Ölüm döşeğindeki Hegel, öğrencisi Marx’a; “Beni bir sen anladın sen de yanlış anladın” dediği rivayet edilir ya. Bendeniz Hegel gibi demiyorum. Şükür ki beni doğru anlayan çok kişi var.
Geçtiğimiz aylarda haftalık haber dergisi Aksiyon, tatlandırıcılarla ilgili hazırladığı bir dosya haber için bendenizle de görüşmüştü. Oldukça ayrıntılı olduğunu düşündüğüm bilgiler sundum. Fakat dergi uzunca görüşmeden sadece çok küçük bir bölümünü yayınladı.
Yayınlanan bölümden biri “Şekerin yerini alan kimyasal tatlandırıcılar hakkında araştırma ve haber çıkmamasının altında uluslararası bir tröstün yattığını söylüyor. Özer’in iddiasına göre bir dönem yapay tatlandırıcı şirketlerinde görev alan eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de kritik rol oynuyor. Kamuoyu üzerinde baskı oluşturuluyor, negatif propaganda yapanlara izin verilmiyor, aspartamın kansere yol açmadığına dair –sözde– bilimsel araştırmalar yayımlatıyorlar” şeklindeki ifadelerimdi.
Kendisi ile yakîn olarak tanışma imkânım olamasa bile değerli çalışmalarını basından ve sitesinden takip ettiğim Prof Dr Ahmet Aydın hoca, haberin bütününü sitesine alıntıladıktan sonra “Kemal Özer’e cevap” başlıklı bir bölüm lütfetmişler.
Ne kadar memnun oldum anlatamam. Keşke görüşlerimize katılmadığı yönlerini bu şekilde dile getiren çevreler artsa da konu hep gündem de kalabilse. Prof Aydın hoca “Türkiye’de diyetisyen kılıklı kişiler (!!!) un, şeker, tuz denilen “üç beyazdan uzak durun” çağrısında bulunuyor. Hâlbuki “Bu üçünden uzaklaşırsanız yaşam biter. Her şeyi dozunda almak doğrudur. Aşırı kullanmayın demeleri gerekirken, çok tehlikeli şekilde ‘uzaklaşın’ diyorlar” şeklindeki ifadelerimi, üzerine alınmadığını belirtmekle birlikte acımasızca da eleştiriyor.
Galiba hocamız tıpkı Marx’ın Hegel’i yanlış anlaması gibi bendenizi yanlış anlamış. Zannetmiş olmalılar ki biz üç beyazı savunuyoruz. Bu vesileyle belirtiyorum ki: Asla! Üç beyazın tehlikelerinden haberdarım ve bu konuda da içim yanıyor.
Ahmet Aydın hocaya hatırlatmak isterim ki: Unun beyazlatılması için kullanılan ve halen de kullanıldığına inandığım Benzoil Peroksit ve Potasyum Promat’ın varlığını laboratuarda analiz ettirip yasaklanmasını sağlamış biriyim. Bunun için dönemin Tarım Bakanı Sami Güçlü beyle polemiğe girdiğimi, takip edenler biliyorlar.
Geçtiğimiz yıl ekmek tebliğinde yapılan değişiklik; bir basın açıklamam ile büyük bir kanalda Koruma Kontrol Genel Müdürü ve ATO başkanı ile yaptığım tartışmanın ürünüdür. Kaldı ki bu tartışma ile ilgili Ergenekon zanlısı bir oda başkanı hakkımda tazminat davası açmış ve davayı da kaybetmiştir.
Daha ‘Un ve ekmek’ yazımın mürekkebi bile kurumamışken ve de görüşlerimin bütünü irdelenmeden itham edilmem en basit ifadeyle haksızlıktır.
Kendilerini ‘diyetisyen’ olarak takdim eden kişilerin ilk cümleleri “üç beyazdan uzak durun” olmuyor mu? Bu ifrat değil midir? Yani diyorsunuz ki ekmek, tuz ve şekerden uzak dur” Sahi bu üçü olmadan bir yaşam mümkün mü? Birçok kimse gibi diyorum ki bunlarsız bir yaşam mümkün değil, mümkün olan Zekeriya Beyaz’sız bir yaşam.
Şaka bir yana şunu belirtmekte yarar var. Bu şekilde ifadelendirdiğinizde insanlar soruyorlar. “Tuz yeme, un yeme, şeker yeme. Nasıl olacak?” Evet, şekersiz bir hayat imkânsızdır. Lakin bugünkü anlamdaki beyaz toz şeker ve karşılığı olarak üretilen kanserojen tatlandırıcılarsız bir hayat mümkün olmanın ötesinde çok daha sağlıklı. İnsanın ihtiyacı olan şeker, birçok doğal gıdada bol miktara bulunmakta…
Yine ‘beyaz un’ gizli açlık yapan bir zararlı... Beyaz un yerine hiçbir endüstriyel ayırıma tabi tutulmamış, katkı eklenmemiş “tam un” tüketmek sağlıklı bir yaşam için şart. Tuza gelince; tuzsuz bir yaşam imkânsız... Fakat iyotlandırılarak satılan ve ‘doğal göl tuzu’ ifadesiyle etiketlenen, kimyasal yapısı bozulmuş tuzlardan uzak durmak en doğru olanı. Vücudun gerektirdiği miktar kadar kaya tuzuna yönelmek gerekiyor. Ama tuz almayın demek asla doğru olamaz.
Amacımızın, sloganik cümlelerle insanların zihnini karıştıranlara karşı olduğunu, Prof Ahmet Aydın hoca bilseydi –ama bilmesi gerekirdi– bizi eleştirmeyecek, şerh edecekti. Haksız isnatları hariç iyi ki eleştirdi. Bizde bu vesileyle kendimizi şerh etmek imkânı bulduk.
Sayın Aydın’ın şahsıma hitaben yazsa da, Başkanlığını yürüttüğüm Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi’ni töhmet altında bırakan “İşte böyle sayın Özer fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olunmuyor. Sağlık ve Gıda Güvenliğimizi böyle korumaya devam ederseniz vay bizim halimize!” gibi sığ bir cümlenin bize yapıştırılabilecek bir etiket olmadığını, Ahmet Aydın hoca bilmese de bilen bilir.
İnternet ile bu kadar hemhal olan biri, lütfedip sitemize girse çalışmalarımız ve basın açıklamalarımıza baksa hatta makalelerimizi göz ucuyla da olsa inceleyebilseydi, bizi eleştirmek yerine mezkûr dergide yer alan haberin içindeki eleştirilmesi gereken dernek ve kamu temsilcilerine bu yaftayı yapıştırsa, kendi saygınlığı açısından daha isabetli olurdu.
Sahi Ahmet hoca siz bu üç maddeyi hiç tüketmiyor musunuz?