Türkiye ile İsrail arasında gerginliğe neden olan diplomatik krizin ayrıntılarını herkes biliyor. Bu nedenle tekrarlamaya gerek yok. Fakat meselenin büyük oranda göz ardı edilen bir boyutu var ki, sanırım artık bunu tartışmak gerekiyor.
İsterseniz sondan başlayalım.
Tartışmalı büyükelçi Oğuz Çelikkol; "Bu, diplomasi tarihi kitaplarına geçecek bir olaydır" dese de Türkiye böyle bir diplomatı asla hak etmiyor.
Diplomasi kabiliyet ve mütekabiliyet içerir. Fakat bu kadar ‘terbiyesizliğe’ rağmen Büyükelçi Çelikkol'un bütün bu olanlar karşısında soğukkanlı tavrını koruması ve son açıklamasında bile İsraillileri savunuyor olması bir diplomatın yapabileceği hatalardan olamaz.
İsrail'in küstah davranışı ne kadar tepki çektiyse, Büyükelçi’nin tavırları da o kadar rahatsız edici.
Gösterilen tutum için İsrail'in sözde “özür dilemesi” sonrası, Türk Dışişleri bu konunun şimdilik kapandığını ima etse de, konu Türkiye ve dünyada tartışılmaya devam ediyor ve kapanacağa da benzemiyor.
Bir büyükelçi elbette soğukkanlı olmalı fakat bu kadarına soğukkanlılık mı yoksa basiretsizlik mi denir tartışılmalı.
Toplum kadar tüm medyayı da ortak bir payda da buluşturan hatta Mason, Sabetayist ve monşer yazarların bile İsrail’i eleştirdiği bu hadisenin ayrıntılarını göz ardı etmemek gerek.
Birkaç ay önce Atina Büyükelçiliği’nden Telaviv Büyükelçiliği’ne atanan Ahmet Oğuz Çelikkol, Ekim ayında Bar-İlan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Şalom Gazetesi’nin haberine göre “Buraya yeni geldim, görevde daha yeniyim ama bölge politikası, Türkiye-İsrail ilişkileri bildiğim konular” demiş. Skandal elçinin bildiği konular böyle ise bilmediği konularda tavrı nasıl olurdu ki acaba?
“İbranice bilmediğim için olup biteni anlamadım” diyen bir büyükelçi var karşımızda. Sahi olup biteni anlamak için İbranice bilmeye gerek var mı? “İbranice bilseydim terk ederdim” diyen büyükelçi orayı terk edemediğine göre işgal ettiği elçilik makamını terk etmesi gerektiği ayan beyan orta değil mi?
Şimdi;
Bir: Bu bir nezaket ziyareti ise, neden Dışişleri Bakanlığı binasında değil de parlamentoda yapıldı?
İki: Büyükelçi ziyaret edeceği kişi hakkında gitmeden yeterli bir analiz yaparak mı gitti?
Üç: Nezaket ziyaretinden ne tür bir beklenti vardı?
Dört: Dahası kapı da bekletilme ve bu bekletilmenin kameralarca kaydedilmesine neden tepki göstermedi?
Beş: Her nezaket ziyaretine bu kadar basın mensubu davet edilir mi?
Altı: Hangi ülkenin meclis odasında ya da siyasetçisinin odasında bu denli iğreti bir çekyat bulunur? Burası bir temizlik görevlisinin odasını andırmıyor mu? Bütün bunları sıradan bir insan görüp idrak edebilecekken, bir ülkeyi temsil eden ve üst düzey eğitim almış bir diplomat, nasıl olurda bu ayrıntıları fark etmez?
Yedi: Elçi, görüşmelerde bayrak şartı olmadığını belirtiyor. Bayrak şartı yoksa bile neden tek başına İsrail bayrağı masaya dikkat çekici bir biçimde yerleştirilmiş? Bunu da mı fark edemedi?
Sekiz: Sadece İngilizce bildiği halde, aralarında uzun süren ve gülüşmelere neden olan İbranice konuşulmasına neden sessiz kalındı?
Dokuz: "Tercüman olsa öyle konuşamazdı" demek yerine, her ihtimale karşın neden tercümanı refakat etmedi? Sadece İngilizce konuşulacağını düşündüm demek bir diplomat için öngörüsüzlük değil mi?
On: Büyükelçi, Türk Dışişleri tepki gösterinceye kadar, neden hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı sürdürdü?
On bir: Her şeye rağmen Büyükelçinin Ankara’da bile hâlâ İsraillileri savunmayı sürdürmesinin sebebi ne?
On iki: Bunca edepsizliğe rağmen büyükelçi o ortam hâlâ nasıl gülümsemeyi sürdürebiliyor? Böyle bir büyükelçi müzakere masasında üstelik İsrail gibi bir ülke ile yapılabilecek kritik görüşmeler de Türkiye’yi temsil edebilir mi?
On üç: Olaylar görüntüler basında yansımamış olsaydı Büyükelçi bu çirkin hadiseyi Bakanlığı ve kamuoyuna açıklayabilecek miydi?
On dört: Dışişleri Bakanlığı gelişmeleri medyadan mı öğrendi yoksa büyükelçi mi bildirdi?
On beş: Türk büyükelçilerine karşı, İsrail ya da başka ülkelerde görüntülenmediği için yahut görüntülendiği halde basına yansımamış başka benzer hadiseler var mı?
Bir yandan bu soruların cevabını beklerken diğer yandan Telaviv Büyükelçisi’nin ülkesinin küçük düşürülmesine gösterdiği basiretsiz ve müsamahalı duruşu kadar, geçtiğimiz hafta Mardin’de Büyükelçilerin çoğunluğunca gösterilen ‘topluma yabancı’ tavır da tartışılmalı.
En çok kendi ülke halkınca şikâyet edilen ve kendi halkına yabancı Türk diplomatlarından başka bir ülke diplomatı var mıdır?
Bir yandan Vatikan Büyükelçiliğine atanan Prof. Dr. Kenan Gürsoy gibi nadide şahsiyetlerin büyükelçi olarak atanması sevindirici olmakla beraber, her türlü çirkefliği yapmaya müsait bir ülkeye Çelikkol mizacında bir kimsenin büyükelçi olarak tercih edilmesinin hatalı olduğu da ortada.
Ey Büyükelçi! Büyük bir fırsatı ayağınla teptiğinin farkında mısın? Madem geri dönemedin bari o çekyatın üstüne çıkıp kahraman olarak döneydin ülkene!
Türkiye Televiv Büyükelçisi - İsrail Sanayi Bakanı ile Cumhuriyet Resepsiyonun'da