Uzak Doğu’da maymun yakalamak için çeşitli tuzaklar kurulur.
Maymun bu sıradan tuzaklarda bile yakayı ele verir.
Bu tuzaklardan birinde bir Hindistan Cevizi oyulur ve iple bir ağaca bağlanır.
Hindistan cevizinin altına ince bir delik açılır ve içine maymunun hazzının
kölesi yapacak tatlı bir yiyecek konur.
Bu delik, maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Maymun, yiyeceğe
erişmek için elini delikten içeri daldırır. Fakat yumruk yaptığında elini dışarı
çıkaramaz. Maymun tatlının kokusunu almıştır bir kere. Elini bırakmaya bir
türlü yanaşmaz…
Hâlbuki onu esir edeni bıraksa kurtulacak. Açgözlülüğü o
kadar güçlü ki, bu tuzaktan kurtulması akletmesine izin vermiyor.
O artık hazzının esiri… Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama nafile… Artık kaçmak imkânsızdır ve vazgeçmesinin de bir yararı yoktur.
Buna rağmen bile elini hâlâ bırakmak istememekte...
Maymun artık tutsaktır. Onu tutsak eden şey, terk etmeye yanaşmadığı arzusu…
Aslında yapması gereken tek şey, vazgeçmesi gerektiğinde vazgeçebilmek…
İnsan da tıpkı böyle değil mi?
İnsanoğlu, son bir asra kadar topraktan bahşedilen gıdalarla besleniyordu...
Bu tuzağa ikna etmek için türlü türlü bahaneler ürettiler...
Ürettiklerinin raf ömrü uzayacaktı...
Lezzeti artacaktı...
Mikroplardan arınacaktı...
Sonuç:
Çok çalıştı fakat daha az kazandı.
Ürünlerin raf ömürleri uzadı fakat onları tüketenlerin
ömürleri kısaldı.
Mikroplar, azalmadı arttı.
Ve insan, lezzetin
esiri oldu. Tıpkı maymun gibi tuzağa
düştü. Ve bu tuzaktan kurtulmak da istemiyor.
Ağzına götürdüğü her lokma, onu daha da köleleştiriyor. Haz ve lezzetin esiri yapıyor.
Artık avlayan avlayana…
İnsan akledip kendisine kurulan tuzaklardan kurtulmak bir yana, bundan zevk almaya bakıyor.
Hiçbir uyarı umurunda değil.
Bu hâle nasıl
getirildi insan?
Gıda, endüstrinin bir meta’ı haline getirilmeden önce; tuz,
şeker, sirke gibi maddelerle korunurdu. Artık bunlar tukaka… Yerine sentetik
zararlılar ikâme edildi.
Önce ‘tesisten tüketiciye kadar olan süreçte ürün bozulmamalı’ dediler ve sentetik koruyucular eklediler...
Sonra tüketicinin beğenisini kazanmak için, sentetik renklendiricilerle boyadılar…
Oda yetmedi lezzet kölesi olmaları için, sentetik lezzet artırıcıları kattılar…
Kaybolan kıvam için, kıvam
artırıcılar…
Bozulan tadın yerine, tatlandırıcılar…
Ve yeni modern
kölelik…
Artık hem üretici hem de tüketici bunları vazgeçilmez olarak görüyor. Sanıyorlar ki Hz Âdem’den beri böyle.
‘Bunlarsız da
üretilir’ denildiğinde ilk itiraz, bunun eğitimini almış(!) batı kültürünün
mahkûmu eğitimli gıda misyonerlerinden geliyor. Ardından kolay para kazanmanın
tadına varmış üreticiden…
İnananı da inanmayanı da böyle… Dindarı da laiki de aynı…
Hepsinin ortak paydası ‘çağdaş ilah; para’.