Dolar

35,2045

Euro

36,6832

Altın

2.955,83

Bist

9.626,56

İnsanlık üzerine oynanan kumar

16 Yıl Önce Güncellendi

2009-11-07 02:57:00

İnsanlık üzerine oynanan kumar

Domuz gribi ve GDO tartışmalarında gelinen nokta oldukça sevindirici. Çünkü toplum tedirgin!

 

Kimilerine göre bu tedirginlik iyi değil. Kesinlikle yanılıyorlar!

 

Bir toplum, tedirgin olmuş ve bir konuda endişe taşıyorsa artık o toplum kolay kolay aldatılamaz.

 

Domuz gribi konusunda oluşan direnç ve endişe iyi bir başlangıçtı. Ardından gelen GDO konusundaki önemli duyarlılık, ümit verici boyutlara ulaştı.

 

Ancak kaygı verici olan; nasıl bir tanımlama yapacağımdan emin olamadığım kimilerine göre ‘İslamcı’, kimilerine göre ‘muhafazakâr’, kimilerini ‘yandaş’ basın yayın organlarının çoğunun bu iki konuda kelimenin tam manasıyla haktan yana tavır alamamaları. Hatta Star Gazetesi 'GDO karşıtlarının arkasında dev lobiler çıktı' diyecek kadar ölçüyü kaçırdı. Bu mesnetsiz açık bir iftiradır ve Star'ı bu iddiayı ispata davet ederken edemediği takdirde "bu leke"nin bize yapışmayacağını bilmeli.

 

Yayın organları alamadı da yazarları aldı mı? Küçük istisna hariç bekli de onlarında ya istemeye istemeye cümleler boğazlarına dizildi ya da bu hassas konulardan ne kadar uzakta yaşadıklarını gösterdiler. Akif Beki gibi birkaç kişi ise insanlık üzerine oynanan kumarı eleştirenleri ‘komplocu’ olarak etiketlemeyi tercih etti.

 

Kimse kızmasın ama gerçek bu.

 

Yeni Şafak’tan Salih Tuna, İbrahim Karagül, Sabah’tan Nazlı Ilıcak gibi birkaç istisna hariç hepsi görmedik, duymadık, bilmiyoruzu oynamaya devam ediyorlar.

 

Bu camianın basın yayın organlarında çalışan tüm muhabir, programcı ve sunucuları hassasiyetlerini ve içlerindeki acıyı birebir görüştüklerimde müşahede etme imkânımız oldu. Sayfalara yansıyan domuz gribi yandaşlığı ile bu çaresizliği yana yana görmek ise bizim kadar onlar için de acı vericiydi.

 

İnanç özgürlüğünü savunan ve emperyalist güçlerin projelerin konusunda uyanık ve ihtiyatlı olması gereken bu çevrelerin, siyasi iradenin ağzından çıkan her şeyi vahyi savunur gibi sayfalarına taşımaları, kabul edilebilir bir durum olamaz.

 

Bu çevrelerin tüketim ve özellikle de helâl tüketim konusunda daha hassas olmaları gerekmez miydi?

 

Bilmiyoruz, bilmiyorduk gibi mazeretleri olabilir mi? Kimse kusura bakmasın ama hepsi her şeyi bal gibi biliyor!

 

Ortada bir yönetmelik var. Türkçe bir yazıyı okumasını bilen herkes, bu yönetmeliği okuyunca ne kadar alelade ve sakıncalı olduğunu görebilir. Böyle olduğunu görmek isteyenler gördü ve görmeye devam ediyor! Tarım Bakanı’nın gerçekleri çarpıtarak verdiği demeçleri sayfalarına taşımak GDO projenin birer parçası olmak olduğunu anladıkların da ne yazık ki iş işten geçmiş olacak.

