Dolar

35,2043

Euro

36,6684

Altın

2.954,86

Bist

9.626,56

Faili meçhuller, organ kaçakçılığı ve Kürtler

16 Yıl Önce Güncellendi

2010-08-12 06:47:00

Faili meçhuller, organ kaçakçılığı ve Kürtler

İlk günlerde Ergenekon’a ait tüm gelişmelere kulak kesiliyorduk. Hatta çoğu kimse birinci iddianâmeyi satır satır okumuştu. Ancak iddianâmeler ve haberler birbirini izleyince, hep birden koptuk.

 

Ergenekon ve darbe planlarına yönelik çıkan hiçbir şey artık kimseyi şoke etmiyor. Hatta erişilenlerin sadece denizin üstüne çıkanlar olduğu kanaati, ‘buda ne ki’ kabilinden yorumlara neden oluyor.

 

Anayasa değişikliği, balyoz ve YAŞ sürecinde yaşananlar bir kez daha göstermiştir ki: Bazı çevreler kurdukları düzenin devam etmesi için direnmeye kararlılar.

 

Bu süreçte, Kürt halkının insanî taleplerini savunduklarını söyleyenlerin önemli bir kısmının, kendilerine hiçbir rol biçmediklerini, aksine kendilerine biçilen rolü oynadıkları daha da netleşmiş gözüküyor.

 

* * *

 

Ergenekon süreci, Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olan ‘faili meçhulleri’ yeniden tartışılır hâle getirdi. Turgut Özal’ın zehirlendiği konusunda artık kimse kuşku duymuyor. Bu zehirlemeyi yapan çevreleri tahmin etsek bile, tanıkları konuşmadığı ve de elde bir yargı kararı olmaması nedeniyle, oda faili meçhuller listesinin en başında beklemeye devam ediyor.

 

Aslında faili meçhulleri iki şekilde ele almak gerekir. Her ikisi de aynı çevreler tarafından yapılmış olsalar bile; biri suikast sonucu öldürülmüş ancak suikastın failleri polis/yargı tarafından resmi olarak açıklanmamış olanlar, diğeri ise herhangi bir yurttaşın ansızın ortadan kaldırılması hadisesi.

 

Bu kimselerin Türk, Kürt, Arap olmalarının;

Bebek, çocuk, genç veya yaşlı olmalarının;

Hatta sade vatandaş veya tanınmış kimseler olmalarının hiçbir önemi yok.

 

Ülkeyi kaosa sürüklemek ve İslamcı çevreler üzerinde baskı uygulamaya matuf, failleri henüz resmen açıklanmamış Uğur Mumcu, Çetin emeç, Bahriye Üçok gibi suikastlar, bu yazının konusu değil.

 

İkinci grup faili meçhullerin bir kısmının cesetlerine hiç ulaşılamamış. Ergenekon soruşturmaları sırasında ortaya çıktığı üzere, bir kısmı asit kuyularında yakılarak izleri silinmiş…

 

* * *

 

Son yıllarda ‘faili meçhul’ ifadesi genellikle, Güneydoğu’da yaşanan hadiseler çerçevesinde kaybolmuş ve izlerine rastlanmamış veya kim tarafından öldürüldüğü bilinmeyen insanlar için kullanılıyor.

 

Hâlbuki bir köyde, bir mahallede kaybolmuş, hastaneden çalınmış bir bebek olayı da faili meçhuldür. Hepsi bu kapsamda değerlendirilip, Güneydoğudakiler bir alt başlıkla ele alınsa acaba karşımıza nasıl bir sonuç çıkardı?

 

Bu faili meçhullerin tek nedeni iddia edildiği gibi siyasi miydi? Acaba siyasi görünüm adı altında organ hırsızlıkları yapılmış olabilir mi?

 

* * *

 

Anadolu Ajansı, geçen ay ‘O Toros'a binen geri gelmiyordu’ başlıklı bir haber geçmişti. 

 

Kayseri Jandarma Alay Komutanı Albay Cemal Temizöz'ün de yargılandığı 'failli meçhuller' davasında, 1994 yılında öldürülen Ramazan Elçi'nin kardeşi Nurettin Elçi, tanık olarak dinlendiği Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'ne o günü şöyle anlatıyor: “‘Gelen şahıslar, 'Ramazan ve Nurettin Elçi'nin dükkânı bu mu?' diye sordu. İçeride müşteriler vardı. Kardeşim 'evet' diye cevapladı. Ben konuşmaları duyuyordum. Şahıslar, içerideki müşterilere 'herkes dışarı çıksın' dedi. Bende arka bölümde elime bir teneke yağ alıp sanki müşteriymişim gibi dükkândan çıktım. Şahıslar beni tanımadı. Kardeşimi alıp Toros marka otomobile bindirip götürdüler.”

