Ortadoğu’da değişim borsası açıldı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Peki, gelişmeler sadece Tunus diktatörünün devrilmesiyle mi başladı? Genellikle ABD’de yuvalanmış, çoğunluğu alman asıllı Siyonistlerden oluşan ve dünyayı yönetme iddiasındaki küresel egemen güçler bu işin neresindeler?
İsrail’in Ortadoğu’da sırtını yasladığı Mısır rejimi yıkıldı mı? Bu kıvılcım kimlere sıçrar ve yeni dizaynda, kimlere ne tür görevler düşer? Bu değişim sürecinin sonucunda, siyasal ve ekonomik olarak ABD’nin en büyük müttefiki ve ekonomik olarak ABD’yi ayakta tutan Suud rejimi yara alır veya devrilir mi?
Mısır devriminde egemen güçlerin rolü ne? Eski Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Mısırlı laik ve liberal Baradey’i bu güçler destekler mi? Ya da Baradey, cepheye planlanarak sürülmüş bir yeni lider adayı mı?
Suud-i Arabistan rejimini, halk mı yoksa batılı güçler mi devirir? ABD ve egemen güçler, Suud rejiminin yıkılmasına hangi şartlarda göz yumar?
Bütün bu süreçte hemen tüm yorumcular, ‘Mısır’ın Tunus’a benzemediğini, rejimin kolaylıkla devrilemeceğini ayrıca Suud’un yıkılması içinde hiç bir neden olmadığı’ görüşünde birleşiyorlar. Peki, bu yorumcular hata ediyor olamazlar mı veya neyi göz ardı ediyorlar?
* * *
İsterseniz bir ay öncesine gidelim... Tunus’ta bir ay önce, ‘bir kişinin kendini yakması neticesinde, 29 yıllık Bin Ali rejiminin, dahası yarım asrı aşan dikta döneminin, sıradan sokak hadiseleriyle sona ereceğini’ planlayıcıların dışında kim söyleyebilirdi ki?
Bu süreç kendiliğinden gelişmiş olamaz ya da en zayıf ihtimal... Yarım asırdır her türlü zulme seyirci Tunus ordusu, insafa ve imana gelmiş olamaz. Fransa sömürgesi gibi yönetilen Tunus, batı için devrilmesi gereken bir rejimdi. Peki, batı, Tunus rejimine bu kadar süre neden sabretti? Hiç kuşku yok ki Müslümanların en güçlü olduğu ülkelerden biri Tunus’tu. Batı açısından bir diktatör, İslamcı bir iktidara karşı koşulsuz desteklenmeyi hak eder. Ama buda ilelebet süremez.
Çoğunluk aksini düşünse de, artık Mısır rejimi komada. Çok süreceğe benzemiyor. Ortadoğu’da yeni bir dizayn planlanmışsa –ki bu konu yeni değil ve batının bir planı olduğu uzun süredir biliniyor– Mısır ve Suud rejimi düşürülmeden, Ortadoğu yeni bir dizayna pek izin vermez. Ancak özellikle Mısır rejiminin düşmesi, Ortadoğu’daki diğer bütün rejimler için domino etkisine sahip olabilir.
* * *
ABD, dünyadaki en büyük destekçisi olan Suud rejiminin yıkılmasına neden göz yumar veya yumması durumunda hangi faktörler devreye girer? Bunun için, biraz tarihin tozlu raflarına göz atmak gerekiyor…
Geçmişte savaşlar, daha sonra askeri darbeler ve son zamanlarda Soros üzerinden yaptırılan kadife devrimleri ile değiştirilen rejimler, halklar tarafından mı yoksa derin bir güç tarafından mı yürütülüyor/yönetiliyor? Bunun için, ardında hangi güçlerin bulunduğu herkesçe malum olan Türkiye darbelerine bakmak yeterli.
Bu süreçlerin arka planını, eski ABD Yargıtay Başkanı ve Avusturyalı bir Yahudi olan Felix Frankfuter, “Bizleri yöneten güçler görünmez. Onlar perde arkasındadır” diyerek açıklar. Peki, Felix bununla neyi kasteder? Bunun için petro-dolar aşkı ve siyasi cinayetlere bakmak iyi bir kılavuz olabilir!