 

Hılful Fudul yeminini yapanlar ve nasıl yemin etmişlerdi hatırlayalım: “Allah’a yemin olsun ki, Mekke şehrinde (dünyada) birine haksızlık ve zulüm yapıldığı zaman hepimiz, o kimse ister iyi, ister kötü, ister bizden, ister yabancı olsun; kendisine hakkı verilinceye kadar tek bir el gibi hareket edeceğiz. Denizlerin bir kıl parçasını ıslatacak suyu bulundukça, Hıra ve Cebir Dağları yerinde kaldıkça ve üzerinde dağ tekeleri otladıkça bu yemine aykırı davranmayacağız ve birbirimize maddi yardımda bulunacağız.”

 

Bu yenimi edenler arasında bulunan Peygamber s.a.v’in ümmeti olan bizler, bu yeminin muhatabı mıyız değil miyiz? Herkes kendine sormalı ve yandaşlığını buna göre belirlemeli.

 

Söz konusu çevreler itiraf etmeliler ki bu konuda da geçer not alamamışlardır. Salih Tuna üstadımızın “Mademki hakikat müminin yitik malıdır; Ertuğrul Bey'ciğimin dilinden de gelse, yüzümüzü ekşitemeyiz ona. Yalçın Bayer'ler, Yılmaz Özdil'ler de şiddetle karşı çıkıyorlar diye sessiz kalamayız” cümlelerin olup biteni çok güzel özetliyor!

 

Bir diğer taraf içinde benzer bir sorun var. Görüyoruz ki bazı çevrelerin domuz gribi aşısına da GDO belasına karşıtlıkları da sadece Ak Parti’ye muhalefet etme arzusu ve kininden kaynaklanıyor.

 

Biz, ne domuz gribi skandalı konusunda ne de GDO faciasında bunların yaptığı gibi bir açmazın içinde olamayız!

 

Bizim karşıtlığımız, haksızlık karşısında ‘susan şeytan olmamak’. Hiç kimsenin şüphesi olmamasın ki bu konuları arka planını hem Sağlık Bakanı’ndan hem Tarım Bakanı’ndan hem de Star Gazetesi’nden daha iyi biliyoruz. Onlardaki en basit ifadesiyle tasanüd…

 

‘Aşı aşı’ diye bağıranlar ile ‘GDO yandaşları’ gibi ne ilaççılardan ne de tohumculardan besleniyoruz. Ne var ki aşı üretenle tohum satan aynı firmalar… Onlar petrolün de, silahında, katkı maddelerinin de, gübrenin de, hormonun da, yemin de, tavuğun da, ineğin de sahibi.

 

Derdimiz insanlık sevdası, hesap günü kaygısı ve ahlaki sorumluluklarımız! Ne iktidarla göbek bağımız var ne de muhalefetle. Amacımız, kimileri gibi ne iktidarı aşağılamak, ne de çıkarımız için alkışlamak! İktidarda ve muhalefette kim olursa olsun sadece ve sadece hakkı haykırmak!

 

Aşıların da GDO Yönetmeliği’nin de bir komplo olduğunu biliyoruz. Aşı konusunda yükselen toplumsal tepkiden güç alan Sayın Başbakan dünyanın gözü önünde bakanını azarladı. Geç kalınmış bir tepki olsa da örneği zor görülecek alkışladığımız bir çıkıştı bu.

 

GDO konusunda da kendinin yanlış bilgilendirildiğinden hiç endişe duymuyoruz. Bunun en büyük delili, ‘GDO’yu yasakladık’ dedikten sonra konuyu enine boyuna incelemeleri için müşavirlerini görevlendirmesidir ki bizimle de konuyu müşavere etmişlerdir. Bu görüşmenin de hiçbir ön yargı içinde olmadan yapılması da sevindirici bir durum ki kendilerini bu nedenle bir kez daha alkışlıyoruz.

 

Bu vesileyle elimizdeki tüm bilgi ve belgeleri zat-ı âlilerini sunulmak üzere en kısa sürede ulaştıracağız.

