82 Anayasası'nın içler acısı durumu ortada. Ezici çoğunluk Türkiye'nin ciddi bir ?anayasa sorunu? olduğu konusunda hemfikir. Darbe anayasasının büyük bir bölümü değiştirilmiş olmasına rağmen çözüm üretmekten çok uzak.
?Darbe hukuku?nun yetiştirdiği ?hukukçulardan(!)? medet ummak, aklını yemekle eş değer.
Kuşkusuz anayasa yapmak kolay değil. Ancak siyasiler bugüne kadar köklü bir değişiklik için güçlü bir irade ortaya koyabilmiş değiller.
Ak Parti'nin, daha doğru bir ifade ile Recep Tayyip Erdoğan'ın 22 Temmuz'da elde ettiği başarı ve sonrasında yaptığı konuşma, yeni bir heyecan meydana getirse de bir türlü süreç başlatılamamıştır.
Şayet 2009'da ciddi adımlar atılmaz ise değişiklik hayali yine kursağımızda kalacak. Ak Parti, bir ya da daha fazla dönem iktidarda kalmak istiyorsa ve Erdoğan 12. Cumhurbaşkanı olmak gibi bir arzuya sahipse, bunun yolunun ülkeyi darbe anayasasından kurtarmaktan geçtiği gün gibi aşikârdır.
Anayasanın bu halde kalmasını arzulayan Ergenekoncular ve diğer darbe yanlıları ile ilgili 12'ncisini yaşadığımız ve 50'nciye kadar gitmesi muhtemel süreç, bu değişiklik için iyi bir ortam oluşturmaktadır.
Darbecilerden ebediyen kurtulmanın yolu, bu iradenin tecellisine bağlıdır. Ancak Mehter bile iki ileri bir geri giderken, bizim anayasa değişikliği sürecimiz iki geri bir ileri gidiyor.
Türkiye, kuşkusuz zor bir ülke ve bu ülkede hesabı olanların adedi sayılamayacak kadar fazla. Fakat Başbakanın ortaya koyacağı güçlü bir irade, tahmin ettiğinden daha büyük destek görecektir. Ancak bu irade bir Mehter Takımı'na benzemediği gibi üstelik ?dayatma? içermelidir.
Kuşkusuz sözünü ettiğimiz dayatma; baskı, hoşgörüsüzlük ve ?öteki?ni görmeme değil, özgürlükleri genişletme ve değişikliğe karşı çıkanlara karşı ortaya konulacak bir irade şeklinde olmalıdır.
Doğrusu Ak Parti demek, sadece Recep Tayyip Erdoğan demektir. 29 Mart bunu bir kez daha tescil etmiştir. Bu yüzden Erdoğansız bir Ak Parti için tek başına iktidar pek kolay değildir. Erdoğan'ın dış dünya ve toplum üzerindeki etkisi, bu özgürlük eksenli dayatmaya imkân sağlamaktadır.
Ancak Başbakan'ın son günlerde yaptığı 'Anayasa'nın tümünü değil, gerekli kısmı' şeklindeki yaklaşımı ise ümitleri boşa çıkarma ve yeterli desteği sağlayamamak gibi ciddi bir riski de barındırmaktadır.
Türkiye, tüm zorluklarına rağmen her türlü potansiyeli içinde barından bir ülkedir. Muhtemeldir ki; Türkiye yakın tarihte birçok açıdan dünyanın en seçkin beş ülkesinden biri olmaya adaydır. Ancak bunun tek yolu, özgürlükleri genişletmek ve kanun devletinden adalet devletine doğru yol alıcı çok güçlü adımlar atmaktır.
Batılı ya da Doğulu bir ülkede, entelektüeller kendi ana kültürlerini almışlardır ve bu kültürden beslenirler. Türkiye başta olmak üzere İslam dünyasının üyesi ülkelerde ise, bir kısım batı kültürünün etkisinde kalmış kişilerin, toplumun ezici çoğunluğunun inancına gerekli saygıyı göstermemesi ve onu kendisi için bir korku malzemesi yapması, uzlaşmanın önündeki en önemli engeldir.
Anayasa, ülkede bir rejim ve ideolojiyi dayatmak yerine; insan onurunu, temel hak ve hürriyetleri ile adaleti tesis eden bir içeriğe ve de anlaşılabilir bir dile sahip olmalıdır. İnsan merkezli olmayan anayasalar, ülkeyi her alanda geri bırakır. Bu vebali yüklenebilecek siyasiler istedikleri kadar geri adım atabilirler. Ancak bu geri adımların faturasının boyutlarını şimdiden kestirmek, kehanet değil tarihten ders almaktır.
Öyle bir anayasa istiyorum ki:
Bana karşı devleti değil, devlete karşı beni korusun.
Yalnız beni değil seni, onu ve ötekileri korusun.
Düşman yaratan değil dost edinen olsun.
Ötekileştirmesin.
Çözen değil bağlayan olsun.
Kırıp dökmesin, onarsın.
Ezen ve ezilen değil, hakkı tutup kaldıran olsun.
Tohumu ?namus? bilsin.
Aklıma mukayyet olsun.
Şantaj yapmasın, baskı düzeni kurmasın.
Darbecileri korumak bir yana aklından geçirenin aklını alsın.
Gücü kendinden değil hakta ve adalette vehmetsin.
Şeytanın avukatlığını yapmasın.
İnancıma saygı duysun.
Beni kovalayan değil kollayan olsun.
Toprağımı yağmalayan değil toparlayan olsun.
Dinime, dilime, küfreden değil koruyan olsun.
Neslimi, aklımı, namusumu, ruh ve beden sağlığımı her türlü tahripten korusun.
Bana rağmen olmasın.
Bana düşman olmasın.
İbadetime engel koymasın.
Paranoyalardan değil özgülüklerden yana olsun.
Hastalığı değil hastayı korusun.
Çalandan değil koruyandan, tembelden değil çalışkandan yana olsun.
Düşünceme pranga vurmaya kalkmasın.
Ne zulmü alkışlasın ne de mazlumluğu öğütlesin.
Kimseyi açlığa mahkûm etmesin.
Rantçı değil bölüşümcü bir sistem inşa etsin.
Aslında istediğim sadece ?Adalet?. Bunu bana çok gören biri olmaz olsun.
Artık ?Adalet?, ?Adliye Sarayları?nın duvarlarında yazan bir kelime değil, gönülleri kazanmış bir ?gerçek? olsun.
Sizde özürlükçü bir anaya arzuluyorsanız rte@akparti,.org.tr'ye bir mektup yazın.
Hürriyet'in cudamına
Âdemî olmayanlara ?adam? denilmez. Çünkü adam, Âdem'in oğlu demektir. Adam olmak için Âdem'den olmak gerekir. Âdemî olanlar iyi ve temiz kimselerdir. Adam olmayan ise cudamdır. Hürriyet'in okumaya asla değmeyen bir cudamı, İmam Hatiplilere dolayısıyla bana?terörist? demiş. Aynaya bakınca elbette kendini görmüş olması bir ihtimal değil gerçektir.
Hürriyet'te yazabilirsin ama ?adam? olamamışsın. Zaten sizde adam olduğunuz konusunda bir iddia sahibi değilsiniz. Özellikle 2006'da yazdığınız Darwin yazılarınızda, atanızın maymundan olduğunu iddia ettiğinize göre ?adam? olma şansınız da mevcut değildir.