Bir olayın başlangıç sebebi o olayı neticelendiren sebeple aynı olmak zorunda değildir. Asıl sebep başka bir sonuç doğururken, yeni sonuç başlı başına bir sebep olup son sonuca neden olabilir. 100 Lira için çok az kişi katil olur. Alacağını alamayıp üstüne bir de dayak birinin cinayet sebebi artık 100 lira değil, dayaktır. Bu durumda cinayetin çıkış noktası 100 lira, sonucu dayak ve dayağın sonucu cinayet olmuş olur.
Bunun gibi PKK’nın da çıkış sebebi Kürt sorunu olmakla birlikte hala Türkiye’ye ayak bağı olma sebebi Kürt sorunu değildir. Sebebi inat, suça meyil, işlenen suçların cezasını çekme korkusu, çaresizlik, otorite kazanma vs. dir. Onun için Kürt meselesi bitse dahi PKK terörü bitmek zorunda değildir. PKK için sonuç, yıllarca dağda kalıp zor şartlar altında yaşamak ve ölmenin bedelinin Kürtlere haklarının verilmesi değil, kendi otoritelerinin tadını çıkarabilecekleri ve “ bunca yıl savaşmaya değdi” diyebilecekleri bir devlettir.
Devlet bunu anladı ve şimdi PKK’yla anladığı dilden mücadele etmeye karar verdi. Ordunun karşısında düzenli bir ordu olmadığı için vur-kaç taktiğini uygulayan teröristlerle savaşmak zor olacaktır ama yine de bu belanın sonu yakın görünüyor.
Olup bitenlerden devletle birlikte teröre destek verenlerin de ders alması gerekiyor. PKK Kürtlerin hakkını değil, ödediği bedelin hakkını istiyor. Eşitlik, Kürt kimliğin tanınması gibi gibi haklar PKK’nın ortaya çıkış sebebiydi. Ancak bu hakların verilmesi PKK’nın sonu demektir ve PKK bunu iyi görüyor. Onun için varlık sebebi olan şiddet metodunda ısrar ediyor.
Yarın bir gün bu savaş bir Kürdistan devletinin kurulmasıyla neticelense bile (ki bu çok zor) o devleti kimlerin yöneteceği, kimin orduyu teşkil edeceği herkesin malumu. Ancak halk tarafında göz ardı edilmemesi gereken bir husus daha var; O da PKK çizgisinin sosyal hayata nasıl bir şekil vereceği.
Şu bilinmelidir ki şiddet siyasetini uygulayanların icraatları da şiddetle olacaktır. Şiddetle başa gelenlerin merhametle yönetmeyeceklerinin bilinmesi gerekir. Açılım dolayısıyla yapacakları icraatları gösterme fırsatını bulan PKK-BDP çizgisinin birkaç uygulamasının üzerinde çok düşünmek gerekir.
Mesela Kürtçe ezan ve namaza bakalım. Hatırlanacağı üzere bu uygulamanın Türkçe versiyonu kurtuluş savaşından çıktıktan sonra kurulan yeni Türkiye’de yapılmıştı. O günün Anadolu halkı korkusundan dillendirmese bile “ bunun için mi kurtulduk?” gibi bir soruyu sormak zorunda kalmıştı. Bölge halkı bilmeli ki farazi bir Kürdistan’da benzer şeyler yaşanacaktır.
Bir BDP milletvekilinin “ Vergi vermeyiz” çıkışının üzerinde de durmak gerekir. Bugün devlete vergi vermeyenler yarın kendi iktidarlarında varlık vergisi nevinden bir vergiyi zorla toplamaktan çekinmeyeceklerdir. Güneydoğu’da sanayi ve yeterli miktarda doğal kaynak olmadığına göre muhtemelen Rusya’nın komünizme geçmesinden sonra her evdeki iki inekten birine el koyması gibi halkın elinde ne varsa zorla gasp edilecektir.
Farazi devletin kurucu elitinin yapacağı yolsuzluklar, yandaşlık, vs. gibi sorunlar da muhakkak ki başka bir huzursuzluk nedeni olacaktır.
Bu ve benzeri örneklerden iyi ders çıkarılması gerekiyor. Çünkü şer tohumuyla ekilen ağacın meyvesini halk yiyecektir. Tehditler altında tarafını belli etmek elbette mümkün değildir. Bu sonraki bir sorundur. İlk sorun kimin neyi niçin savunduğunun farkına varmasıdır. Halk, eğer doğru saflarda olursa güvenlik sorununu halletmek de kolay olacaktır.
Onun için bölge halkının bugünlerde hak aramak yerine haklıyı araması geleceği için daha faydalı olacaktır. Çünkü haksızlar hakkı savunamazlar.