Bir yakınım birkaç gün önce rüyasında Erbakan Hocayı görmüş ve rüyasını ‘Erbakan Hoca’nın çok kısa bir sürede vefat edebileceğine’ yormuştu. O an içime bir ateş topu düşmüştü…
Dün gece ise bir türlü uyuyamadım. Pazar olmasına rağmen, -sabah 09:30’da yönetim kurulu toplantısı olduğu için- erkenden kalkmam gerekiyordu. Uyanmak ve ayağa kalkmak da, uyumak kadar zordu. Derneğin klimasına elektrik gelmediğinden toplantıya geç başladık. Toplantıya katılan bir misafir bayanın başından geçenleri anlattığı sırada içimde tarifsiz bir sızı oluştu…
Sandım ki sebebi, bayanın anlattığı başından geçen olaylar, oysaki tam da o sıra Muhterem Hocam, çok sevdiği Rabbine iltica etmiş…
Bu sarsıcı ve ağlatan haberi, toplantı sırasında Ümit Aktaş ağabey verdi. O andan itibaren içim kan ağlıyor…
Hayatımın en acı ve en hüzünlü günlerinden birini geçiriyorum…
Hiç bu kadar uzun süren gözyaşı dökmemiştim. Gün boyu süren duygu bombardımanı, zihnimi toparlamamı engelliyor…
Hakkında yazacaklarım kifayetsiz ve sıradan kalabilir. Ama onun hakkında, kifayetsiz ve yavan da olsa yazmak zorundayım!
İnsanların kişilik, kimlik ve inanç inşasında bazı kimselerin kuşkusuz çok önemli payları vardır. Bendenizin kimlik ve ideal inşamda ise en büyük pay, merhum Erbakan Hoca’nındı. Bu yüzden Erbakan Hoca benim için bir kutup yıldızı!
Biliyorum, Hocamda hataları ve sevaplarıyla bir insandı. Fakat bu dünya da kaçımız onun kadar bilgili, dirayetli, gayretli, azimli ve sabırlı?
Kaçımız hakkında ardından milyonlar dua eder, yüz binler hatim okur, ardından insanlar gözyaşı döker, kaç adam için Kâbe'de gıyabi cenaze namazı kılınır?
Merhum Erbakan Hoca hitabeti, nezaketi, tebessümü, şefkati, bilgeliği ve çözüm önerileriyle benzeri zor görülür bir dehaydı.
1969’da bir Konyalının, “iyisin ama bir çiçekle bahar olmaz” dediğinde “iyi ama bütün baharlar, bir çiçekle başlar diyecek kadar” feraset ehli bir bilgeyi kaybetmenin acısını hazmetmek kolay olmasa gerek…
İslam’a, Müslümanlara ve insanlığa adanmış, çile ve cihatla dolu bir ömür geçirdi.
Erbakan Hoca hedefini; “yaşanabilir bir Türkiye, yeniden büyük Türkiye, yeni bir dünya düzeni” şeklinde özetliyordu.
Sayısız kez rejimin hışmına uğramış, buna rağmen sevenlerini asla sokağa yöneltmemiş olan Hoca’nın ‘Adil Düzen’ ve ‘Milli Görüş’ kavramlarıyla aslında bir “adalet düzeni”, daha açık bir ifadeyle, İslam’ı arzuladığını ve bu uğurda bir ömür tükettiğini herkes bilir.
Hoca yüzde 1 oy alsa da, yüzde 21 oy alsa da aynı heyecanı duyan ve ümidini hiç kaybetmemiş bir lider…
Hoca bu durumu, “bir Mü’min gelecekten ümitsiz olamaz ve olduğu noktaya şükredip daha fazla çalışma gayreti içinde olur. Kalabalıklarda hitap etmek kolay. Kalabalıklar insanı coşturur ve motive eder. Oysa bir köy kahvesinde üç beş kişiye hitap etmek zordur. Ama asıl sevap, o köy kahvesindeki üç beş kişiye yapılan hitabettir” diye özetler. Bu özet aslında, onun hayat özetidir.
Bu toprakta yaşayıp, bu ülkenin ekmeğini yediği halde, zihni batılı olanlar bir türlü akıl erdiremedikleri Hoca’nın, Gümüş Motor ile Devrim Otomobili başarısı ve diğer sanayi hamlelerini de bir türlü hazmedemezler. Hoca’nın tek suçu, Mü’min olmasıdır.
* * *
Ailemin geçmişinde benden başka hiç kimsede ‘Kemal’ ismi yok. Ben doğduğumda henüz Milli Nizam Partisi kurulmamış, ‘Bağımsızlar Hareketi’ de ortaya çıkmamış…
Erbakan Hoca, 1969’da Konya’da halka hitap ediyor. Hocayı dinleyenlerden biri de babam. Merhum Necmettin Erbakan Hoca, babamı çok etkilemiş ve ‘Erbakancı’ ya da başka bir ifadeyle ‘İslamcı’ yapmış…
Bu sayede biz de İmam Hatip’te ve sonrasında okuma imkânı bulduk.
Çoğu kimse gibi bendeniz de Mü’min kimliğimi daha çok Erbakan Hoca’ya borçluyum ve sadece bu yüzden ömrümün sonuna kadar ona dua etmek boynumun borcu!
Rabbim’den, hasenelerimden ona da pay vermesini diliyorum.
* * *
Hocanın yaşadığı bunca çile karşısında, bizimkisi sadece küçücük bir hatıra. Bu vesileyle bunları paylaşmama müsaade ediniz.
İlki: 1980 darbesi öncesinde Akıncılar Derneği’nde geçirdiğimiz günlerde elimde, bir yönünde Hoca’nın resmi, diğer yönünde ise “Yeniden Büyük Türkiye” yazan anahtarlık vardı. Bir grup MHP’li, elimdeki bu anahtarlık yüzünden beni dövdüler ve anahtarlığımı alıp uzağa fırlattılar…
İkincisi ise: Yine 1980 öncesinde Kur’an Kursu’na giden bir çocuktum. Bir Pazar günü elimde “Yeni Devir Gazetesi” alıp eve doğru gidiyordum. Beni durduran 20-25 yaşlarında 5 kişi elimdeki gazeteyi alıp sorguya çekti ve gazeteyi parçaladı. ‘Erbakancı’ olduğum gerekçesiyle döverek, gazetenin tamamını bana zorla yedirdiler. Böylece ‘Yeni Devir yiyen adam’ olarak kayda geçtim.
Bunlar küçük hatıralar, pak bir alınla Rabbine iltica eden, 20. asrın en değerli insanlarından Merhum Necmettin Erbakan’ı asla unutmamamızı sağlayacak küçük birer iz…
Hem şimdi ediyoruz, hem de ‘rûz-i mahşerde, merhumun imanına ve gayretine şahadet edeceğiz.
Efendimiz aleyhisselama komşu olma şerefine nail olman niyazıyla, mekânın cennet olsun Hocam. (Âmin!)
www.twitter.com/ozerkemal