Türkiye tam
Gundi Kemal'le iktidar arasındaki çekişmeye odaklanmışken, İsrail'le “one
minute”'dan sonraki ikinci büyük krizin içine girdik. Gazze'ye yardım
konvoyunu kendilerine yapılmış bir baş kaldırı olarak değerlendiren İsrail
yönetimi, bu yazının yazıldığı sıralarda gemilere saldırıp bazı gönüllüleri şehit etmişti.
Aşırılıklar ülkesi İsrail, beklendiği
gibi aşırı tepki gösterdi.
Bu müdahaleyi
bekliyordum. Neden beklediğimi aşağıdaki alıntıyla ifade edeyim.
"Gazze'ye
yardım konvoyu bizzat Başbakan Erdoğan ve Türk istihbarat birimlerinin
sponsorloğunda gerçekleşiyor ve Başbakan'ın Ankara'daki ofisinden yönetiliyor.
Yardım filosuna bir veya daha fazla helikopter gizli destek veriyor.
Erdoğan'ın bir
de hareket planı var. Plana göre, İsrail savaş gemileri ve komandoları yardım
gemilerine yaklaştığında, gemi üzerindeki bir helikopter yardım gönüllülerinin
önde gelenlerini Gazze'ye götürmek için havalanacak. İsrail güçleri de dünya
kamuoyu önünde zorda kalmamak için helikoptere dokunamayacak.
Yukarıdaki
alıntıyı İsrail medyasından aldım. İsrail'deki gazeteler bu düzmece komplolarla dolu. İşin daha
da vahim yanı, paranoyak olmuş
İsrail halkının bu tür haberlere inanıyor olması. Öyle ki Türkiye'yi çoktan İran,
Hizbullah, Suriye ve Hamas'la müttefik düşman bir ülke olarak
görmeye başlamış durumdalar.
Varsın
görsünler. Ticaretteki üstün zekalarını uluslararası ilişkilerde
kullanamıyorlarsa suçu kendilerinde arasınlar.
Şu kesin ki bu
gerginlik iç siyaset ve Türk-İsrail ilişkilerini baştan aşağı
değiştirecektir.
İç siyaset
bağlamında konuşmak gerekirse, önümüzdeki günlerde ve aylarda gündemi İsrail'le
olan gerginlik işgal edecek. Gundi Kemal'in ucuz muhalefeti ve arkasındaki
medya rüzgarı bu fırtınanın yanında yel gibi kalacak. İsrail’le olan gerginlik
iç siyasette rüzgarı tersine çevirecek.
İki ülke
arasındaki ilişkiler bağlamında
ise , one minute krizi, Türkiye'nin nükleer krizde İran'dan yana tavır koyması
ve Gazze'ye yardım konvoyu gibi olaylardan sonra Türkiye ve İsrail arasındaki
suni dostluk yerini artık düşmanlığa bırakacak. Hatta konvoya yapılan saldırı ile birlikte bıraktı bile.
Çünkü İsrail bu
düşmanlığın tohumlarını uzun bir
süreden beri toprağa serpiyordu.
Mesela, global
medyada Türkiye aleyhine çıkan haberleri yazan gazete, muhabir veya köşe
yazarlarının kim olduğunu merak edip araştırdığımda hepsinin yahudi olduğunu
gördüm. İsterseniz o haberleri internetten bulup, yazarının ismini alıp
hakkında araştırma yapabilirsiniz.
Amerikan
senatosunca kabul edilen sözde Ermeni soykırımının mimarlarının Amerikalı
yahudi milletvekilleri olduğunu da hatırlatalım.
Ayrıca bazı
Ergenekoncuların (Doğu Perinçek gibi) İsrail istihbaratı ile sıkı fıkı
ilişkiler içinde olduğunun ortaya çıkması ve Ak Partiye karşı güçlü bir
muhalefet kurulması için Baykal'ın İsrail tarafından düşürüldüğü iddiaları da
inandırıcı geliyor.
Konvoya yapılan
saldırıdan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Benim (gerçekleşmesini
istemediğim) öngörüm, başkaları üzerinden sürdürülen bu savaşın toplu-tüfekli, yüzyüze
bir savaşa dönüşmesi.
Çünkü
kalplerindeki merhameti çoktan kaldırmış, nükler bombası olan, Amerika’nın
askeri güç desteği verdiği ve uluslararası yahudi sermayesinin
sınırsız yardımını arkasında hisseden bir İsrail devletinin meydan okumayacağı ülke
yoktur.
Türkiye’ye
gelince; bu ülkenin halkı ve ordusu düşmanının gücüne bakmadan savaşmış gözü
kara insanlardır. Geçmişte az bir güçle nice güçlü orduları arkalarına Allah’ın
gücünü alarak yenebilen bir ordu, sıra İsrail’e geldiğinde onun da hesabını
görmesini bilir.
Hem Türkiye’nin
öncülük ettiği bir savaşa başta İran ve Suriye olmak üzere bütün İslam alemi
destek verecektir.
Buna rağmen
İsrail savaşmak istiyorsa buyursun konvoydakilerin hepsini katletsin.
Savaşın sonunda yüzyıllardır hayalini kurdukları “Eretz Israel” devletini kurmak yerine ikinci bir Babil sürgününü yaşamak da var.