Yakın bir zaman önce bir iş dolayısıyla Romanya’ya gitmiştim. Orada bize Türkiye’deki bir firmanın Bükreş’teki şubesinden sorumlu bir arkadaş yardımcı olmuştu. Romanya’da çok Türk yaşadığından, oradaki Türklerin halini-ahvalini de sormuştum. O arkadaşın anlattıkları ve bizim gördüklerimiz beni hakikaten memnun etmişti.
Öğrendik ki Romanya Türkler için adeta bir yatırım cenneti olmuş.
Mesela, Karaman’lı bir bisküvi firması orada sadece fabrika açmakla kalmamış, buradan oraya çalışmak için işçi de götürmüş. Cuma günü de depoyu mescide çevirip Cuma namazını kıldıktan sonra işçilere ve Cumayı kılmaya gelen diğer müslümanlara yemek veriyor.
Yolda giderken bir markete girdik ve orada Ülker bisküvilerinin satıldığını gördük. Hem domuz eti ihtiva etmeyen bir şeyler bulma hem de bir Türk firmasına ait ürünlerin her markette satılmasının verdiği gururla bisküvileri alıp yolumuza devam ettik.
Yemeğimizi yemek için de sıkıntı çekmedik. Çünkü şehrin bir çok yerinde Türk lokantası bulmak mümkün.
Akşam otelde televizyon izlerken Kanal D’yi görünce şaşırdım. Meğer Doğan Grubu Romanya’da da TV kurup Romence yayın yapıyormuş. Televizyonu zaplarken STV Avrupa’yı da görünce Romenlerin evlerinde her daim Türkiye’yi hatırlatacak bir şeyle karşılaştıklarını görmek beni çok sevindirmişti.
Türkiye’den bir boya markasının bayiliğini yapan Doğulu bir vatandaşımızın iki Romen bayanla evlilik yapması ise seyahatimin en ilginç anısıydı. Bu arkadaşla bir Türk lokantısında gece geç saatlere kadar sohbet ederken bu vakte kadar eve gitmemesinin hanımları tarafından tepkiyle karşılanıp karşılanmayacağını sordum. O da her bir hanımının kendisini diğer hanımın evinde zannettiğini söyleyince gülmekten yıkıldık.
Ama en çok hoşuma giden neydi diye sorarsanız cevabım, bir dönerci dükkanı ve o dükkanın önünde oluşan kuyruktur derim. İşte girişimcilik budur dedim. Dil bilmez,yol bilmez bir insan. Tek bir marifeti var o da döner ustalığı. Sen kalk bilmediğin bir ülkeye git, döner dükkanı aç, ecnebiyi de kuyruğa sok...
Helal olsun...
Ordaki girişimci ruhu görünce önce nefsime bir pay çıkarıp kendimden utandım sonra da kişi başına milli gelirin en düşük olduğu bir ilde tarım yapan bir çiftçinin o ilde işçi bulamamaktan şikayet etmesi geldi aklıma. Çiftçinin anlattığına göre bölgede yaşayan insanlar tarlada çalışmak yerine valiliğin sosyal yardımlaşma fonuna maddi yardım talebinde bulunuyorlarmış. Çiftçi de çareyi başka ilden işçi getirmekte bulmuş.
Ne yazık değil mi? Kimisi iş bulmak/yapmak için gurbet ellerde ömür tüketiyor. Kimisi de iş beğenmeyip devletten yardım bekliyor. Devlet de yardım yapamayınca devlet düşmanı kesiliyor.
Aslında sıkıntılarımızın çaresi şairin sözünde gizli. Ne demiş şair ; “Çaresizseniz, çare sizsiniz.”
Dertlerimiz için devletten veya başkalarına başvurmadan önce kendimize başvurmak daha iyi olmaz mıydı?