Hürriyet kadar olmasa da Taraf’ta da ‘Umre Açılımı’ vardı. Taraf’ın açılımı, her ne kadar Hürriyet’in ki gibi planlı bir eylem olmasa da ikisi arasında önemli bir benzerlik dikkatlerden kaçmadı.
Ertuğrul Özkök’ın medyatik umre şovu, Arap liderlerin uluslararası ziyaretlerinin bir kopyası gibi... Namazsız ve şampanyalı bir umre için üç yıl öncesinden başlayan ‘kofti’ bir hazırlık…
Gerçi ‘umreye gidenlerin çoğunda da bu hazırlıkta yok’ demenize hak veririm. Ama o dert çok derinlikli başka bir mesele…
Karşı mahalleden transfer ettiği Ahmet Arslan. Yanlış mı yazdım Ahmet Hakan…
Ali Bulaç…
Ve servis ekibi…
Elbette konumuz Ali Bulaç değil. Fakat gelişmelerin doğru okunması için, hatırlatma babından tarafların son kavgasına bir göz atalım:
Doğan Grubu gazetelerinin birkaç ay önceki manşeti: “Ortaçağ kafası” (Mayıs 2009)
Kim için atılmıştı bu manşet?
Ali Bulaç için…
Bulaç, ne demişti bu manşetlere?
“Doğan Grubu linç başlattı”
Ekrem Dumanlı ise “Milliyet, Ali Bulaç'ı hedef gösteriyor!” diye tepki gösteriyordu.
Bununla da yetinilmemiş, Doğan’ın yazarı Arslan Ahmet Hakan, Bulaç’ı “Kralcı” ve “28 Şubat’ta düdük çalınca...” diye suçluyordu.
Ali Bulaç’
Üstelik bunun namazsız ve şampanyalı bir umreye nezaret ve refakat edilmesi şeklinde olması, Ali Bulaç’ın okuru açısından muhtemelen büyük bir ‘hayal kırıklığına’ neden oldu. Gelen tepkiler de bu yönde.
İlk önce o yazdığı için, Turgay Oğur’dan sonra mâlum Özkök’ten nakil yaparak ortak noktaya değinelim:
“Daha önce Beytüllahim’deki Doğuş Kilisesi’ni görmüş, Hz İsa’nın çarmıhla yürüdüğü Via Dolorosa yolundan yürüyüp Kıyamet Kilisesi’ne varmış ve mum dikmiştim. Bununla kalmamış Kipa takıp Ağlama Duvarı’na parmaklarımı sokmuş, hatta Hayfa’daki ünlü Bahaî bahçesini bile gezmiştim. 3 dinin umresini yapmıştım ama kendiminkine sıra gelmemişti.” (Turgay Oğur, 02.09.2009 Taraf)
“Tibet Budist Tapınağı, Katmando (Nepal’daki Budist ve Hindu tapınağı ve, Kudüs’e gittim. Ama Mekke’ye gitmek içimden gelmedi.
Ben iflah olmaz bir laikim. Biz, din istismarı korkusuyla teyakkuzla büyütüldük… Kâbe’de namaz kılmadım. Ahmet’le Kuba Mescidi’nde iki rekât namaz kıldık…
Gitmeden önce Ahmet’le konuştuk ve ihram ve namaz görüntülerini yayınlamama kararı aldık. İhram görüntüsü içimi…” (Ertuğrul Özkök, 02.09.2009 TRT2, Medya Müfettişi)
Kâbe’yi ‘Bâbil Kulesi’ne benzetme bedbahtlığına da erişen Ertuğrul’un, “Hıristiyanlığın tarihi hakkında daha fazla bilgi sahibiydim. İslam tarihini iyi bildiğimi ise söyleyemezdim” (Özkök’ü bu dürüst itirafı için kutlamak şart) itirafı;
Kendine olmasa bile yaşadığı ülkenin inancına yabancılığını,
İslam’ın dışındaki inançlara duyulan saygıya rağmen, İslam’ı dışlamanın açık bir itirafı olarak kabul edilecektir.
