Söylenen sözler hiç birine yakışmıyor.
MHP’lilerin ‘oy avcılığı’ yaptığı ortada. Peki, Ak Partililer ikinci kez bu tuzağa neden düşüyor?
Bizim geleneğimizde taş atana ‘gül’ atılır. İkide bir ‘vatan haini’ gibi çok yakışıksız bir suçlamanın muhatabı olsa da Başbakan, daha sakin olmayı denemeli.
Haklı iken haksız olunmamalı. Toplum bunu istiyor.
MHP’nin yaklaşımı ve kullandığı üslup ise, ‘kardeşlik üslubu’ olamaz. Görüştüğüm farklı partililerden kimseler –fanatikler hariç– gelişmelerden son derece rahatsız.
Bu durum, milliyetçiliğin gelecek vaat etmediğini ve milletleri ortak payda da yaşatamayacağını biz kez daha gösteriyor.
Ak Parti Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın ''Bu sürece ilişkin Sayın Genelkurmay Başkanının açıklamaları, bu süreçte usul ve üsluba özen gösterilmesi tavsiyesinde bulunuyor. Bu noktadaki ithamlara karşı bir cevap olarak verildiğini düşünüyoruz'' cümleleri, özgürlükçü ve demokratik çevreleri tümüyle sükûtu hayale uğrattı.
Yakışıksız ‘uluma’ cümlelerinin sağlıklı bir cümle olmadığı gibi, 27 Nisan’da dik duran bir siyasi partinin temsilcisinden yukarıdaki cümleleri duymak kahredici.
‘Genelkurmay Başkanı mı size bağlı yoksa siz mi ona?’ sorusunu, Bozdağ’a mı yoksa Ak Parti’ye mi sormalı? Bu cümleleri normal bir ülkenin siyasetçisi telaffuz etse, o gün ya istifa eder ya da görevinden alınır.
Bugünü, bir adım öteye götürmek bile tarihe geçmek için yeterli. Süreçte MHP’liler susmasa bile Ak Partililer susmayı becermeli.
Diğer yandan CHP’nin lideri başta olmak üzere bazı CHP’lilerin kullandığı üsluptan Kemalist CHP zihniyetinin hâlâ 1930’ları arzuladıklarını görüyoruz.
Bu duruma ‘Kemalist irtica’ demekte bir beis olmasa gerek.
Şayet bugün bir “Kürt sorunu”ndan söz ediyorsak, bu sorunun neşetini 3 Mart 1924 tarihli TBMM’nin oturumunda aramakta yarar var.
O tarihte farklı milletlere mensup halkları birbirine bağlayan ortak zemin, bir anda altlarından çekip alınmış...
Yetmemiş. Asırlardır birlikte yaşamış, işgale karşı tüm imkânlarını birlikte seferber etmiş, aynı cephede ortak düşmana karşı savaşmış Türk, Arap, Kürt kardeşlerin çocuklarına her sabah “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” dedirtiyorsunuz.
Evinde Kürt ya da Arap oldukları söylenen çocuklara her sabah, “Ne mutlu Türküm diyene!” diyerek, kimlik ve kişilik sorunu oluşmasını sağlıyorsunuz.
Neymiş, Türkiye Cumhuriyeti kimliği taşıyan herkes Türk’müş! Böyle dediniz diye Türk olmayanlar, Türk mü olmuş oluyorlar?
1930’lar tek parti zihniyetinin bu tür sayısız uygulamalarına, Allah aşkına siz tahammül edebiliyor musunuz?
Bütün bunlar başta Kürtler ve Türkler olmak üzere diğer Müslüman milletlerle aramızdaki bağı koparma çabası değil de nedir?
Şükür ki geçen bunca süre ve yaşananlar, toplumların arasındaki bağı koparamadı.
1930’lu yıllarda Kürtlerin, Türkleştirilmesi planı yapıldığının inkârı mümkün mü?
Umumi Müfettişi Abidin Özmen tarafından 1936’da hazırlanan gizli “Kürt Raporu”ndaki Kürtleri Türkleştirmenin etkili bir yolu olarak önerilen “Türklerle Kürtlerin aynı okullarda okutulması” planı sıradan bir hadise mi?
CHP lideri, ‘demokratik açılık’ projesinin ABD’den olduğunu iddia ediyor. Bir başkası ise AB’den iddiasında...
Şayet bu süreç ülkede kardeşliğin tesisini sağlayacaksa kimden olduğunun önemi var mı?
Toplumun ezici çoğunluğu, siyasi irade hatta Türkiye’nin birinci gücü ordu bile sorunun çözümünden yana ise doğru olan bunu sabote etmek midir? Yoksa sürecin işlemesinde meydana gelebilecek muhtemel yanlışları engellemek için sürecin içinde yer almak mı?
1930’larda tüm batılı güçleri arkasına alıp kardeşliği ortadan kaldıranlar, şimdi kalkıp çözüme ramak kala batılıları suçlaması, nostaljik bir 1930 özleminden ibaret kalmaya mahkum.
Batılı çevreler, -geçmişte uzun yıllar birlikte çalıştıkları ve her türlü desteği verdikleri- Kemalist çevrelerle, artık ortak çalışma zeminlerinin kalmadığını görmüyorlar mı? Elbette herkes her şeyin farkında...
CHP’li Kemalist çevrelerin modernleşme ve insan haklarından ne anladıkları ortada. Onların tek bir ütopyaları var. O da hafızalarında diri tutmaya çalıştıkları tek parti dönemi.
Bunun imkânsızlığını, kendilerine bir türlü kabul ettiremiyorlar.
Buda geçer yahu.