Dolar

34,5104

Euro

36,1667

Altın

2.979,36

Bist

9.367,77

İHH’yı Yalnız Bırakmak

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-06-07 13:47:00

İHH’yı Yalnız Bırakmak

Sanırım biz müslümanların İsrail’le veya diğer zalimlerle mücadele etmeden önce kendi içimizdeki ayrılıklara çözüm bulması gerekiyor. 

Bu kanaate İsrail’in Gazze’ye yardım konvoyuna saldırıp 9 kişiyi şehit ettikten sonra  sorumluluğun İHH'ya atılmasından sonra vardım. İHH ve başkanı Bülent Yıldırım, yılllardır müslüman, hristiyan, dinsiz demeden  insanlara yardım ediyor. Her ne kadar müslüman muhafazakar bir dernek olsalar da yardım ederken insanlar arasında ayrımcılık yapmadılar.

 Gazze filosu da hem Filistinlilere yardım etmek, hem de dikkatleri ordaki zulme çekmek için yola çıkmıştı. Filo baskınında  şehitler verildi. Ancak bunun sorumluluğunu İHH’ya yüklemek bu insanlara büyük haksızlıktır.

Onlar da isterdi ki İsrail’in izniyle de olsa Gazze’ye yardım yapsınlar. Fakat İsrail bugüne kadar yapılmak istenen yardımlara izin vermediği gibi izin verdiklerinin yüzde seksenini de Filistinlilere ulaştırmadı. Zaten yardımlara engel olmasalardı bugün Gazze ablukası diye bir mesele de olmayacaktı.

Kaldı ki İsrail, yardım filosuna uluslararası sularda saldırdı. İsrail’in amacı üzüm yemek olsaydı gemi karasularına girdiğinde müdahale ederdi. Bunu yaparken de 9 cana kıymazdı.

Velev ki İHH yanlış yapmış olsa bile yardımı götürenler netice müslüman kardeşlerimiz. Çoğuyla imamın arkasında beraber saf tutup namaza durmuşluğumuz var. Onları zor durumda bırakmamak için en azından susmak gerekirdi.

 Zaten müslümanın diğer  müslüman kardeşinin kusurlarını setr etmesi gerekmiyor mu? Hepimiz bu emri veren o yüce zatın (a.s.m) ümmeti değil miyiz?

Muhtemelen Bülent Yıldırım ve ekibi bu suçlamalardan sonra iki defa üzülüyordur. Bu saatten sonra hangi şevkle insanların yardımına koşarlar bilmiyorum.

Bu tür kırılmalar hükümeti de zor durumda bırakacaktır. Filistinlilere yapılan zulme karşı çıkan ve uluslararası kamuoyunda destek bulan ve tam da Gazze ablukasının kaldırılması gerektiğine dair sesler yükselmeye başlamışken  hükümetin politikalarını bulandırmak her şeyi başa döndürecektir. Bugüne kadar ki bütün kazanımlar tam netice verecekken kaybedilmiş olacaktır.

Yeri değil ama mevzuyu iyi anlatmak için Nasreddin Hocanın şu fıkrasını yazma gereği duyuyorum;

 Timur, ordusundaki fillerden birini Nasrettin Hocanın köyüne göndermiş. Fil, köyde ne kadar ot varsa hepsini silip süpürüyormuş. Köylüler bu duruma dayanamamışlar ve Nasrettin Hocayı  da önlerine katarak Timur'a şikayet etmek için yola çıkmışlar.

Timur’dan çok korkan köylüler yolda  birer ikişer sıvışmaya başlamışlar. Nasrettin Hoca her arkasına baktığında arkasındaki köylülerin azaldığını görmüş. Kalanlarla  Timur'un huzuruna çıkacağını düşünen hoca, sarayın kapısına vardığında arkasına bir bakmış ki kimse yok.

Buna sinirlenen hoca Timur’un huzuruna çıktığında;

-          “Efendim köyümüze gönderdiğiniz fil bir erkek. Çok huzursuzluk çıkarıyor. Yanına bir de dişi fil verirseniz yatışır” demiş.

Fıkra komik ama hükümetin içine düşürüldüğü trajik durum Nasreddin Hocanın maruz bırakıldığı hal gibidir. Ben Başbakan Erdoğan’ın ve hükümetin başından beri olaya samimiyetle yaklaştığına inanıyorum. Ancak bu tür farklı çıkışlar –velev ki doğru olsa bile- uygun olmayan bir zamanda söylendiği için Başbakanı ve hükümeti zor durumda bırakmıştır.

Halk ve devlet uzun zamandan beri tek ses olup Filistinlilere yapılan zulmün verdiği dayanalmaz vicdan sızısıyla ısınmışken, bizzat İslami kesim içinden birilerinin yapılanın yanlış olduğuna dair beyan vermesi ateşi yükselen halkın üzerine dökülen soğuk su gibi insanları şok etmiştir.

Bu şok da gösteriyor ki, Müslümanlar arasındaki muhabbet ve diyalog henüz tam kıvamına ermiş değil. Bir an önce Hıristiyan ve Yahudilerle diyalog kurmadan önce kendi içimizdeki diyalogu arttırmamız gerekiyor.

Bunu da ivedilikle yapmamız lazım.

 Çünkü su uyuyor ama düşman su üstündeki gemide bulunan müslümanları bir bir avlıyor. 

Bizi yenecekse düşman yensin. Namazdaki saf arkadaşımız değil.


Haber Ara