Kendisine korkusuzca “Şüphesiz ben Müslümanlardanım” (Fussilet 33) etiketini asabilen kimselerin, İslamî kaynakların dışındaki tüm bilgileri ‘yitik’ olarak kabul edip, hiçbir komplekse kapılmadan ve hiçbir tereddüt taşımadan ilgilendiği ve öğrendiği halde, bağnaz laikçi çevrelerin bu cesareti ve basireti gösteremediklerini açıkça görmekteyiz.
İhram giydi mi giymedi mi?
Bu turizm aktivitesi ile ilgili tartışmalardan biri de ‘ihram giydi mi giymedi mi?’ polemiği... Hem yazısında hem de konuşmalarında ihrama girdiğini söyleyemeyen Özkök’ün, ihrama girdiğine inanmak zaten imkânsız gözükmekle birlikte; giydi ise mutlaka resmini çeken biri olmuştur ve çok geçmeden ortaya çıkar.
Bu umrenin içeriğinin hiç mi hiç önemi yok. Hatta Kâbe’de namaz kılma bahtiyarlığına erişememiş birinin ihram giyip giymemesinin hiçbir önemi olamaz.
Önemli olan, ‘ihrama girilmeden de umre olabileceği, ‘umre yaparken namaz kılınmayabileceği ve Mekke’de bile şampanya patlatılabiliyor’ şeklindeki oryantalist fitne tohumunun ekilmesi… Önemli olan zihin kirleten mühendislik girişimi…
Özkök’ten ilk fetvasını verdi bile…
‘Özkök, magazinel turunun dönüşünde yarım yamalak bile olmayan bilgisizliği ile ilk fetvasını; “Bütün uçak yolculuğu boyunca, kafamda ihram giyip giymemeyi tartışmıştım. Kimine göre ihram şarttı, kimine göre değil” şeklinde veriyor.
Bu umre açılımının ticari bir şov olup olmadığını zaman gösterecek. Fakat ‘nasıl bilirdiniz?’ diye sorulacak olursa, hiç şüphesiz;
- ‘Müslümanları terörist olarak gören,
- Yan yana gelemeseler de yan yana yaşadığı insanlar hakkında kanaatini Batı’nın yanlı, ön yargılı, yalan ve aşağılayıcı oryantalist bakışından alan,
- Kâbe’yi ‘Bâbil Kulesi’ne benzeten,
- İslam Dini hakkında, ilkokul seviyesinde bile bilgisi olmayan,
- Mekke’ye gitmekten endişe duyan bir laik olarak bilirdik’ diyeceğimiz devlet gazetesinin yayın yönetmenin bu durumunu;
“Bizim gibi yüzü Batı’ya dönük insanların, son yıllarda İslam hakkında oluşan imajdan etkilenmemesi mümkün mü? Mekke’ye giderken endişeliydim. Orada göreceğim insanların kafamdaki ‘terörist imajını’ kuvvetlendireceği endişesini ve önyargısını taşıyordum” cümleleriyle özetliyor kendisi.
Ön yargılarla başlayıp, şampanyalı, ihramsız ve Namaz’sız tamamlanan tarihin ilk “umre”si bu gezimi mi bilmiyoruz. Ama bu şekilde ki en popüler “gezi” olduğundan kuşku yok. Bu şovun sonu nasıl biteceğini zaman gösterecek.
Lakin artık Ertuğrul için, ‘yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal mı olacak yoksa yatak odasındaki “Allah” yazan tablodan bir yıl sonra gelen umrenin üstüne yeni açılım şovları mı gelecek?’ bekleyip göreceğiz.
Netice itibari ile Ertuğrul Özkök gibi bir kişinin umreye ya da başka bir yere gidip gitmemesi bizi hiç mi ilgilendirmez. Lakin işin şova dönüştürülmesi, alay edilmesi, içinin boşaltılması bizi yakından ilgilendirir ve biz bu oyuna geliciler değiliz.
Tarih; bırakınız şampanyalı, namazsız ve ihramsız umre yapmayı, bir ömür Kâbe’ye hizmet ettiği halde Kâbe’nin Rabbi’nin gazabından kurtulamamış simalarla dolu.
Rabbim hidayetimizi artır, olmayanlara da bahşet.