Ne yazık ki, olumlu gelişmeler genellikle haberlere konu olamıyor. Fakat geçtiğimiz günlerde hemen herkesi ilgilendiren sevindirici iki haber okuduk. Bu gelişmeye sizden daha çok sevindiğimi belirtmeliyim... Çünkü attığınız taşın geçte olsa hedefe ulaştığını görmek, kimi mutlu etmez ki?
Peki neydi bu iki müjdeli haber:
Bir: Artık ADSL abonesi olmak için sabit ücret yani sabit hat gerekmeyecek. 1 Ocak 2010 itibariyle ihtiyacınız olmayan ev ve iş telefon hatlarınızı iptal ettirerek, İnternet aboneliğinizi sürdürebileceksiniz.
İki: Kontör uygulaması nihayet sona eriyor. Bundan sonra konuşmadığımız sürenin bedelini ödemeyeceğiz. Artık hem cep hem de sabit hatlar için saniye uygulaması başlıyor.
Telekom sektörü için bir ‘milat’ sayılabilecek bu iki mühim karar, ne bürokrasinin ne de servis şirketlerinin durup dururken aldığı kararlar değil elbette.
Günümüz kapitalist sisteminde, toplamda yıllık dört milyar dolarlık ‘haksız’ bir kazançtan kim kendi isteğiyle vazgeçer ki?
Bu büyük gelirin elbette önemli oranda vergisi de söz konusu... Vergi cenneti bir ülkede, bu vergilerden siyasetçiler ve bürokratlar da vazgeçmeyeceğine göre, peki bu güne nasıl gelindi?
Bu süreci aslında, en iyi Jakop Riis’in “Bir taş ustası taşa, belki yüz kere vurur ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz. Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir. İste o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir” cümlesi özetler.
Bu sonuca kolay gelinmedi elbette. Bu hikâye, hepimize örnek olabilecek bir sivil toplumculuk başarısı…
Yıl 2003. Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı sıfatıyla ‘2 milyar dolarlık kontör soygunu’ başlıklı basın açıklamasıyla konuyu, Türkiye’nin gündemine taşımış ve ilgili girişimleri başlatmıştım.
Saniye sisteminin uygulanmaması nedeniyle; artık hep birlikte soyulmamamız için yaptığımız mücadeleyi yargıya taşımıştık. Mücadele, 2007’ye dek aralıksız sürmüş ve sonunda Yargıtay 13. Dairesi, ‘Türk Telekom’un bir an önce saniye sistemine geçmesi’ gerektiği kararına varmıştı.
Bugüne kadar tüketicileri gerektiği gibi korumayı başaramayan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, geçtiğimiz günlerde sessizliğini bozdu. BTİK yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre, artık konuşmadığımız sürelerin bedelini ödemeyeceğiz. Yani artık konuştuğumuz kadar ödeyeceğiz. Milyonlarca kişinin milyar doları cebinde kalacak.
İnternet Servis Sağlayıcı yöneticiliği yapmış birisi olarak çok iyi biliyordum ki; ADSL abonesi olmanız için sabit telefon hattına/sinyaline teknik olarak ihtiyaç duyulmaz.
Teknik olarak gerekmediği halde yıllık en az 1 milyar TL’ye yaklaşan ‘haksız’ gelir elde etmek için; Türk Telekom, İnternet abonesi olmak isteyen tüketiciye, ev ve işyerinde sabit hattı dayatıyordu.
Birçok tüketici, ADSL için 29.-TL ödediğimizi zannediyordu. Halbuki hiç de ihtiyacımız olmayan sabit hat için ödemek zorunda bırakıldığımız 10-15 lira sabit ücret nedeniyle İnternet maliyetimiz yüzde 30’dan fazlaya mal olmaktaydı.
Bu çerçeve de kontör soygununda olduğu gibi, 2006’da önce konuyu kamuoyu ile paylaşarak tüketicileri, İnternet bağlantısı için sabit hattın gereksizliği konusunda bilgilendirmiştik. Teşvik ve desteğimizle konu ile ilgili yargı süreçleri başlatılmıştı.
Önce Tüketici Sorunları Hakem Heyeti “ADSL için sabit hat gereksiz” kararına varmış, sonra da Tüketici Mahkemesi, kararını atadığı bilirkişiden gelen “ADSL için sabit hat gereksiz” raporu yönün de vermişti. Konya, İzmit, İzmir, Ankara derken birçok ildeki Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ve Tüketici Mahkemeleri’nden art arda tüketici lehine kararlar çıkmıştı.
Rekabet Kurulu’na 2008’de yaptığımız müracaat 2009’da sonuç vermişti. Rekabet Kurulu da TTnet’e 3 ay süre tanıyarak, ‘yaptığı haksız uygulamaya son vermesini, aksi halde müeyyide uygulayacağını’ bildiriyordu.
Her türlü kurul ve yargı kararına direnen, TTnet ve bu süreçte gerekli adımları atmayan Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nun, Rekabet Kurulu kararına direnebilme imkânı ortadan kalkıyordu.
Adım adım işleyen süreç sonuç getirdi ve nihayet BTİK’ın ADSL için sabit hat gerekmediğini, bu nedenle de Türk Telekom ve TTnet’in uygulamasına son vermesi yönünde yaptığı düzenleme ile artık bir hakkımıza daha erişmiş oluyoruz!
2003’de başlayan ve 6 yıl süren haklı mücadelemize; 20 milyonluk Türk Telekom, 5 milyonluk TTNet, 50 milyonluk Turkcell, Avea ve Vodafone abonesinin çok azı destek olabildi. Görüldüğü üzere, o azın desteği bile hakkımızı elde etmemiz için yeterli oluyordu. Geç ve zor olsa da ülkenin en büyük ekonomik güçlerine karşı, hukuk zemininde kazanmak mutluluk verici…
İşte bu, bir sivil toplumculuk örneği ve başarısı... Az bile olsak haklarımızı hukuk zeminin de arayarak elde edebileceğimizin önemli örneklerinden biri…
Bu yapabileceğimize ve başarabileceğimize inanmamızı sağlayan, ne ilk örnek ne de son örnek olacak… Bu başarı için kimseden teşekkür de bekliyoruz... Görmesi ve bilmesi gereken zaten yakînen biliyor… Bu bize yeter ve artar!
Kişisel olması nedeniyle yazmayı bile doğru bulmadığım halde, bu ülke de siyasal, ekonomik hatta başka güçlere karşı ‘elimizden bir şey gelmez’, ‘gücümüz yetmez gibi’ entropik düşünceye sahip kimselerin yanıldığını göstermesi bakımından yazmak gerekti.
Biz istemeden hiçbir temel hakkımızı vermiyorlar… Demokrasilerde de.
İstemek yetmiyor…
O halde taşa, ilk vuruşta kırılmayacağını bilerek sabırla vurmak gerekiyor. Vura vura aşındırılmayan ve kırılmayan bir taş var mı dünyada?