdurrahman Suudi'nin beraat etmesi zaten bekleniyordu.
Bunun yanında Suudi'nin İhvanla ilişkisi fiili olmaktan çok tarihiydi. Cemaat içerisinde varlığı pek belli olmuyordu. Aktif örgütsel bir görev üstlenmemişti. Cemaatle hali hazırdaki ilişkisi yalnızca normal bir sempati ya da ihvandan kimi işadamlarıyla bazı faaliyetlere ya da ekonomik ortaklığa girişmekten ibaretti. Bu ortaklık da cemaate bağlılıktan ziyade bir işadamının İslamcılarla normal ilişkisidir.
Askeri Mahkemece verilen hükümlerin geneli hapisle sonuçlandığından işadamlarına verilen cezalar çok daha ağır oluyordu. Bu işadamlarından Neda, Himmet ve ez-Zeyyat 10 sene ceza alarak Nasır rejiminden bu yanan İhvan üyelerinin aldığı en yüksek cezayı aldılar. Mahkemede bulunanlardan sadece eş-Şatır ve Malik 7 yıl ceza alırken diğer sanıklar 3 ila 5 yıl arasında değişen cezalar aldılar.
Burada dikkati çeken bir husus ise bazı iş adamlarının ikinci defa ceza almış olmalarıdır. Bilindiği gibi Hayret eş-Şatır 1995'te de 5 yıl ceza almıştı (1995-2000). Hatta bazıları son on yıl içerisinde dördüncü beşinci kez ceza alıyordu. Örneğin daha önce üç yıl hapis yatmış olan (1999-2002) ve 2 yıl da tutuklu bulunan müh. Midhat el-Haddad askeri mahkeme tarafından aynı suçtan iki defa ceza aldı.
Hapis cezası işadamlarıyla sınırlı kalmadı. Askeri Mahkeme dava başlangıcında yöneltilen kara para aklama suçlamasını düşürmesine rağmen hapis cezası alan Hayret El Şatır,Hasan Malik'in mallarına el konuldu. Malik'in Malik Şirketi ile Revaç şirketinde ve el-Envar şirketindeki hisselerine, eş-Şatır ve Ahmed Andulati'ninse el-Hayat şirketindeki hisselerine ve Ahmed Eşref Abdulvaris'in Darü'l-Tevzi ve En Neşr el-İslamiye'deki hisselerine el konuldu.
İHVAN'A KARŞI RADİKAL TAVIR DEĞİŞİKLİKLİĞİ
İhvan hakkında verilen son askeri mahkeme kararlarına hızlı bir göz attığımızda rejimin, bu en büyük ve en etkili İslami cemaat ve siyasi muhalif güce karşı ekonomik bir savaş başlattığını görüyoruz. Bunun ileride ?ihvancı? ya da ?İslamcı? yatırımlar üzerinde ve genel olarak Mısır ekonomisine etkileri olacağı muhakkaktır.
İHVAN EKONOMİSİNE TARİHSEL BİR BAKIŞ
Müslüman Kardeşler Hareketi ortaya çıktığı ilk günden bu yana ekonomik alanla ilgilendi. Örneğin teorik olarak, cemaatin kurucusu İmam Hasan el-Benna cemaatinin selefi inanca dayalı bir davet, Sünni bir tarikat, Sufî bir hakikat, siyasi bir oluşum, sporcu bir topluluk, ilmi ve kültürel bir birlik ve sosyal bir düşünce? olmasının yanında ?ekonomik bir şirket? olmasını tasavvur ediyordu. Pratik olarak İmam el-Benna henüz çok erken dönemlerde cemaate ait birkaç şirket ve ticari müessesenin kurulmasına ön ayak olmuştu. Bu ticari oluşumların en belirgin özelliği ihvanın çağrısıyla ya da bu çağrının en güzel şekilde tebliğ edilmesiyle doğrudan bağlantılı (İhvan basın yayın şirketi buna örnek) ya da İslam tandanslı ulusal kurtuluş hareketi projesinin bir parçası olmaya daha yakın olarak değerlendirebileceğimiz büyük ve kapsamlı İslami vizyonuyla bağlantılıydı. İhvan madencilik ve Mısır'ın işgalci İngiltere için en önemli ham pamuk tedarikçisi olduğu dönemde kurduğu İhvan iplik ve tekstil şirketini buna örnek verebiliriz.