 

* * *

 

Yine geçen ay Ergenekonculara verdiği destekle de bilinen Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Ergenekon sanıklarından Başkent Üniversitesi sahibi Prof. Dr. Mehmet Haberal ile birlikte eşi Nazmiye Hanımı öldürme planları yaptıklarına dair, Miyasa Göktürk isimli bir kadına ait olduğu iddia edilen bir ses kaydı yayınlanmıştı. Demirel ses kaydında geçenlerin bir kısmını yalanladı. Bir kısmına ise hiç değinmedi. Soruşturma açıldı mı bilmiyorum. Şayet savcılar bu iddialar için harekete geçmemişler ise konu kapanıp gidecek demektir.

 

Demirel’in hiç değinmediği konulardan en dikkat çekici olanı ise; ses bandında konuşan kadının, kendi yanlarında çalışıp çalışmadığı veya tanıyıp tanımadıkları idi.

 

Yine, bu çok ağır iddialar karşısında Süleyman Demirel’in, iddia sahibi kadınla ilgili yargıya gidip gitmediğidir. Gitti ise iddialar muhtemelen aydınlanacak, gitmemiş ise konu ‘soruşturulsun istenmiyor’ demektir.

 

Abdurrahman Dilipak, aynı günlerde bir yazı kaleme almış ve İçişleri, Adalet, Sağlık Bakanlıkları, Başbakanlık teftiş kurulu, MİT, Emniyet, Ergenekon savcıları ve diğer ilgilileri konu hakkında soruşturma yapmaya çağırmıştı. Elbette bu kaset, bir ‘faili meçhul’ olarak kalmamalı. Kalıp kalmayacağını da zaman gösterecek.

 

Dilipak yazısında, 12  Eylül darbesinin 5 üyesinden biri olan Nureddin Ersin Paşa’nın da bir faili meçhule kurban gittiğini îma ediyor ve bununla kalmayıp, Adalet Partisi’nin kurucularından olan emekli General Ragıp Gümüşpala’nın ani ölümü ve Süleyman Demirel'in, ardından hemen genel başkan ve başbakan olmasının ve de Menderes ailesinin fertlerinin hepsinin şüpheli kazalarla ortadan kaldırılmaları veya yaralanmalarına da dikkat çekiyordu.

 

* * *

 

Doğan Öz cinayetinin yargı eliyle üstünün örtülmesinden hareketle Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can “HSYK olmasaydı, 17 bin faili meçhul olmazdı. Birinci, ikinci ve üçüncü faili meçhuller işlendiğinde, adliye aktörleri harekete geçse bu sayı 17 bin olmaz, 5 veya 6'da kalırdı” diyerek faili meçhullere yeni bir boyut katıyor. Hiç kuşkusuz bu tez, faili meçhullerin organlarının çalınıp çalınmaması iddialarını da güçlendirir.

 

Faili meçhuller dosyası, bir makalede özetlenemeyecek kadar derin ve kapsamlı bir mesele. Benim konu hakkında asıl dikkat çekmek istediğim boyutu, bunların organ ticaretine konu olup olmaması…

 

Ülkemizdeki bir vakıf üniversitesinin sahibi, -1980 yılında- henüz doçent iken, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na ‘beyin ölümü ve organ nakli’ ile ilgili bir soru yöneltir. Kurul ise, okuduğunuzda hem cevaz veren hem de vermeyen yani ‘ne şiş yansın ne de kebap yensin’ cinsinden, her yöne sündürülebilecek bir fetva yayınlar. Bu fetva, o şahsın elini güçlendiren bir malzeme olur. İddialar odur ki, servetinin önemli bir kısmını bu alandan elde etmiş... Savcı Öz’ün bu konuda da önemli bilgilere sahip olduğunu zannediyorum.

 

Organ nakli faaliyetlerinden büyük bir servet edindiği iddia edilen ve bazı dava dosyalarında da bahse konu olan bu yapı, acaba organ ticareti gibi amaçlarla da faili meçhullerde yer almış mıdır? MİT’in bu konuda bilgi sahibi olmaması elbette düşünülemez. MİT’in kozmik odasında bu konudaki bilgilerin hâlâ duruyor olmasını dileriz.

 

Buradan hareketle MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne şu soruları yönelttim.

