Başbakan Erdoğan’ın en az konuştuğu mevzulardan biri hiç kuşkusuz GDO meselesi... Sekiz yıllık iktidarında, bu konuya topu topu iki kez değinmiş. Değerlendirmeleri de birkaç cümleden fazla değil…
Başbakan diyor ki: “Biz GDO’lar konusunda hassasız. Teşvik eden değil, engelleyen bir yönetmelik…”
Partisindeki bir aklı evvel Başbakan’a diyor ki: “Zararlı olsa ABD yer mi?”
Başbakan cevap veriyor: “ABD'de herkes obez, şöyle delikanlı biri var mı?”
Eşi hanımefendi ise “GDO’lar yaratılışa aykırı hareket etmek demektir. Şekil değiştirme değil, yaratılışın işleyişini değiştirme söz konusu. Badem ağacına, kayısı aşılamak fiziki bir müdahaledir. Doğa buna izin veriyor ama GDO tamamen doğanın mantığının dışında bir müdahale. Diğer teknolojilerle karşılaştırılacak bir şey değil. Bu tamamen başka bir şey.
GDO’da gelecek nesillerin kullanacağı biyolojik çeşitliliği yok ediyoruz. Kanser gibi. Kanser bile kendi bedenini yok ediyor. Bu daha beter...”
Başbakan ve eşi Emine Hanım böyle derken, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu’nun bir programında konuşan Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı Ak Parti Milletvekili Prof Vahit Kirişçi “GDO’nun zararlılığı noktasında en ufak bir bulguya rastlanmamıştır. GDO’lu ürünler konusunda, insanlarımızın özellikle de tüketicilerimizin kafasını karıştırmak kimsenin haddi olmamalı…” emri ferman buyurmuşlar.
Bu ülkede bu konuda belki de en çok konuşan, yazıp çizen biri olarak bu fırçayı ben üstüme almak zorundayım. Lakin fırça keşke sadece benimle sınırlı olsaydı. Ciddiye bile almazdım. Ama değil. GDO’yu ağzına almamak konusunda ısrarlı olsa, üstü kapalı GDO’nun zararını kabul etse de bu fırçanın Sayın Başbakanı ve GDO konusunda çok net tavır koyan hanımefendiyi de kapsamasına ne demeli?
Emine Hanım fırçanın hesabını nezaketen sormasa bile Başbakan Erdoğan gereğini yapacaktır. Fakat iş bununla da sınırlı değil ki.
Yine Başbakan Erdoğan diyor ki: “Nüfus artış oranımız 1,5’e düştü. 3 çocuk istiyorum!”
Tarım Komisyonu Başkanı ise aynı konuşmasında: “2025 yılında dünyanın nüfusuyla ilgili yapılan tahmin sekiz milyardır. Türkiye için de öngörülen nüfus 87 milyon. Ancak biz biliyoruz ki, bu ülke de üretim her geçen yıl geriliyor…” diyerek Başbakan’ın görüşlerine katılmadığını belirtiyor.
Ak Partili vekil, Monsanto ağzıyla yaptığı konuşmasını; “10 yıla hatta 25 yıla kadar uzanabilecek bir takım uygulamalar, altı aya indirgenebilmektedir. Küçücük bir odada on binlerce gen materyalini muhafaza etmemiz ve bizden sonraki nesillere bunları aktarabilmemiz mümkün” diyerek sürdürmüş.
Biz asiller safız ancak bizim vekil akıllı. Ona da bilimsel(!) bir kılıfları mutlaka vardır ama yine de ‘beyefendiye, milyonlarca geni, savunuculuğunu yatığınız küresel vampirler mi bugünlere getirdi yoksa dedelerimiz mi sapa sağlam emanet etti?’ diye sormak lazım…
Vekilimiz, sanki ağzında baklayı fazla saklayabilen bir kişi değil... Çünkü dünyanın en büyük GDO’cusu Monsanto’nun şirketlerinden olan Cargill tarafından tezgâhlanan “Dünya Ticaret örgütü (WHO)’de hem sağlık ve bitki sağlığı (SPS), hem de ticarette teknik engeller konulu (TBT) mevzuatı gereği; bir ülkenin ‘bu ürünler zararlıdır’ engellemesiyle veya dayatmasıyla kesinlikle ticaretin önüne geçemeyeceği noktasında, kararını vermiştir. Yani DTÖ’nün bu kadar duyarlılık gösterdiği bir konuda bizim, ülkeler olarak, keyfi hareket etmemiz mümkün değildir” itirafında bulunuyorlar.