Tabii bu şirket ve kuruluşların mülkiyetinin cemaate ait olup olmadığı tam olarak bilinmiyor. Gerçi Mısır makamları 1948'de cemaati dağıtma kararı aldığında bunların cemaate ait olduğunu ileri sürerek el koymuştu, yoksa bizzat el-Benna'nın suikaste uğramadan çok kısa bir süre önce kaleme aldığı ?kitabü kadiyatina? (davamızın kitabı) adlı eserinde de vurguladığı gibi cemaate mensup bazı üyelere mi ait yoksa ikisi arasında karışık mı net olarak belli değil.Bu arada şunu da bilmekte yarar var o dönemde cemaatin yasal statüsü cemaatin herhangi hukuki bir çekince ya da engel olmadan ekonomik faaliyet yapmasına izin veriyordu.
Temmuz 1952 devrimi meydana geldiğinde devrim önderleriyle ihvan cemaati arasındaki anlayış ya da anlaşma fazla uzun sürmedi. Şiddetli bir çatışma ve nihai bir ayrılık ortaya çıktı(1954). Devrim Komuta Konseyi cemaatin dağıtılıp merkezine ve mallarına el konulmasını kararlaştırdı. Bunu 1954/1966 yılında cemaate vurulan en büyük iki darbe izledi öyle ki cemaat sosyal hayattan neredeyse silinir hale geldi.
Nasır Dönemi'nde cemaate ya da ihvana ait ekonomik bir faaliyetten ya da kuruluştan bahsetmemiz mümkün değildir. Cemaatin bu dönemde yapabildiği maksimum şey hükümlü ve tutuklu yakınlarına verilmek üzere yurtiçi ve dışından para ve bağış toplamaktı. Zira Müh. Talat Mustafa örneğinde olduğu gibi birçok sermayedar ve iş adamı cemaatten ayrılıp kendisiyle cemaat arasında mesafe koymayı tercih etti. Ayrıca kimi büyük ekonomik kuruluş ve firmalarda yatırım alanında çalışan bazı ihvancılar da eriyip gitti. Bu şirketlerin başında ?El Mukavelun el-Arab? (müteahhitlik işleriyle uğraşıyor) geliyor. Kurucusu Osman Ahmed Osman devrimden önce cemaatle olan yakın bağlarından dolayı ihvana sempati duyuyor, cemaatin birçok üyesine maddi destek veriyordu, ayrıca Mısır dışında Libya ve Suudi Arabistan'daki projelerinde cemaatin üyelerinden faydalanıyordu. Özellikle Suudi Arabistan'daki işlerinde Körfez ülkelerinde ikamet eden ihvanın ileri gelenlerinden çok büyük destek aldı.
Ancak bu dönemde ülkeden göç eden ya da kaçan yüzlerce ihvan mensubu arasında ekonomik faaliyette bulunan ve yatırım alanında çalışan oldukça tanınmış kişiler vardı. Bunların en ünlüleri Müh. Abdulazim Lokma, Müh.Yusuf Neda, Müh.Hilmi Abdulmecid ve Müh. Mustafa Mümin (o dönemde cemaatten ayrılmıştı) vardı. Körfez ülkelerinde optik gözlük alanında meşhur el-Mağribi şirketlerinin sahibi Akif el-Magribi'nin de ihvanla ilişkisini kesmeden önce bu grubun içerisinde olduğuna dair kimi söylentiler var. Tabii bu kimselerin Mısır'dan ayrılması onlara çok başarılı ekonomik kuruluşlar ve firmalar kurma imkânı sağladı.
Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır ölmesinin ardından Enver Sedat'ın başa geçmesiyle Mısır'da bambaşka bir dönem başladı. Müslüman Kardeşlerle uğraşmayı bırakan Sedat devletin ekonomide başrol oynadığı döneme son verdi. Enver Sedat'ın başlattığı bu yeni dönemde Mısır dışa açılım politikası izleyerek devlet önemli bazı ekonomik sektörlerinden çekildi, meydana gelen boşluk yetmişli yılların en önemli yıldızları olan işadamları tarafından dolduruldu.Bu dışa açılım döneminde göçmen ?ihvan kuşlarının? ve işadamlarının bunda büyük katkısı oldu
Açılım politikaları dışarıda bulunan İhvan sermayesini hızla geri çekebilecek ve birincisi devletin çekildiği boşluğu dolduracak ikincisi Enver Sedat döneminde Mısır'ın şahit olduğu muazzam tüketim talebi ihtiyaçlarına cevap verebilecekti.
İhvanın ve İslami kesimin yatırımları genelde devletin yetersiz kaldığı ve özel sektörün el atması istenen alanlarda yoğunlaşıyor. Bu alanların başında yoğun nüfus artışı nedeniyle arzın talebi karşılayamaması sonucu büyük bir kriz yaşayan konut sektörü ile devletin yeterli hastane ve sağlık kuruluşundan oluşan güçlü bir alt yapı yatırımı yapma zamanı bulamadığı sağlık sektörü, yine asgari kalitenin bile sağlanamadığı ve resmi sistemin yıkılmak üzere olduğu eğitim sektörü, ayrıca yok olmakla karşı karşıya kalan ulaşım sektörü, ciddi bir azalma görülen gıda sektörü ve nüfus patlaması ve devletin aniden elini ayağını çekmesinden etkilenen tüm hizmet ve tüketim sektörü ihvanın ilgilendiği sektörlerdir.
Yetmişli yılların sonu ve seksenli yılların başında göç eden ya da gurbette doğan İhvan sermayesi ülkeye dönmeye başladı. İhvana ait bir iş ve sermaye sınıfı oluşmaya başladı. Ayrıca İhvan'la sıkı ilişkileri olan ekonomik kuruluş ve firma ağı ortaya çıkmaya başladı. İnşaat ve emlak yatırım şirketleri kuruldu, bunda büyük bir büyüme kaydedildi. Sosyal kurumlar ve (özellikle ilaç, tıbbi araç ve gereçler alanında) sağlık hizmetleri, özel eğitim kurumları (okullar ve eğitim ihtiyaçları), otomotiv ithalatı ve ticareti, gıda ürünleri ticareti yapan şirketler. Tüm bu kuruluş ve şirketlerin katlanarak büyüyen tüketim pazarının ihtiyaçlarıyla örtüştüğü, devletin çekilmesiyle ortaya çıkan boşluğu doldurduğu, bu çekilmenin yaratabileceği ve Mısır vatandaşı için yeni bir o kadar da acı olan olumsuz şartların tümüyle etkisini göstermesinin önüne geçtiği açıktır.
İleriki aşamalarda İhvan turizm sektörüne de girecekti (özellikle dindarlığın, hac ve umre taleplerinin artmasıyla dini turizm), yönetim, innovasyon, eğitim, elektronik ve bilgi teknolojileri gibi dış dünyaya açılan Mısır toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren diğer alanlara. Bu tür yeni alanlara girmek için daima ön ayak olan kişi Müh. Hayret eş-Şatır olmuştur. Yönetim alanına ilk el atan İhvanlı işadamıydı. Bunun için seksenli yılların sonunda El Ümmet Merkezini kurdu, daha sonra el-Hasib el-Ali (bilgisayar sistemleri üzerine Selsebil adında bir şirket kurdu).
