Devlet idam cezası verebilir mi?
15 Yıl Önce Güncellendi
2011-04-02 16:53:04
Kayseri’de 3 sabinin katilinin tespiti sonrasında “Anasol-M iktidarı” döneminde -MHP hariç- tüm partilerin oylarıyla ilga edilen idam cezası yeniden gündemde. İdamlar; siyasi idamlar, vatana ihanet ve cinayet gibi suçlar için verilenler olmak üzere üçe ayrılabilir. Türkiye’de bu idam türlerinden vatana ihanet suçlamasıyla hâlâ idam cezası verilebilir. Çünkü Resmi Gazete’nin 9 Ağustos 2002 tarihli nüshasında yayınlanan 4171 Sayılı Kanunu ‘savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezaları hariç olmak üzere’ diğer tüm idam cezalarını kaldırmıştı. Özellikle yakın tarihimizin, haksız ve kasıtlı siyasi idamlarla dolu olduğunu biliyoruz. Padişahları ‘astığı astık kestiği kestik’ diye suçlayanlarımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemindeki on binlerce siyasi idamı görmezler. Görseler de, bu idamlara ne yazık ki toz kondurmazlar. Mesela bu ülkede hiçbir darbeci, bırakınız idam edilmeyi, yargılanmamıştır bile. Oysa bu ülke, bir hiç uğruna Başbakanını ve bakanlarını asmış. Bununla yetinmemiş, gencecik fidanlarını darağaçlarında sallandırmış. İşi öylesine azıtmışlar ki, vefat etmiş birinin cesedini mezarından çıkarıp yeniden asmışlar. Hasan Hüseyin Ceylan’ın ‘Cumhuriyet Dönemi Din Devlet İlişkileri’ adlı eserinde, bu idamların birçoğu tek tek zikredilir. “Türkiye’de Yarın Gazetesi”nde birlikte çalıştığımız (1989) gazeteci Nail Bülbül, bizzat gördüğü bu idamları şöyle anlatmıştı: “Çocukluğumda, Konya İstasyon Caddesi’nin her yerine darağaçlarının kuruluşunu ve darağaçlarında yüzlerce insanın aynı anda idam edilişini izlerdik. Halkın idamları görmesi için maktuller uzun süre asılı olarak bırakılırdı.”
İdam tanıklarının bazıları, hâlâ hayattalar. Bu acı ve önemli tecrübe, siyasi idamların nedenli gayri insani bir davranış olduğunun en büyük göstergesi. Bu da gösteriyor ki; siyasi idamları savunmak insanî ve ahlaki olamaz. Ancak, bugün elinize büyük bir silah veya bomba alıp birkaç bin kişiyi katletseniz, cezası, ömrünün sonuna kadar istirahat. Bu yetmez, bir iktidar çıkar da af ilan ederse, kaldığın yerden icraata devam… İdam cezasının kaldırılması, ilk bakışta bazılarımız için “siyasi idamlar” nedeniyle çok insanî gelebilir. Siyasi idamların kaldırılması son derece hayırlı bir karar! Peki ya haklı veya haksız olarak kasten öldürülen insanların hakları ne olacak? Şöyle düşünün… Öldürülen siz veya bir yakınınız. Biri sizi veya yakınınızı kasten öldürmüş… İşkence ederek parçalamış… Tecavüz ederek katletmiş… Ya da tek suçunuz, sadece o an oradan geçmek olan siz veya çok sevdiğiniz bir yakınınız, patlayan bir bomba yüzünden ölmüş olsun. Katili veya katilleri, gerçekten affedebilir misiniz? Maktulün yakını olarak sizin affettiğinizi düşünelim, peki maktul bu duruma ne derdi? Kamil Doruk ağabeyin dediği gibi “” Elbette katilinde idam edilmesi, ölenleri geri getirmeyecek. Ama biz Müslümanlar olarak, Allah’ın koyduğu (bakınız Bakara 178-179) bu hükme dair aksi görüş belirtme hakkına