Yani diyor ki:
Bir: GDO bir Dünya Ticaret Örgütü dayatmasıdır. Buna karşı durmaya gerek yok.
İki: Biz kimiz ki DTÖ’den daha mı iyi bileceğiz? ABD bizim için düşünür ve karar verir.
Üç: Hiç kimse, DTÖ’nün bu ürünler zararlı da olsa ticaretin önüne geçemezsiniz emrine karşı duramaz. Bu yüzden GDO’yu yasal hale getireceğiz.
Dört: DTÖ’ye rağmen kendi kararımızı, kendimiz veremeyiz.
Elbette Vahit Kirişçi de dâhil, hiçbir milletvekilinin Dünya Ticaret Örgütü’nün, sınır ötesi canlıların patent hakları da dâhil olmak üzere; şirketlerin üretim, alım, satım ve yatırım haklarını tüm ayrıntılarıyla ele alan 20 bin sayfadan fazla belgesindeki dayatmalarını bilmesini beklemiyoruz.
Peki, insan bilmediği şeyler hakkında neden ve nasıl ahkâm keser?
Bir kişi yahut ta devlet 20 bin sayfadan fazla metni okuyarak nasıl işin içinden çıkabilir?
Hazırlayanlar, bu kadar çok metni neden ve niçin hazırlarlar?
Karınca duası gibi kredi sözleşmesi hazırlayanlar, bu sözleşmeleri ne için hazırlamışlarsa, DTÖ’nün metinlerini ilmik ilmik dokuyan Monsanto’nun da içinde yer aldığı küresel güçler ağı, elbette benzer amaçlar için hazırlamışlardır.
DTÖ, küresel çıkar gruplarının haklarını korumak için hazırlarken; bu metinleri imzalayanlar, ne hakla ve ne uğruna ülkelerini altından kalkılmaz müeyyidelerle baş başa bırakırlar?
Dünya Ticaret Örgütü 1 Ocak 1995’de resmiyet kazanmıştı. Türkiye ise 26.1.1995 tarihinde DYP ve CHP koalisyonunda çıkardığı 4047 sayılı yasa ile DTÖ üyeliğini onaylamıştı.
Başta Rusya ve İran olmak üzere birçok ülke, Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmama konusunda direniyor. Üyeliğinden bu yana Türkiye ne zaman DTÖ’ye şikâyet edilmişse, her defasında Türkiye haksız görülmüş.
Herkesin malumu olduğu üzere, hükümet yetkilileri her defasında “GDO’yu yasakladık” diyerek GDO’cuların yönetimindeki DTÖ’nun emrine boyun eğerek, GDO’yu yasal zemine kavuşturarak tümüyle serbest bırakmıştır. “GDO’yu yasakladık” cümlelerinin tümü, ispatlanamaz iddialardan ibaret.
Söz konusu federasyon tarafından basılmış olan “GDO Gerçeği” adlı lüks baskılı ve palavralarla dolu kitapta yer alan Ak Partili Tarım Komisyonu Başkanı’nın sözleri, kelimenin tam anlamıyla GDO yandaşlığı ifadelerle dolu. Bununla da yetinmeyen Ak Partili vekil, GDo yandaşlığını sürdürme uğruna, başta da ifade ettiğimiz gibi Başbakan ve eşinin de dâhil olduğu GDO karşıtlarını fırçalıyor.
Sayın Başbakan’ın, GDO konusundaki resmi görüşü ile samimi görüşünün farklı olduğu kanaatindeyim. En azından etrafının GDO’cular tarafından sarıldığını ve kendisine sürekli yanlış bilgi verildiğinden şüphe de duymuyorum.
Geçtiğimiz hafta, Başbakanın GDO konusundan da sorumlu danışmanının, birinci dereceden seçkin ve değerli bir yakını ziyaretime geldi. Konu konuyu açtı ve konu “Deccal Tabakta” isimli kitabımıza ve dolayısıyla GDO meselesine geldi. Başbakan’ın bu konudan sorumlu başdanışmanının, iyi bir GDO yandaşı olduğunu ve kendisi ile bu konuyu tartıştığını belirtmesine hiç şaşırmadım. Çünkü çok iyi biliyorum.
Biz bu filmin tüm ayrıntılarını da biliyoruz. Onlar yediğimizi sansalar da biz yemeyiz. Biz insanız ve insan kalmaya kararlıyız.