Ülkenin bağımsızlık projesinin bir parçası olarak Hasan el-Benna tarafından kurulduğu dönemde İhvanın yaptığı yatırımların aksine (zira İngiliz işgali döneminde iplik ve tekstil şirketinin kurulması Suveyş Kanalının millileştirilmesi gibi bir karar sayılırdı) ihvanın açılım döneminde gerçekleştirilen yatırımları genel özelliği itibariyle tüketim sektörüne yönelikti.Bu durumu doksanlı yılların başından itibaren lüks konut ve kuzey sahilini dolduran tatil köyleri alanında yoğunlaşan İhvanın yatırımlarında çok daha net görebiliriz.
GENİŞ ANCAK KURUMSAL OLMAYAN BİR VARLIK
Son yirmi yılda İhvancı ve (ihvan dışındaki) İslamcı işadamı ve sermayedarlardan müteşekkil bir sınıf ortaya çıkmasına ve bu sınıfın farklı alanlarda yatırım deneyiminde olduğu gibi Mısır'ın ekonomik durumuna hiç de yabana atılmayacak bir katkısı olmasına rağmen Türkiye'de Necmettin Erbakan'ın kurduğu ve çoğunluğunu Anadolu'dan gelen işadamlarının oluşturduğu, İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ekonomik kolunu teşkil eden ve Türkiye Ekonomisinin % 12'ini temsil eden Müstakil İşadamları ve Sanayicileri Derneği MÜSİAD gibi müstakil ekonomik kurumlar oluşturacak kurumsal bir kimliğe kavuşamadı.
Bu ister İslamcı iş çevrelerinin yapısı veya böyle oluşumların doğmasına müsaade etmeyen Mısır'ın siyasi ikliminin doğasından kaynaklansın sonuç aynıdır: İhvan örgütü içerisindeki siyasi kararlarda ve genel siyasi vaziyet üzerinde iş adamlarının etkisinin zayıf olduğu gerçeği.
Ancak bu konuda belki de en büyük istisna Hayret eş-Şatır'dır. Bir iş adamı olarak çok başarılı işler yapan bu adam cemaat içerisinde olağanüstü örgütleme yetenekleri sayesinde örgütün hiyerarşisinde en tepede bulunan Mürşid'in ikinci yardımcısı pozisyonuna kadar çıkarak paranın gücüyle örgütün otoritesini birleştirebilmiştir.
Hayret eş-Şatır sadece bir iş adamı veya cemaati geliştirme ve içeride reform yapma vizyonu olan bir örgüt lideri değildir. İkisinin karışımıdır. Bu adamın İhvanı Müslimin cemaati içerisindeki konumu ve etkisi bakımından bir istisna olduğunu söylersek yanlış söylemiş olmayız.
İHVANIN MALI CEMAATİN Mİ YOKSA ÜYELERİN Mİ?
Birçok nedenden dolayı çoğu insan İhvanı Müslimin'in ekonomik gücünün boyutunu hesaplarken hataya düşebilir. Cemaatin kanunen yasaklı olması üye adedinin tam olarak bilinmesini ya da bu üyelerin cemaatle ne tür bir bağ içerisinde olduklarını bilmemiz önünde engeldir. Özellikle iş çevrelerinde bu cemaatle bağlantının ya da siyasi ilişkilerinin bilinmesinin bir korku kaynağı olarak algılandığı bir ortamda bunu bilmek daha da zorlaşıyor. Yaygın ifadeyle ?sermayenin ürkek ? olduğu gerçeğinden yola çıkarsak işadamlarının korkmakta çok ta haksız olmadıklarını söyleyebiliriz.
İhvan'ın ekonomik gücünün boyutu hakkında da yeterli verinin olmamasının nedeni cemaatle üyeleri karıştırarak hangi mal ve yatırımın cemaate hangisinin üyelere ait olduğunu bilmemekten kaynaklanmaktadır. Cemaatin yatırımları ve ekonomik faaliyetlerine ilişkin bilgi eksikliğinin nedeni de budur.