ABD Merkez Bankası yani FED/Federal Rezerv, 1913’de çıkarılan bir yasa ile özelleştirilir. Bu yasa toplumdan gizlenir. Bu özelleştirme ile bankanın yeni sahiplerinin kim olduğu uzun yıllar gizli kalır. Bir müddet sonra bu bankanın hisselerinin Rothschild Banks / Londra ve Berlin / Siyonist Lazard Brothers Banks / Paris / Siyonist Israel Moses Seif Banks / İtalya / Siyonist Warburg Bank / Hamburg ve Amsterdam / Siyonist Lehman Brothers / New York / Siyonist Kuhn, Loeb Bank of NY (Now Shearson American Express) / Siyonist Goldman Sachs / New York / Siyonist National Bank-Morgan Guaranty Trust (J. P. Morgan Bank) / New York / Siyonist Hanover Trust / New York (William and David Rockefeller & Chase National Bank / Siyonistlere ait olduğu ortaya çıkar.
Kısacası, hepsi Siyonist olan bu yapının ana merkezi tahminlerin aksine New York değil Londra’dır. Banka ve finans kurumu adları farklı olsa bile, 5 Siyonist&Yahudi ortak var. Bunlar; Rothschild kardeşler, Rockefeller kardeşler, Morgan kardeşler, Israel Moses Seif, Lazard kardeşlerdir.
Peki, ABD dolarının Ortadoğu ile ne ilişkisi olabilir? 28. Başkan Wilson, FED’in yani ABD dolarının bu ailelerin eline geçmesini engelleyememesini, ‘seçim kampanyasında bu ailelerden finansal destek alarak seçimleri kazanmasına’ bağlayacaktır. İlk başkandan bu yana, başkanların seçim kampanyalarının finansmanı yine bu ailelerce sağlanır.
Amerika Merkez Bankası’nın yeni durumunu/özelleştirilmesini eleştiren Kongre Üyesi Louis McFadden, bir müddet sonra zehirlenerek öldürülür. Başkan Kennedy, 4 Haziran 1963’de FED’i ABD Devleti’ne kazandırmaya yönelik, kısmi bir başkanlık kararnâmesi çıkarmasından 5 ay sonra öldürülerek hayatıyla ödemiştir. Kardeşinin kaldığı yerden devam edeceği vaadiyle, Başkanlık koltuğuna göz koyan Robert Keneddy’de bir müddet sonra öldürülür.
1 Ocak 1995’de resmen faaliyete başlayan Dünya Ticaret Örgütü’nün önceki hali olan, GATT’ın kuruluşunda Bretton Woods, Amerikan Doları’nın dünyanın parası olduğunu ilan etmişti. Vietnam Savaşı’nda ekonomisi çıkmaza giren ABD’in, altın karşılığı olmaksızın para basması, büyük bir krize neden olur ve doların tahtı sarsılır. İtalya ve Fransa ise altına endeksli, alternatif bir ‘altın para’ fikrini ortaya atar.
ABD bir yana, FED’in sahipleri buna tahammül edemez ve Fransa ile İtalya’yı tehdit eder. Duruma aldırmayan İtalya Başbakanı Aldo Moro’nun sesinin kesilmesine karar verilir. İhale ise ‘Kızıl Tugaylar’ örgütünündür. Kızıl Tugaylar, 16 Mart 1978'de Aldo Moro’yu öldürür. Daha sonra bu emrin, ‘Kızıl Tugaylar’a, halen ABD’nin Dış Politika Başdanışmanı olan Kissenger tarafından verildiğinin belgelerine ulaşılır.
Bu süreçte, Suudi Arabistan yönetimi başta olmak üzere ‘Petrol İhraç eden Ülkeler Örgütü’ OPEC, petrol fiyatlarını dolara endeksleyerek, ABD’yi ve dolayısıyla küresel para unvanı verilen doları kurtarır. Suudi Arabistan yönetimi, bu sayede büyük bir ayrılacak elde eder. Bu ayrıcalık(!) öylesine bir boyuta ulaşır ki; ABD petrol alır, ama ödeme yapmaz. ABD, borcunu sürekli kıyamet sonrasında ödenmek üzere “bakkal defterine” yazdırır. Bu rakamların bugünlerde, 4 trilyon doları geçtiği iddia ediliyor.
Suudi Prens El Velid bin Tallal, Albaraka grubunun da sahibi olan Dallah grubunun patronlarından. Prensin, Amerikan Citibank’ta yüzde 4,4 oranında hissesi vardı. Son ABD krizinde, Citibank’a el konulduğu ve dolayısıyla Prensin de hisselerini ve dolayısıyla büyük paralar kaybettiği biliniyor.