 

Bir: Ülkemizde ‘faili meçhul’ denildiğinde sadece Güneydoğu’da faili bilinmeyen olaylar mı algılanmaktadır?

 

İki: Ülkemizde -kayıp çocuklarda dâhil- kaç adet faili meçhul olay vardır?

 

Üç: Bedenine ulaşılmış kaç adet faili meçhul olay vardır?

 

Dört: Ölü olarak bulunan faili meçhullerde, iç organlardan çalınma hadisesine rastlanmış mıdır? Rastlanmış ise kaç adettir ve hangi organları alınmıştır?

 

Beş: Ülkemizde ‘organ mafyası’ olarak da anılan bir oluşum var mıdır?

 

Altı: Faili meçhullerin bazılarının organlarından yararlanmak amacıyla yapılmış olabileceği ihtimaline karşın, Genel Müdürlüğünüzce/Müsteşarlığınızca değerlendirmeler ve çalışmalar yapılmakta mıdır?

 

Bu sorulara, MİT tek kelimelik bile olsa cevap vermemiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü ise ‘talebiniz araştırma ve inceleme gerektirdiğinden cevap veremiyoruz’ kabilinden bir cevap vermiş, birde güya hukuk danışmanlığına soyunarak nerelere şikâyet edebileceğimizi belirtmiş.

 

Sorularımı yöneltirken aslında hiçbir yanıt alamayacağımı bilerek yönelmiştim. Amaç dikkat çekmekti. Belki amacıma ulaşmışımdır.

 

İlgili makamların elinde, hangi yaş ve gruptan olursa olsun faili meçhullerin en azından bir kısmının ‘organ amaçlı fiiller’ olup olmadığına dair ‘bir bilgi mutlaka vardır’ diye düşünüyorum. Yoksa ne kadar vahim olurdu

 

En azından bundan sonra, geçmişte yaşanan faili meçhullerde cesetlerine erişilenlerin yakınları, cesetlerde organ eksikliği olup olmadığına dair inceleme talep etmeli; böbrek, akciğer, karaciğer, göz gibi organların eksikliğinin tespiti halinde, iyi bir ipucu elde edilmiş olacağını unutmamalı. Faili meçhuller ve organ ticareti meselesinin altında, ülkemizdeki derin yapılar ve onları besleyen Mossad türü kirli örgütlerin çıkması hiçbir zaman sürpriz olmaz.

 

Ama bugünlerde asıl sürprizi, bütün bunları yaşamış ve bilen bazı sağcı, solcu, Alevi ve İslamcı Kürtlerin, Kenan Evren despotizminin eseri anayasanın maddelerinin değişimine karşı, darbeci ve statükocular gibi düşünüp ‘hayır’ demeleri son derece sürpriz ve üzücüdür.

 

Ben bu halkın akıllarını kullanıp ‘evet’ diyeceğini ümit edenlerdenim. Şayet her şeye rağmen ‘hayır’ demeye devam edeceklerse, bunu vicdanlarına izah edemezler. Bu hatalı kararları, onların tepesinde dolaşan bir kara bulut ve bumeranga dönüşüp onları da yutar.

 

 

… ve hayırlı bir faili meçhul örgütü

 

Arama motorundan Ergenekon, organ kaçakçılığı/mafyası, faili meçhuller arasında bir ilişki olup olmadığına dair bir makale kaleme alınıp alınmadığını sorgularken, karşıma faili meçhulün, -çoğu kimsenin aklına gelmeyen- bir boyutu daha çıktı.

 

Bu faili meçhul fikrinin sahiplerini kutlamak gerek. Gerçi, bu yabancı olduğumuz bir alan değil. Ama hayırlı bir faili meçhul olduğundan şüphe yok…

 

Evet, çoğumuzun haberdar olmadığı “FMK hareketi” örnek bir davranış gösterip, içimizde ki  gösteriş ve riya virüsünü katletmek için kurulmuş hayırlı bir “cinayet” oluşumu. “Faili meçhul kıyak” isimli projeye katılmak istiyorsanız; tanımadığınız birilerine ufak bir iyilik yapıyoruz ve o kişi bunu kimin yaptığını bilmiyor. Amaç; çıkar düşünmeksizin kıyak yapmak ve o kişinin mutlu olmasını sağlamak…

 

İyi bir faili meçhul böyle olur. Darısı hepimizin başına…

 

Ramazan-ı Şerif'in hayırlar getirmesini dilerim.

 

Ramazan, seni biz öldürdük…

 

Haber Ara