Aslında askeri darbe akabinde cemaatin yasaklanması cemaate ait özel yatırım adına dar bütçeli yatırımlarla tebliğci bir cemaat olarak belli bir misyonu olan ve cemaatin ayrılmaz bir parçası olan yatırımlar dışında doğru dürüst ekonomik bir faaliyeti kalmamıştı. Kuşkusuz bu yatırımların cemaat açısından değeri ekonomik ağırlığından daha fazlaydı. Buna özel İslami okullar zinciri ve hukuki bir takım nedenlerden dolayı bazı üyeler adına kayıtlı olan Darül Da'va, İskenderiye'deki Medine-i Münevvere okulları, Darü'l Tevzi ve en-Neşr el-İslamiye ve Kahire'deki er-Rıdvan okulları gibi İslami yayınevleri ve okulları örnek gösterebiliriz. Gerçi sonradan durum değişti ve özellikle yayıncılık ve eğitim alanında cemaatin değil de üyelerin sahip olduğu ihvana ait bazı yatırımlar ortaya çıktı.
Aslında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Cemaatin ekonomik olarak sahip oldukları cemaatin hem kanunen yasaklanmasına uygun olan ve her an el konulabilecek çapta sınırlı hem de cemaatin fikri ve kültürel yapısıyla uyuşan yatırımlardı.
Cemaate ait çok büyük yatırımların olmadığını ve el konulan ya da hakkında dava açılan birçok yatırımının esasında Hayret El Şatır ve Hasan Malik gibi yeni ve Sena Yusuf Neda ve Galip Himmet gibi cemaat üyelerine ve tepe yöneticilerine ait olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz.
CEMAATİN MALLARIYLA ÜYELERİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN BOYUTU
Bu malların ve yatırımların mülkiyeti bir örgüt olarak cemaate ait değildir, eş-Şatır, Malik, el Haddad gibi işadamlarının mülkiyeti gerçek mülkiyettir. Yoksa yasadışı ilan edilmiş bir cemaatin hukuki vitrinini oluşturmak için sembolik bir mülkiyet değildir. Tabii bu cemaatin maddi ve ekonomik gücünü ve imkânlarını artırmak için cemaatin bir mal varlığına sahip olmasına mani değildir. Bunu da cemaate üye olarak çalışan işadamlarının toplam gelirlerinin aylık en az % 8'ini vererek ya da ?dava payı? (hissesi) adı altında işadamları tarafından ödenen özel katkılar sayesinde sağlıyorlar. ?Dava payı? tamamen gönüllülük esası üzerine kurulu olup yatırım alanında iş yapan bir üyenin bir vefa duygusu içerisinde cemaate yaptığı bir bağış, ya da cemaatin bir faaliyetini finanse etme ve ya cemaatin her hangi bir çalışmasına maddi kaynak sağlama şeklinde cereyan etmektedir.
Cemaatin kimi zaman cemaate gerek örgütsel olarak gerekse tebliğ babında fayda getirecek yatırımlar yapması için üyelerini teşvik ettiğini biliyoruz. Ancak söz konusu yatırımların cemaate ya da görünüşte üyelere ama aslında cemaate ait olduğu anlamına gelmez. Et Takva Bank ve yatırımlarını buna örnek verebiliriz. Cemaat üyelerine hatta tepe yöneticilere yönelik kurulmuş özel bir banka olan et-Takva Bank'ta cemaatin hissesi yoktu. Ancak Cemaatin üyelerini ve yatırımcıları bankacılık işlemlerinde İslami yapıya daha uygundur diye bu tarz bankacılık alanında yatırım yapmaya teşvik ettiğini biliyoruz.