Suudi yönetimi, dünyada ABD’den sonra en çok silah yatırımı yapan ülke. Suud’un silah harcamaları, Rusya’nın harcamalarından bile yüksek. 2008’de 77 milyar dolar, 2009 yılında ise 102 milyar dolar silah alan ülkenin, 2010’da ne kadar harcadığı henüz bilinmiyor. Ancak, 2010’da bir defada 30, bir başka defada ise 60 milyar dolarlık savaş uçağı aldığı açıklanmıştı.
Dünyanın Gayri Safi Hâsılası, yaklaşık 61 trilyon dolar civarında. ABD’nin GSH’lası 15 trilyon dolar (yüzde 26), Suudi Arabistan’ın ise 0,6 trilyon dolar (yüzde 1) civarlarında. Dünyada, dolaşımdaki Amerikan Doları miktarı ise 1 trilyon doların bile altında (950 milyon). Oysa hep alacak defterine yazılan ve çoğunluğu Suud ailesinin kişisel hesaplarında olan miktar -en asgari seviye de-, ABD’nin yıllık GSH’nın üç de biri büyüklüğünde.
Kuzuyu yemek isteyen kurt için, hep bir bahane vardır. Suudi yönetimi bu parayı istese, ABD’nin bunu ödeyecek gücü zaten yok. Ödemek istese dahi, borcunun beşte biri kadar bile basılı parası yok. Bu sonsuza kadar devam edemez. ABD’de bu borçla yürütülemez
Saddam’la dostken, Saddam’ı yemek istediklerinde ne yapmışlarsa, diğerleri içinde bunu yapmaktan asla çekinmezler. Bu, Suudi rejimi içinde böyle. ABD için bunu yapmak zor değil. Rejim yöneticilerinin adına kayıtlı bu paralara, geçmişteki sayısız örnekte olduğu gibi bir gerekçe üretip el koyabilir. Ama bunun için rejimin devrilmesi şart. 30 yıl geçmiş olmasına karşın, Şah dönemine ait İran’ın, hâlâ paralarını ABD’den alamadığını da not edelim.
Suudi rejimini yemek için, Tunus’un düşmesi yetmez. Mısır’ın düşmesi de şart. Çünkü Mısır’ın düşmesi, Ortadoğu’nun düşmesi demektir. Dün akşama kadar hemen her yorumcu, Mısır’ın bu kadar basit eylemlerle düşmeyeceğini ve batının buna izin vermeyeceğini söylüyorlardı. Fakat Mübarek’in geceki konuşmasından ve bugün yaşananlardan bu yana, çok kişi görüş değiştirmiş olmalı.
Demek ki hiçbir şey, sadece salt görüntü ve haberler üzerinde değerlendirilmemeli. Gelişmeleri yorumlarken derin küresel güçlerin çıkar hesaplarını ve hangi ata oynadıklarını gözden ırak etmemek gerek…
Netice itibariyle bundan sonra, Ortadoğu eski Ortadoğu olmayacak. Eski Ortadoğu yoksa, eski dünya da yok demek... Dünya yepyeni bir tasarımla karşı karşıya. Herkes hesabını, bu yeni planı görerek yapmalı.
Bütün bunlardan halk hareketlerinin anlamsız olduğunu söylüyor değilim. Tabiî ki çok anlamlı… Ama bugüne kadar sokağa inmeyen halkın, sokak eylemlerinde, sadece Avustralyalı bir askerin (WikiLeaks) ABD yazışmalarını yayınlamasının tek faktör olduğunu söylemek, fazla iddialı olur ve küresel güçlerin tasarımlarını görmezlikten gelme yanlışına iter.
Tunus diktatörü kadar bile direnemeyen Mısır’ın Genelkurmay Başkanı ABD’de iken, küresel bir örgütün eski başkanı ve daha birkaç ay önce ülkesine dönmesine izin verilmeyen Baradey dönüyor. Bir gün önce, 30 yıldır uyuyan Mısır sokakları birden bire uyanıveriyor. Mübarek insafa(!) gelip isyanı bastırmıyor, asker olup biteni Tunus’ta olduğu gibi sessizce izliyor. Mübarek ise, kendi yerine İsrail’in korkularını yenecek birini giderayak atayarak kaçış hazırlıklarını başlatıyor.
Bütün bunların sadece Mısır halkı böyle istediği ve Mübarek rejiminin bunu bastırmaya gücünün yetmediği için olduğunu mu söylemeliyiz? Hayır, hayır! Bu işte de bir bit yeniği aramak zorundayız.
Elbette batının en büyük korkusunun, istenmeyen/beklenmeyen halk hareketleri olduğundan kuşku yok. Lakin bu halklar, bu despotik rejimlerden kurtulmayı hak edecek ne yaptılar?
www.twitter.com/ozerkemal