sahip olamayacağımızı aklımızdan nasıl çıkarabiliriz? İslam Hukuku, idamı da kapsayan bu ceza için “kısas” kavramını kullanır. İslam’ı eleştirmek isteyenler, kısası ‘el kesmeye’ indirgeyerek, akıllarınca alay ederler… Oysa tarihte, hırsızlık fiili nedeniyle ‘el kesme’ gibi cezaların verildiği ceza sayısı, iki elin parmağını geçmeyecek kadar istisnadır. Bir hırsızın elinin kesilebilmesi için, devlet ve toplumun tüm sorumluluklarını (zekât/sadaka/karz-ı hasen gibi) kâmil mânâda yerine getirmiş olması gerekir. (Bugün kendisini İslamî devlet olarak gösteren despotik su-i misaller misal değildir) Oysa kısas, toplumsal adaleti ve huzurun tesisi için kaçınıl(a)maz bir ceza. Kısas; bir kişinin katledilmesinin ve sonrasında meydana gelen ‘kan davası’ gibi gayri insanî davranışlar için caydırıcı bir ceza. Bu sıralarda ATVde "Her şeye rağmen" isimli bir dizi yayınlanıyor. Dizi, tek parti döneminde hiçbir kabahati olmadığı halde asılan bir kasabalının ve oğlunun hikâyesi işleniyor. Yine uzun bir zaman önce, ‘cinayetle suçlanan bir adamın yargılanmasında, 11 kişilik jürinin 10’unun idam, birinin ise masumiyet yönünde görüş belirttiği halde idam kararı verildiği, ancak o bir jüri üyesinin basiretli davranışıyla masum kişinin idamdan kurtulduğu ve gerçek katilin bulunduğunu’ anlatan bir film izlemiştim. Hiç kuşku yok ki, zanlının gerçek katil olduğu tümüyle sabit olmadan verilen cezalar, elbette derin ve tarifsiz yeni acılar meydana getirirler. (Burada görgü tanıkları dışında kat’i deliller söz konusu değilse, İslam açısından şahitlerin dürüstlük/eminlikleri gündeme gelecektir) Lakin bu tür idam kararları, zor verilen ve hiçbir detay atlanmamış kararlar olmak zorunda. Tartışmanın bir başka yönü de, idam cezasını kimin vereceği. Bazıları diyor ki: “Devlet, idam cezası veremez!” ‘Peki, kim versin?’ denildiğinde, buna cevap vermek yerine, “idam cezası ilkel bir cezadır” diyerek, gûya uyanıklık yapıyorlar! Kimileri, ‘idam cezasının doğulu bir ceza’ olduğunu, ‘yüzünü batıya dönmüş bir Türkiye’de’ idamın yeniden konuşulamayacağını söylüyorlar. Hem de hâlâ giyotinle idam yapılan ABD, Rusya, Çin doğulu mu? Başbakan Erdoğan, idamın geri getirilmesi konusunun gündemlerinde olmadığını ifade etti. Siyasi iradenin gündeminde olmasa bile, toplumun gündeminde olduğu açık. Başbakan Erdoğan’ın, diliyle kalbinin aynı kanaatte olmadığını düşünüyorum. Kendinin de, siyasi idamlara asla razı olmayacağını, ancak -Kayseri örneğinde olduğu gibi- hunharca işlenmiş cinayetlerin katillerinin de hapishanede millet parasıyla beslenmesine razı değildir. Burada topluma düşen görev; talebini/sesini yükseltmek ve siyasi iradeyi, kalbiyle dilinin aynı şeyleri söyleyecek hâle getirebilmek olmalı. “‘Batılı ülkeler, Türkiye hakkında ne der gibi’ kaygıları sona erdirip, ‘toplum böyle istiyorsa, onun istediği varken, batının değerleri bizi ilgilendirmez. Madem demokrasi halkın iradesidir, o halde halkın iradesi böyle tecelli etmiştir’” dedirtmeli. Bu toplumun buna gücü yeter. www.twitter.com/ozerkemal
SON VİDEO HABER
Haber Ara