Bir örgüt olarak cemaate ait mallarla iş ve ticaret alanında çalışan üyelere ait mallarla ilgili karışıklığın nedeni yalnızca cemaatin siyasi ve ideolojik hasımları tarafından cemaate ve onun ekonomik imkânlarına yönelik sürdürülen korkutma hamlesinden değil aynı zamanda bizzat cemaate mensup bazı işadamları tarafından toplumun birçok kesimine yayılmış olan cemaat üyelerinin bulunduğu kesimlere bazı projelerini pazarlamak ve bu projelere bir parça meşruiyet kazandırmak ya da bir pazar payı oluşturmak için yapılan çalışmalardan da kaynaklanmaktadır. Bazen de ihvana mensup üyelerin mallarıyla cemaat malları arasındaki bağ söz konusu yatırımların başarısız olması ya da kaybolması durumunda ?davaya ait? olduğu gerekçesiyle bir takım mali yükümlülüklerden kurtulmak ya da özellikle siyasi ya da güvenlik darbesine kurban gittiğinde bunun etkisini hafifletmek için yapılır.
ASKERİ YARGILAMALARIN İHVAN EKONOMİSİNE ETKİLERİ
Askeri mahkemenin İhvan cemaati aleyhine verdiği hükümlerin en büyük etkisi hiç kuşkusuz ekonomik alanla ilgili olanıdır. İlaç, ticaret, turizm, taahhüt, eğitim, yayıncılık ve tarım alanında faaliyet gösteren 34 firmaya vurulan darbe ve 15 iş adamına verilen hapis cezasının birçok alanda son derece olumsuz etkileri olacağı muhakkaktır.
İhvan içerisinde en çok zarar görecek olan kesim iş adamı kesimi olacaktır. Bu zarar yalnızca bir kısım üyesinin ortadan kaybolması ya da alt yapısının zarar görmesiyle sınırlı kalmayacak aynı zamanda İhvanı Müslimin'in arasında ekonomik faaliyet ve yatırım konularında en büyük beyin olan Hayret El Şatır ve hareketin adeta enerji dinamosu olan ve ihvancı sermayenin önünde çok büyük pazarlar açabilen Hasan Malik gibi adamlardan da yoksun kalacak. İhvan cemaati içerisinde gerek teşvik gerek katılım gerek yeni ufakların açılması gerekse yatırım yapmak isteyen yeni işadamlarının önüne en büyük yatırım imkânları sunan ve ekonomik girişimlerin çoğundan büyük oranda sorumlu olan kişi eş-Şatır'dır. Hatta gerek cemaat gerekse üyeler olarak ihvanın ekonomik olarak yükselmesini sağlayan kişi odur ki sırf bu başarısı bile başlı başına inceleme konusu yapılmalıdır.
İkinci kesim ise Mısır'ın İslami sermayesidir. Bu sermaye sayesinde İhvan cemaati dışında yer alan dindar ya da İslamcı yatırımcı ve işadamlarıyla bağlantıya geçiyor. Bu darbe eskiden yatırım firmalarına yönelik yapılan darbenin bir benzeri olacak. İhvancı sermayeye yönelik başlatılan takibatın Abdurrahman Suudi'de olduğu gibi cemaat dışında kalan ve ihvanla ilişkisi ya da ortaklığı bulunduğu kuşkulanılan sermayeyi de kapsama ihtimali sonucu yatırımlardan hatırı sayılır bir bölümünün kendisini daha güvende hissedeceği bölgelere kayma ihtimali giderek artmaktadır.
Geriye İhvan'ın Mısır'ın dışında körfez ülkeleriyle Türkiye'ye kadar uzanan ve buradaki büyük şirket ve kuruluşlarla ilişkiye geçen yatırımları kalıyor. Ancak rejimin İhvan'a indirdiği büyük darbeden özellikle Türk işadamlarıyla dokuduğu mekik sayesinde çok önemli bir rol üstlenen Hasan Malik'in tutuklanmasıyla çok büyük zarar gördü. Bazı yakın kaynaklara bakılırsa, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği MÜSİAD tarafından 2006'da Türkiye'de düzenlenen ve Hasan Malik'in de katılıp Başbakan Erdoğan ve bazı Türk bakanlarla bir araya geldiği İktisat Kongresi esnasında 6 October Sanayi Bölgesi'nde yatırım için anlaşılmış bulunan 360 milyon dolarlık Türk sermayesi geri çekilmiş durumda.
* Hüsam Temmam: Mısırlı düşünür ve yazar.