Diktatör kelimesi İngilizce’den devşirme olup “zorla yaptıran” manasına gelir. Genelde bir ülke yönetimini zorla ele geçirip o ülkeyi yine zor kullanarak yöneten, daha doğru bir tabirle sömüren liderler için kullanılır.
Temelinde makam ve para hırsı olmakla birlikte hamurunda batının sömürü politikaları vardır. Bugün diktatörlükle yönetilen ülkelerin çoğu geçmişte batılı ülkelerin sömürgesiydi. Batılılar sömürecek bir şey bulamadıkları zaman o ülkeye bağımsızlıklarını verirlerdi. Yani aslında bir çok ülke bağımsızlığını kazanmadı. Onlara yük oldukları için bağımsızlıkları verildi. Tıpkı yıllarca at arabasını çekip yaşlandığında azad edilen çingene atları gibi.
Yalnız Batı ülkeleri çingeneler kadar bile olamadılar. Ne zaman ki bir ülkeye bağımsızlığını vermeye karar verdiler, önce o ülkenin genleriyle oynadılar; Yaptıkları ilk iş kendi dillerini zorunlu hale getirmek oldu. Böylelikle kültürel bozulma dil kanalıyla devam etmiş olurdu. Bugün bir çok eski sömürgede iş bulmak için mutlaka İngilizce ya da Fransızca bilme şartının getirilmesi bu kültürel dayatmadan kaynaklanıyor.
Batının yaptığı diğer bir kötülük ise çekildikleri ülkelerin başına diktatörler yerleştirmeleriydi. Çünkü onlar da biliyorlar ki halkı kendi haline bıraksan bir daha o ülkeden nemalanmak nerdeyse imkansız olacak. Ama başlarına kendi yandaşı olan bir diktatör getirdiler mi ülkeyi güdümünde tutmak daim olurdu.
Seçtikleri diktatör de genelde bir askerdir ki bu yolla çıkabilecek isyanları bastırmak kolay olsun. Zaten bir diktatörün arkasında asker yoksa iktidarı da kısa olur. Ama asker varsa karşısında hiçbir güç duramaz. Dikkat edilirse mevcut diktatörlerin hepsinin orduları tarafından desteklendiği görülebilir.
Bildiğiniz üzere bu diktatörlerden Tunus’un başörtüsüne sokakta bile yasak getireni yani Zeynel Abidin bin Ali geçtiğimiz günlerde ülkesini terk etti. Bunda askerin desteğini çekmesinin rolü muhakkak ki çoktur.
Şimdi gözler diğer Arap ülkelerinde. Eğer diğer ülkelerdeki halk da inanırsa başlarındaki tiranları alaşağı edebilir. Aslında olacağına dair büyük bir his var içimde. Bunun için bir sebep gösteremem. Çünkü hayatta her şeyin sebepler dairesinde olduğunu kabul edersek bu sefer İlahi hikmeti inkar etmiş oluruz. Ben inanıyorum ki Müslüman aleminde olup biten her şey bariz bir biçimde İlahi bir kudret eliyle oluyor. Müslümanları yöneten güçlü zümre yine aynı zümre ama ne yaparlarla yapsınlar hadisatın aleyhlerinde gelişmesine engel olamamaya başladılar.
İnsanın aklına acaba Allah nurunu tamamlamak için düğmeye bastı mı diye bir düşünce geliyor. Beklenmedik zamanlarda güç odaklarının bu kadar zayıf düşmesi sebeplerle izah edilemez. Bizler anlayamasak da bazı şeyler Müslümanların lehine dönüyor son zamanlarda. Bu gidiş tiranların sonu, Müslümanların özgürlüğü ve sonunda İttihad-ı İslam’a dönüşür mü acaba?
Neden olmasın?
Bu diktatörler yüzündendir ki Müslüman ülkeler hep birbirlerine düşmanlık beslediler. Arabistan İran’ı, Türkiye Suriye’yi, Ürdün Filistin’i ya da Mısır Sudan’ı sevmiyorsa sebebi hep bu zatlardır. Yoksa Müslüman halkın birbiriyle hiçbir sorunu yoktur.
Eğer tek kişilik rejimler değişir de yerine halkın seçtiği kişiler gelirse Müslümanlar arasındaki bağların beton gibi kuvvetli olacağı muhakkaktır. Bunun için diktatörlükle yönetilen halkın inanıp direniş göstermesi ve diğer Müslümanların duası gerekiyor.
Dua edelim de Cenab-ı Hakk bu belaları Müslümanların başından def etsin.
Çünkü İttihad-ı İslam’ın vakti geldi artık.