 

Sağlık Bakan’ın aşı konusundaki hatalar zinciri azalma eğiliminde. Tümüyle bir ‘u dönüşü’ nefse zor gelir. Ama “İngiltere Toplum Bilimi Enstitüsü (ISIS) tarafından hazırlanarak İngiltere Sağlık Ofisi Başkanı Liam Donaldson ve ABD Gıda ve İlaç Yönetimi Başkanlığı’na ileten Raporu”ndan sonra zorda olsa Bakandan beklenen yanlış aşı ısrarından vazgeçmesi. Zannediyorum ki küresel güçlerin baskısına karşı henüz diri olan iman ve vicdan ile yükselen toplumsal baskı bunu sağlayabilir.

 

Tarım Bakanı içinde aynı duyguları paylaşmakla birlikte GDO meselesinde ülkesini seven, dindar, milliyetçi ve solcu çevrelerin iftiralara aldırmadan seviyeli tepki göstermeye devam etmeleri gerekiyor.

 

Oluşan atmosfer bunun için yeterli. Doğrusunu söylemeliyim ki Deniz Baykal’dan bu konuda bu tepkiyi beklemiyordum. Belki sussaydı daha mı iyi olurdu demekten de kendimi alamıyorum.

 

Devlet Bahçeli ise yine sükûtu hayale uğrattı. Üstelik partisinin büyük kongresi öncesinde bunu yapması daha uygunken derin uykusuna anlam vermek zor. Bir bölgecilik partisi DTP’den zaten hiç ümidim yok. Bu konuda bizimle iletişime geçen ve müşavere eden SP, DSP ve BBP’den daha yüksek bir ses ve eylem bekliyoruz. Bu ve diğer partilerin liderleri bu konuda içi dolu çalışmalar yapmalılar.

 

GDO ve dolayısıyla tohum meselesi -bu mümkün değil amaGDO’nun zararsızlığı ispatlansa bile bunun bir özgürlük ve bağımsızlık meselesi olduğu gerçeğinden hareketle; yandaşı yandaş olmayanı, dindar olanı olmayanı, Türkçüsü Kürtçüsü, askeri sivili herkesin ses vermesi ve karşı durması insanî sorumluluk!

 

Ümit varız ve Başbakanın GDO’yu bu ülkeden tümüyle yasaklayacağına inancımız tam. Hatta bununla da yetinmeyerek Türkiye’yi dünya da tüm çevrelerin alkışlamasını ve hayran kalmasını sağlayacak bir mücadelenin içine girip, GDO’nun tüm dünya’da yasaklanması için gayret göstermesini de arzuluyoruz. Bugün, insanlığa GDO’nun yasaklanmasından daha büyük bir armağanı kimse veremez.

 

Çünkü GDO demek;
sayısız hastalık demek,
kölelik demek,
insanlığın ortak mülkü tohumları birkaç kürsel gücün insafına terk etmek demek,

bağımsızlığından vazgeçmek demek,

kısırlaştırılmayı kabul etmek demek,

bitkilerin ve hayvanların bedduasını almak demek,

dünyayı yaşanamaz bir yer haline getirmek demek,

her mideyi misket bombası ile doldurmak demek,

beden ve ruh sağlığından vazgeçmek demek,

insan ve hayvanlarda yamyamlaşma belirtileri demek,

kötülük ve belâ demek,

zulüm ve haksızlık demek,

bağımlılık demek,

dedelerimizden aldığımız emanete ihanet demek!

 

Hatta hatta şeytani bir eyleme ortak olmak demek!

 

Bu konuda en büyük sorumluluk, hiç kuşkusuz helâl nimet tüketme ve bunun fıkhını öğrenmek gibi imanı sorumlulukları olan ‘yandaş İslamcı, muhafazakâr’ tanımına sığmayan Müslümanlarındır!

 

Bunu yapmazlarsa o belâ gelir ve onları da bulur. Kurunun yanında yaşı da yakar. Vebali de onların olur!

 

Haber Ara